"Eşcinsellik doğuştandır" yalanı nasıl ortaya çıktı?

Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Prof. Dr. Zeki Bayraktar, Dr. Mustafa Merter, Prof. Dr. Sefa Saygılı, Prof. Dr. Ahmet Akın ve Dr. Şöhret Karaduman, Yeni Şafak Gazetesi’nin konu ile ilgi dosyasına görüşlerini belirtiler.

LGBT Dosyası 1

Sadece Türkiye’de değil tüm dünyada başta çocuk ve gençler olmak üzere toplumlar, LGBT aktivizminin propagandasına maruz kalıyor. Verilere göre eşcinsel eğilime sahip insan sayısında ciddi bir artış söz konusu.

 

Konu ile ilgilivideonun linki: https://youtu.be/Xv8yYlm2cco

 

Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Prof. Dr. Zeki Bayraktar, Dr. Mustafa Merter, Prof. Dr. Sefa Saygılı, Prof. Dr. Ahmet Akın ve Dr. Şöhret Karaduman, eşcinselliğin toplumların ikna edilmeye çalışıldığı gibi doğuştan olduğunu değil, sonradan meydana geldiğini ve eşcinsellik geninin olmadığını açıkladı.

Eşcinsellik doğuştan mı gelir, sonradan mı ortaya çıkar?

"EŞCİNSELLİK DOĞUŞTAN DEĞİLDİR"

Prof. Dr. Zeki Bayraktar: Eşcinselliğin genetik olduğuna, doğuştan olduğuna dair hiçbir bilimsel kanıt yoktur. Aksine, bunun böyle olmadığına dair kanıtlar vardır. 1970'li yıllardan itibaren birçok kanıt vardır, fakat en son 2019 yılında bu konuda yapılmış en kapsamlı yayın Science Dergisi'nde yayınlandı. Amerika, İngiltere ve Kanadalı bilim adamları öncülüğünde yapılan ve yaklaşık 500 bin kişinin 477 bin yani yaklaşık 500 bin kişinin genetik verileri ve cinsel yönelimleri incelendi ve şu sonuç ortaya çıktı. Diyor ki, "Eşcinsellik geni diye bir şey yoktur. Genetik faktörler cinsel yönelimler ve cinsel davranışlarda belirleyici değildir. Çok minimal bir etkileri vardır, %1'lik bir nüfusta bazı etkiler var ama o %1'lik nüfusta bile etkili olamıyor."

* Araştırmanın ortak liderlerinden, Cambridge, Massachusetts’teki Broad Institute of MIT ve Harvard’da genetikçi olan baş araştırma yazarı Andrea Ganna açıkça “eşcinsel geni yoktur” diyor.

Ganna, bir telekonferans sırasında gazetecilerin sorularını yanıtlayan ekibin neden böyle bir çalışma yapmak istediklerine dair sorulan soru üzerine, bu konudaki önceki araştırmaların çoğunlukla sağlam sonuçlar sunmadığını belirtti:

Önceki çalışmalar küçük ve zayıftı. Bu yüzden geniş bir uluslararası konsorsiyum oluşturup yaklaşık 500 bin kişinin verilerini toplamaya karar verdik. Bu daha önce bu konuda gerçekleştirilen çalışmalardan yaklaşık yüz kat daha büyük bir oran.

Prof. Dr. Bayraktar: 6 aylık bir bebekte örneğin, 6 aylık bir bebek, kendisinin erkek mi kız mı olduğunu bilebilir mi? Yani cinsiyet olgusu ile ilgili bir bilgisi var mıdır? Yoktur değil mi? Bu bilinç ne zaman oluşmaya başlıyor? Bu bilinç, bir yaşından itibaren başlıyor 3 yaş arasında, ortalama 2 yaşına gelen her çocuk artık cinsiyet kavramını algılıyor. Erkek ve kız diye 2 cinsiyet olduğunu algılıyor, kendisinin ve çevresindekilerin de hangi cinsiyete ait olduğunu algılamaya başlıyor. Buna biz 'Cinsiyet Kimliği' diyoruz veya bir diğer adıyla 'Psikolojik Cinsiyet' diyoruz. Her biyolojik cinsiyet, kendi cinsiyetine uygun cinsiyet kimliğini geliştiriyor. Bunu nasıl geliştiriyor? 1-3 yaş arasında kendi cinsinden olan ebeveynini modelleyerek.

