Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Esir pazar dinamikleri: Filistin’in ekonomik bağımlılığı ve İsrail’in kontrol mekanizmaları

İslam Özkan yazdı:

Esir pazar dinamikleri: Filistin’in ekonomik bağımlılığı ve İsrail’in kontrol mekanizmaları

Filistin ya da Gazze denince akla genellikle savaşta yaşanan acılar geliyor. Bu acılar elbette önemli ve bir an önce dindirilmesi, büyük insani krize çözüm bulunması gerekiyor. Ancak Filistin’in çok daha sistematik, çok daha stratejik bir gerçekliği olan ekonomik bağımlılık ve sömürgeleştirme gerçeği, hem İsrail’in gerçekte ne yaptığını, amacının ne olduğunu hem de meselenin sadece duygusal ve insani bir boyuttan ibaret olmadığını gösteriyor.

Bu anlamda, bu konuya ilişkin şimdiye kadar çok farklı akademik çalışmalar yapıldı, kavramsallaştırmalar geliştirildi. Örneğin, Filistin’in üretim ekonomisine ilişkin “esir pazar” ya da “sömürge pazarı” gibi kavramlar kullanıldı; konuya farklı açılardan bakıldı. Ancak son olarak Birleşmiş Milletler’in İşgal Altındaki Filistin Toprakları Özel Raportörü Francesca Albanese’in yazdığı Birleşmiş Milletler raporu, bu esareti ifşa eden en önemli metinlerden biri ve üzerinde dikkatlice durulmayı hak ediyor.

 

Neden esir pazar?

Peki, Filistin neden esir pazar?

Çünkü ticaret, üretim, su kaynakları, hepsi İsrail’in denetiminde. Filistin’de ekonomi, İsrail’in gölgesinde nefessiz bırakılmış durumda. Gazze’de hayat neredeyse durmuş; inşaat, sanayi, tarım adeta buharlaşmış. Batı Şeria’da bile işler yavaşlamış, üretim durma noktasına gelmiş. Filistin’in GSYİH’si bir önceki yıla göre yüzde 35 erimiş.

Filistin’in ithalatının yüzde 60’ı, ihracatının yüzde 87’si İsrail’le gerçekleşiyor. Bu rakamlara ilk bakışta, İsrail’in ne kadar iyi ve adil bir ülke olduğu, Filistin’in kalkınması için her alanda fedakârlık yaptığı, elindeki mal ve ürünleri Filistinlilerle paylaştığı izlenimine kapılabilirsiniz. Ancak sorun şu ki, Filistin’in kendine ait limanları olmadığı gibi gümrükleri de yok; bu nedenle hiçbir şeyi doğrudan ithal ya da ihraç edemiyor. Dolayısıyla koca bir halk, İsrail’in Hayfa ve Aşdod limanlarına bağımlı olmak durumunda kalıyor.

İhracat, ithalat, her şey İsrail’in iznine tabi. Bu bağımlılığın sosyal bilimlerdeki karşılığı “sömürge ekonomisi”dir. Bir toplum, kendi ürünlerini satamaz, kendi ihtiyaçlarını belirleyemez hale geldiğinde, o toplum esirdir. Filistin’in ihracatı, ithalatı gölgede bırakıyor; ama bu ticaret, özgürlük değil, tam anlamıyla bir tuzak. İsrail, Filistin’in vergilerini topluyor, ama bu parayı çoğu zaman geri vermiyor. Bu, bir halkın kendi emeğiyle kazandığını bile elinden alan bir düzen.

7 Ekim’den bu yana Filistin ekonomisi, İsrail işgal yönetiminin getirdiği kısıtlamalar nedeniyle büyük zorluklar ve erozyonla karşı karşıya. 2024’te ihracat yüzde 13 azalarak 2,677 milyon dolara, ithalat yüzde 11 azalarak 9,069 milyon dolara düşmüş durumda. 2024’te toplam gayrisafi yurtiçi hasıla Filistin’de yüzde 28 daralırken, Gazze’de bu oran yüzde 82’yi aşmış. İşsizlik oranı Filistin genelinde yüzde 51’e ulaşmış; Gazze’de ise 7 Ekim öncesi yüzde 80 idi, şu an ise durum istatistiksel verilerle açıklanabilecek gibi değil, tam bir katastrofik durum söz konusu.

Yoksulluk, Filistin’de bir gölge gibi her haneye sızıyor. Aileler, sofralarına ekmek koyamıyor; gıda güvensizliği, sadece Gazze’de değil, işgal altındaki bütün topraklarda bir halkın yaşamını tehdit ediyor. Gazze’de fiyatlar uçmuş, satın alma gücü erimiş. Batı Şeria’da bile tüketim azalmış, hayat daralmış. 2024’te Filistinli ailelerin yüzde 29,9’u yoksul, yüzde 31,5’i gıda güvensizliğiyle karşı karşıya. Gazze’de fiyatlar yüzde 227 artmış, bu da satın alma gücünün yüzde 70 azalmasına yol açmış. Batı Şeria’da fiyat artışı yüzde 3’le sınırlı kalmış, ancak genel tüketim yüzde 24 azalmış (Gazze’de yüzde 80). Filistinliler, kendi topraklarında yoksul; çünkü İsrail, onların emeğini, kaynaklarını, hayatlarını çalıyor.