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: Eşcinsellik kesinlikle doğuştan değil, sonradan öğrenme ile ilgili ve sosyal bir sorundur. Bir çocuk üç şeyi örnek alır. Anneyi babayı bir de anne babanın ilişkisini. Bu üçü bir ailede sağlıklıysa çocuk böyle durumlarda yanlış rol model seçmeye yönelmez. Mesela en çok rastladığımız bir şey ki Freud bunu tespit etmiş çok haklı olarak, mesela Freud'un önemli tarihi tespitlerinden bir tanesidir o, cinsel kimlikle transseksüel veyahut eşcinsel o ayrımı yapmadan söylüyor bunu, aşırı koruyucu sevgi veren dominant bir anne baskın bir anne, zayıf uzak babalık rolü yapmayan bir baba varsa çocukta bunun cinsel kimlik bozukluğunun cinsel patolojinin çıkacağını söylüyor ve gerçekten de biz vakaları araştırıyoruz, çocuklar ablalar arasında büyüyor teyzeler arasında büyüyor baba ortada sadece maddi ihtiyaçları karşılayan birisi gibi erkek çocuk bile olsa veyahut da kız çocuk da olsa bazı kız çocukları da babayla özdeşim kuruyor. Baba tam tersi oluyor, anne itici eleştirici bir anne oluyor çocuk böyle durumlarda erkek gibi davranmak daha çocuğun öğrenilmiş davranışı oluyor.

Dr. Mustafa Merter: Sevgi veren zaman ayıran, çocuğuyla müşterek bazı şeyler yapan. Bakın içinde yaşadığımız şu performans odaklı toplumda, ne annelerin annelik yapma zamanları var ne babaların babalık. Bir ara bir kitap yayınlandı Amerika'da 'Annesiz ve Babasız Amerika' diye. Çocuk kimlerin eline kaldı? Psikologların eline kaldı, psikiyatrilerin eline kaldı. Bilmem nelerin eline kaldı. Yani çocukla beraber müşterek iki tarafın da haz alacağı bazı aktiviteler, mesela erkek çocuk baba ile bir özdeşleşme ihtiyacı var. E ne yapacaksın? Onun sevdiği sporu mesela babası beraber yapabilir.

Dr. Şöhret Karaduman: Çocuklar genelde belirli bir yaşa kadar anneyle belirli bir yaş 5-6 yaştan sonra o bağlanma baba ile olması gerekiyor. Çünkü baba çocuk için ete bürünmüş erkektir. Yani erkekliği sembolize eder. Babasıyla özdeşleşmeyen çocuk belirli bir yaştan sonra tabii ki farklı farklı davranışlar farklı uyumsuzluklar ortaya çıkabilir.

Prof. Dr. Sefa Saygılı: Kimse eşcinsel doğmaz, daha sonra ortaya çıkar. Herhangi bir eşcinsellik ile ilgili hormonal farklılık yoktur, genetik farklılık yoktur, kromozomal farklılık yoktur. Bu tamamen kişinin yönelimidir. Bu normalden bir sapmadır. Normal, fıtrata uygun bir durum değildir. Yaratılışa aykırı bir durumdur. Baba yoksa, özellikle günümüzde büyük bir problem bu. Boşanmalar artıyor, anne baba evlilik olmadan gayri meşru çocuklar artıyor. Burada da çocukları %70-80 oranında anneler büyütüyor. Yani babalar yok. Eskisi gibi kardeşler de fazla değil, geleneksel aileler de yok, baba olmadığı zaman yerini alacak büyük baba dayı büyük abi gibi şeyler de yok. Şimdi insanlar apartmanlarda kutu gibi dairelerde yaşıyorlar. Bir erkek modeli göremiyor çocuk, erkek modeli göremediği için yine kimliğini annesine bakarak ona benzeterek, geliştirebiliyor. Bu da bir başka problem.

Bayraktar: Annesi veya babasıyla özdeşim kuramayan bu çocuklar, ergenlik döneminden sonra büyük oranda eşcinsel veya transseksüel oluyorlar. Çocukluk döneminde cinsiyet hoşnutsuzluğu yaşayan çocukların %75'i transseksüel, biseksüel ve homoseksüel veya aseksüel oluyor.

"EŞCİNSELLER İSTERLERSE TEDAVİ EDİLİRLER"

Hayatının belli döneminde eşcinsel olarak yaşamını sürdüren insanların ciddi oranlarda pişmanlık duyduklarını ve tedavi olmak istediklerini biliyoruz.

Tedavi talebinde bulunan eşcinsellerle görüşmeleriniz nasıl oluyor? Hangi aşamaları takip ediyorsunuz?

Dr. Mustafa Merter: Mutsuz olarak geliyorlar, mesela bana gelen eşcinseller var hayat hikayelerini anlatıyorlar. E abiciğim büyük trajedi. Onlar da pişman, "Keşke ben bu hayatı yaşamasaydım" diyorlar onlar da pişman, mesela ilk temasım Zürih'te üniversite polikliniğinde bir tiyatrocuyla oldu. Adam da depresyon var vs. işte ben o zaman hiç bunları bilmiyorum. "Ya çok sükut-u hayal uğradınız galiba hayatınızda eşcinsel ilişkileri açısından" dedim, "Evet" dedi. "Ah ne kadar canınız yanmıştır, peki ne kadar ilişkiniz oldu?" dedim. "500'ün üzerinde olmuştur" dedi. Benim aklım almadı o zamanlar bu işleri hiç bilmiyorum. "Peki 500 ilişki nasıl olabiliyor?" dedim, cevap bakın ne kadar ibreti alem bir cevap ve trajediyi nasıl anlatıyor bu insanların trajedisini. "Her akşam umumi tuvaletlere gider 2-3 kişiyle beraber olursan, olur" dedi. Dondum kaldım. Bu neyin belirtisi? Doyumsuzluk belirtisi. Tamam erkek kadın ilişkisinde de çok ilişkiler var ama bu kadar değil. Dolayısıyla bir insanlık trajedisi, insanlık felaketi, biraz baktığınız zaman bu hayat tarzına bize anlatılmak istendiği gibi özgürlük mözgürlük uzaktan yakından değil. Maalesef dünyada küresel çapta, çok zamanlı küresel olarak bir propaganda yapılıyor bu iş için ki hakikatlere hiç uymuyor bu propaganda. Ha niye yapılıyor o başka bir hikaye ama bunun artık bu yapılan propagandanın yanlış olduğu doğruların ne olduğunun anlatılması lazım.

"EŞCİNSELLİK 'TEDAVİ EDİLEMEZ' DİYENLER YALAN SÖYLÜYOR"

Dr. Mustafa Merter: Şimdi her şeyden evvel, tedavi olmak isteyen kişinin bu varoluş tarzının kendisine zarar verdiğine kanaat getirmiş olması, yani bir alkoliğin "Ya ben bu alkol belasından kurtulmak istiyorum artık, ne olur bana bir tedavi yap" deyip, kendi ikna olduktan sonra, okuduğu kitaplar falan bana gelip benden istemesi lazım, biz kimseyi sokaktan çevirip tedavi yapacağız demiyoruz. Kişi geldikten sonra motivasyon seviyesi yüksekse, hakikaten ben bundan kurtulmak istiyorum diyorsa, değişik terapotik yöntemler kullanarak bunun tedavisi mümkündür. Hiçbir tedavi %100 netice vermez bir kere onu yani, yok öyle bir şey. Alkolizm de %100 netice vermiyor, depresyon da %100 netice vermiyor ama yüksek oranlara ulaşmak mümkün. Bunlar mesela, evlenmiş olup da fotoğraf gönderenler var eşiyle beraber "Bakın hocam ben evlendim" diyenler var, çok bunlar çok var. Amerika'da mesela bir Kohen diye bir psikiyatr çok cesaretli olarak bir kitap yazmış hatta kitabının üstüne eşiyle çocuklarıyla olan resmini koymuş. Şimdi maalesef psikiyatrilerin büyük çoğunluğu ve psikologların büyük çoğunluğu bu propagandanın tesiri altında doğru dürüst araştırma yapmadıkları için bu doğuştan gelir ki yalan, doğuştan gelmiyor. 2009'da Science Dergisi'nde çıkan bir araştırmada böyle bir genetik kanıtın olmadığı açıklandı. Bu çok bariz bir şekilde biliniyor, ben bir psikiyatr olarak birisi bana gelse, "Ben yardım almak istiyorum" dese ben de ona desem ki "Abi sen böyle doğdun" desem bu bir yalandır. Ya ahmaklıktır ya cehalettir ya da hınzırlıktır. Çünkü bile bile ben bir insana böyle bir şey söylüyorsam, diyelim ki hınzır değiller ahmak değiller ama cehalet var, okumuyorlar, araştırmıyorlar, psikiyatri ve psikologları böyle yapanları kast ediyorum. İkinci yalan, bunun tedavisi yoktur yalanı. Ya hu tedavisi yoktur yalanı, girin bakın internete yüzlerce insan düzelmiş burada. İsteyen niye düzelmesin? 16-17 yaşında bir çocuk bana gelecek, diyecek ki "Ben bir iki böyle bir ilişkide bulundum ve kurtulmak istiyorum", ben de o çocuğa diyeceğim ki "Hayır arkadaş sen böyle doğdun ve bunun tedavisi yoktur." Ya hu bu ağır bir mesleki hatadır. Çünkü ondan sonra o çocuğun hayatında bir az evvel zatı alinize arz ettiğim bütün o hastalıklar dizisi gelecek. AIDS bunlardan bir tanesi.

"BU BİR CİNAYETTİR"

Dr. Mustafa Merter: 18 yaşında bir çocuk gelecek öyle birisi oldu bana geldi başvurdu. "Hocam lütfen bana yardım edin" dedi, "Ne oldu?", çocuk baba sevgisi almamış, baba sevgisi almadığı için girmiş o internet sitelere mitelere derken dedi "Birisi beni tanıştığım o sitelerden evine davet etti" dedi. Birebir olayı anlatıyorum size, "Evinde bana tecavüz etti" dedi. "Peki sonra ne oldu?" dedim, "sonra böyle çorap söküğü gibi 20-30 ilişkim oldu bir senede şimdi AIDS hastasıyım" dedi, 21 yaşında bir çocuk. Bu çocuk bana gelecek terapiye ben de ona diyeceğim ki, "Sen böyle doğdun tedavisi yoktur." Bu cinayettir arkadaşlar. Bunu yapanların da hakikaten iyi düşünmeleri lazım, böyle bir şeyi nasıl söyleyebilirsin bu yalanı nasıl söylersin insanlara. Çok üzülüyorum bu konuda çünkü büyük bir insani trajedi yaşanıyor.

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: Eşcinsellik bir cinsel yönelimdir. Bu nedenle kişi bunu istiyorsa bütün psikiyatri uzmanları ona yardım edebilir istiyorsa ama bu aslında eşcinsellik tamamen Tıbbi alan değil tekrar söylüyorum sosyal bir konudur sosyal bir alandır.

2. Bölüm yarın...

 

Kaynak:Yeni Şafak