Bu rakamlar, özellikle Gazze’de ekonomik faaliyetlerin neredeyse durma noktasına geldiğini gösteriyor. UNCTAD raporları, işgücünün büyük kısmının İsrail’de düşük vasıflı işlerde çalışmak zorunda kaldığını ve bu durumun ekonomik bağımlılığı artırdığını vurguluyor.

Batı Şeria’nın büyük bir kısmı, İsrail’in elinde. Zeytinlikler, su kaynakları, tarım arazileri yerleşimcilere peşkeş çekiliyor. Taş ocakları yağmalanıyor, Gazze’de balıkçılık, tarım, su, hepsi ablukaya alınmış. Sömürgeci talan düzeninde Filistin halkı, kendi toprağında üretim yapamıyor, suyuna erişemiyor. Bu, sadece ekonomik bir kayıp değil; bir halkın kökleriyle bağının koparılması. Küresel şirketler, bu talandan kâr ediyor; yerleşim birimlerindeki evler “turistik” diye satılıyor, Filistin’in kaynakları İsrail’in kasasını dolduruyor.

Bakın, BM Özel Raportörü Albanese son raporunda ne diyor: “Doğal kaynaklar üzerindeki kalıcı egemenlik, halkların ekonomik kalkınmasının ayrılmaz bir parçasıdır ve kendi kaderini tayin etme hakkıyla güvence altına alınmıştır. İsrail’in işgal altındaki Filistin topraklarında yalnızca kendi yerleşimlerinin kârına hizmet eden karmaşık kontrol ve kısıtlama sistemi, Filistinlilerin ekonomik kalkınmalarını özgürce sürdürmelerini ve ‘doğal zenginlik ve kaynaklarını kullanma’ hakkını ezmektedir.”

Albanese’nin raporuna göre, tarihsel olarak tarım, hayvancılık ve Gazze’de balıkçılık yoluyla kendi kendine yeten Filistin toplulukları, ürünlerinin satışından gelir elde ederken, bugün İsrail ekonomisine ve uluslararası yardımlara bağımlı bir kısır döngüye hapsolmuş durumda. Geçim kaynaklarına, suya, toprağa ve yollara erişim, İsrail’in sistematik kısıtlamalarıyla kesintiye uğratılıyor. Bu durum, Filistinlilerin kendi ekonomilerini inşa etme şansını ellerinden alıyor ve onları dış yardımlara mahkûm ediyor.

 

Türkiye’nin ikilemi

Türkiye, Filistin’in yanında olduğunu söylüyor; ticaretle, destekle bunu gösteriyor. Ama bu ticaret, İsrail’in limanlarından geçiyor. Türk ürünleri, Filistin’e ulaşıyor, ama İsrail’in gölgesinde. Bu sistemik çelişki içerisinde Türkiye, bir halkı söylem ve açıklamalar düzeyinde desteklerken, isteyerek ya da istemeden İsrail işgal yönetiminin çarkına su taşıyor. Türkiye’nin Filistin’le ticareti bir dayanışma niyeti taşısa da, İsrail, Filistin’i sömürge ekonomisine ve esir bir pazara dönüştürdüğü için bu ticaret daha çok İsrail’e yarıyor. Türk ürünlerinin dolaylı yoldan İsrail’e ulaştığına dair iddiaların yanı sıra, Azerbaycan petrolünün Türkiye üzerinden Hayfa limanına ulaştırılması, Filistin’le dayanışma iddialarını zayıflatan olgular. Filistin için üretilen “esir pazar” kavramı, sadece bir ekonomik trajediyi değil değil, bir insanlık utancını anlatıyor aslında. Küresel şirketler, bu esaretten kâr ederken, Filistin’in çocukları açlıkla, yoksullukla mücadele ediyor. Booking, yasa dışı yerleşimlerdeki evleri pazarlıyor; finans devleri, İsrail’in savaş makinesini fonluyor.

Sonuç olarak, Gazze ve Batı Şeria’daki İsrail işgali, askeri olarak sona erse bile, sistematik ekonomik sömürü sona ermediği ve Filistinlilerin İsrail’e bağımlı hale getirildiği sistem yapıbozumuna uğratılmadığı sürece, bölgede hiçbir şey değişmeyecek gibi görünüyor. Türkiye gibi ülkelerin İsrail ile sürdürdüğü ticaret ise maalesef Filistin ekonomisini İsrail’e daha da bağımlı hale getirmekten başka bir işe yaramıyor.

 

Kaynak: medyascope.tv



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER