Erivan izlenimleri 1-2 - Araştırmacı gazeteciden başbakan olur mu?

Sedat ERGİN

Erivan izlenimleri 1-2 - Araştırmacı gazeteciden başbakan olur mu?

Erivan izlenimleri (1) - Araştırmacı gazeteciden başbakan olur mu?

Şöhretini daha 20´li yaşlarının başında genç bir gazeteci olarak ortaya çıkardığı yolsuzluk haberleriyle kazandı 43 yaşındaki Nikol Paşinyan. Ermenistan´ın yeni zenginleri oligarkların, onlarla içlidışlı siyasetçilerin ve bürokratların üzerine gözü kara bir şekilde gitmesiyle ün yaptı.

Bu yüzden gazetecilik yaptığı dönemde başı dertten hiç kurtulmadı, sayısız soruşturma geçirdi. Çıkarttığı bir gazetenin yayını durduruldu, mal varlığı müsadere edildi. Yolun ortasında dövülerek hastanelik oldu. Arabası havaya uçuruldu.

2008 yılında Cumhuriyetçi Parti´nin adayı Serj Sarkisyan´ın cumhurbaşkanlığını şaibeli bir şekilde kazandığı seçimin tetiklediği olaylardan sonra hakkında yakalama kararı çıkınca, teslim olmak yerine saklanmayı seçti Paşinyan. Bir yılı aşkın bir süre Erivan´ın içinde saklandı. Kendi isteğiyle 2009 Temmuz ayında savcılığa giderek teslim oldu. İki yıla yakın bir süre hapiste kaldı. 

Hapisten çıktıktan sonra Paşinyan´ı, gazeteciliği sürdürmekle birlikte, daha çok siyasi mücadelenin içinde muhalefetin en önemli aktörlerinden biri olarak görüyoruz. 2012 yılında eski cumhurbaşkanı Levon Ter Petrosyan´ın partisinden parlamentoya girdi, ertesi yıl ayrılıp ?Sivil Sözleşme´ adında kendi partisini kurdu. 2017 parlamento seçiminde Paşinyan´ın partisinin başını çektiği ittifak 105 sandalyeden 9´unu aldı. 

Ancak onu zirveye taşıyan gelişmeler, bu yılın mart-nisan aylarında Ermenistan´da yaşanan ve ?kadife devrim´ olarak adlandırılan olaylar içinde şekillenecektir.

Bu son derece karmaşık toplumsal-siyasal hadiseyi anlayabilmek için öncesindeki koşulları kısaca hatırlamak gerekiyor. Ermenistan yarı başkanlık sistemiyle yönetilirken, 2008´de şaibeli bir seçimle işbaşına gelen Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan, bu görevde ikinci dönemini yürüttüğü 2015 yılında ülkenin parlamenter sisteme geçmesini ve cumhurbaşkanının yetkilerinin sınırlanmasını savunan bir anayasa değişikliği hamlesi yapar. 

Ermenistan´da sistemin olağan akışında 2018 başında Sarkisyan´ın cumhurbaşkanlığındaki ikinci dönemi tamamlanacak ve anayasa hükmü gereği kendisi bir daha cumhurbaşkanı seçilemeyecektir. Muhalefet, Sarkisyan´ın sistem değişikliğini iktidarda kalabilmek, ipleri elinde tutabilmek amacıyla kendisi için tasarladığını ileri sürer. Sarkisyan, bu eleştiriler karşısında 2018´de ikinci dönemini tamamladığında aktif siyasetten çekileceği, bir daha devlet görevi üstlenmeyeceği yolunda topluma kuvvetli bir taahhütte bulunur. Anayasa değişikliği, verdiği bu güvencenin ertesinde kabul edilir. 

Sarkisyan´ın cumhurbaşkanlığındaki görevi geçen mart ayı başında sona erer. Bu sırada kendi partisi zaten parlamentoda çoğunluğa sahiptir ve başbakanlık koltuğunda yine partisinden bir isim, Karen Karapetyan oturmaktadır. Artık sembolik yetkilere sahip olan cumhurbaşkanlığına 2 Mart tarihinde Londra Büyükelçisi Armen Sarkisyan´ın seçilmesinden sonra Serj Sarkisyan sistemden çıkmış gibi görünür. Tam bu noktada, görünüşte kendisi değil ama partisi, ülkenin Sarkisyan´ın tecrübesinden yararlanması gerektiği yolunda bir kampanya başlatır. Kampanyayı Sarkisyan´ın başbakanlığa aday gösterilmesi izler.

Sarkisyan, halka yaptığı taahhüdü çiğneyip, 17 Nisan tarihinde partisinin parlamento çoğunluğuna dayanarak yetkileri güçlendirilmiş başbakanlık makamına oturur. Yoksulluğun başını alıp gittiği Ermenistan´da rüşvetin kurumsallaştığı sisteme zaten tepkili olan geniş toplum kesimlerinde büyük bir infial ortaya çıkar. 

İşte Sarkisyan´ın başbakanlığa gelme manevralarını yapmaya başladığı mart ayında bu planları protesto etmek ve toplumda bir muhalefet dalgasını seferber etmek üzere Nikol Paşinyan ünlü yürüyüşünü başlatır. Bir grup arkadaşıyla birlikte, 30 Mart´ta kuzeydeki Gümrü şehrinden Erivan´a doğru yola koyulur. Yolda gittiği köylerde, kasabalarda sırt çantasındaki megafonla konuşmalar yapar, bu arada Facebook hesabını da mesajını aktarmak üzere aktif bir şekilde kullanır. 

Yaklaşık 120 kilometre mesafeyi iki haftada kat eder. Erivan´a yaklaştıkça muhalefet hareketi de güçlenmektedir. 13 Nisan tarihinde, yani Sarkisyan´ın başbakan olmasından dört gün önce Erivan´a ulaşır ve sistemi sarsmaya başlar. Paşinyan´ın başını çektiği kitle gösterileri her seferinde Erivan´ın meydanlarında daha büyük kalabalıklarla dalga dalga yayılmaktadır. 

Sarkisyan, işte bu gergin ortamda 17 Nisan´da başbakanlığı üstlenir ve 22 Nisan tarihinde Paşinyan´ı tutuklatır. 

Paşinyan´ın tutuklanması büyük bir kırılmaya yol açar. Kalabalık toplulukların tepki içinde sokağa dökülmesinin yarattığı büyük toplumsal baskı altında Sarkisyan 23 Nisan günü istifasını açıklar. Buradaki önemli bir gelişme, Sarkisyan´ın Cumhuriyetçi Parti içinden de desteğini önemli ölçüde kaybetmiş olmasıdır. 

Paşinyan ertesi günü serbest bırakılır. Ancak gözaltından çıktığında artık iktidar Paşinyan´a geçmiştir. Yeni hükümeti Paşinyan kurar. Bu, kendisinin başbakanlığında diğer partilerin de destek verdiği bir tür milli mutabakat hükümetidir. Bütün gücü elinde toplayan Paşinyan geçen ekim ayında yaptığı bir manevra ile bu kez erken seçim çağrısında bulunur.

İşte geçen pazar günü Erivan´da yapılan ve Türkiye´den bir grup meslektaşımızla birlikte izlediğimiz seçimde Paşinyan oyların yüzde 70.4´ünü alarak tarihi bir zafer elde etti. Gümrü´den halk yürüyüşü ile başlattığı mücadelesini zirveye taşımış oldu. 

Seçimin en önemli sonucu Sarkisyan ile özdeşleşmiş olan, daha çok eski Sovyet döneminin yönetici kadrolarının köşe başlarını tuttukları Cumhuriyetçi Parti´nin yüzde 5 barajını geçemediği için parlamento dışında kalmasıydı. Seçimden bir gün önce yaşanan kritik bir başka gelişme, 1998-2008 döneminde cumhurbaşkanlığı yapan Robert Koçaryan´ın 2008´de 10 kişinin ölümüne yol açan olaylardan sorumlu olduğu iddiasıyla hapse atılmasıydı. 

Bu yönüyle bakıldığında Ermenistan´da sistemin eski aktörlerinin tasfiyesinin gerçekleştiği bir sürecin yaşandığını da söyleyebiliriz. Paşinyan başbakan olarak ne yapabilir sorusu, ayrı bir yazının konusu.  

***

Erivan izlenimleri (2) Paşinyan Ermenistan´daki yolsuzluk ekonomisini yıkabilecek mi? 

Erivan´da pahalı İtalyan ve Fransız markaların neonlarının ışıldadığı mağazaların birbiri ardına dizildiği caddelerde yürürken bazı şeylerin ters gittiğini fark etmemek mümkün değil.

Yaklaşık üç milyon nüfuslu Ermenistan´da yoksulluğun yüzde 30´larda seyrettiğini, eşitsizliğin ülkenin en yakıcı sorunlarından biri olduğunu hatırlarsanız, başkentte sizi karşılayan lüks ve gösteriş bu gerçeklikle tam bir tezat oluşturuyor.

Erivan´ın birçok noktasında kentin ihtişamlı tarihi mimarisinin yanında inşaat halinde yükselmekte olan modern lüks yapılar göze çarpıyor. Ayrıca, bir o kadar tamamlanmış yeni yapı stokunu da hesaba katarsanız, en azından kent merkezinde ciddi bir inşaat ekonomisinin işlediğine hükmedebilirsiniz.

Buna ek olarak caddelerde boy gösteren son model cipler, ağzına kadar dolu yeni şık restoranlar Erivan´da tüketen yüksek bir gelir grubunun bulunduğuna, sisteme giren önemli bir para hacminin varlığına işaret ediyor. Ancak belli ki, bu para sistemde sınırlı arterler içinde dolaşımda kalıyor.

Zaten kent merkezinin biraz dışına çıktığınızda karşınızda çok farklı bir sosyolojik realite buluyorsunuz. Örneğin, seçimden büyük bir zaferle çıkan Nikol Paşinyan´ın oy kullandığı Shengavit mahallesindeki anaokulunun bulunduğu semtin geri kalmış, köhne hali 2-3 kilometre uzaktaki zenginlik görüntülerinden çok uzak. 

Ermenistan´daki temel mesele, ortaya çıkan zenginliğin küçük bir kesimin elinde yoğunlaşması. Forbes dergisinin bir araştırması, Ermenistan´ın gayrisafi milli hasılasının yüzde 52´sinin 44 ailenin kontrolünde olduğunu gösteriyor.

Buna karşılık, ülkede yoksulluk gerilemiyor, yükselen bir eğri izliyor. Ermenistan Ulusal İstatistik Servisi´nin Dünya Bankası´nın teknik desteğiyle hazırladığı 5 Aralık 2016 tarihli rapora göre, ülkede yoksulluk oranı 2008 yılında yüzde 27.6 iken, bu oran 2017´de yüzde 29.4´e çıkmış. ?Çok yoksul´ olanların oranı ise yüzde 9.8. Bu noktada, Pakistan´daki yoksulluk oranının yüzde 29.5 ile Ermenistan´a çok yakın olduğunu belirtmekle yetinelim.

Öte yandan, işsizlik 2017 yılında yüzde  17.7 olarak gerçekleşmiş. Bu oran şehirlerde yüzde 25´in üstüne çıkıyor.

Yoksulluk ve işsizlik bu şekilde seyrederken ülkedeki ekonomik faaliyet artan ölçüde siyaset kurumu ile iç içe geçmiş olan, büyümelerini bu geçişkenlik üzerinden yürüten, çoğu özelleştirmelerle zenginleşmiş oligarkların elinde toplanıyor.

Siyaset ile ticaret arasındaki sınırların çok esnek olduğu Ermenistan, sonuçta, bir ucunda geleneksel siyaset kadroları ve bürokrasi, diğer ucunda oligarkların birbirleriyle bütünleşerek yer aldıkları tefessüh etmiş bir yapıyla malul.

Bütün uluslararası yolsuzluk endekslerinde Ermenistan problemli siciliyle göze çarpıyor. Örneğin, Uluslararası Şeffaflık Örgütü´nün 2017 Yolsuzluk Algı Endeksi´nde, Ermenistan 100 puan üzerinden 35 puanla sıralamada aşağılarda kötü bir yerde duruyor. Ermenistan üzerine yazılan bütün resmi raporlarda yolsuzluk meselesi, devletin kimliğinin önemli bir paydası olarak vurgulanıyor. Örnek gerekirse, ABD Dışişleri Bakanlığı´nın 2017 insan hakları raporunda ?devlette sistematik yolsuzluk bulunduğu? vurgulanıyor. Bu raporlardan, yolsuzluğun özellikle yargıda çok ciddi bir sorun haline geldiği anlaşılıyor. 

Bu tablo, ağırlıklı olarak, cumhurbaşkanı sıfatıyla ülkeyi 1998-2008 yılları arasında yöneten Robert Koçaryan, ardından 2018´e kadar iş başında kalan halefi Serj Sarkisyan´ın geride bıraktıkları ağır bir miras olarak görülebilir. 

İşte geçen pazar günü yapılan seçimde meslek hayatının önemli bir bölümünü yolsuzlukların üzerine giderek geçirmiş genç bir gazeteci olan Paşinyan´ın sandıkta yüzde 70 gibi ezici bir başarı elde edebilmiş olmasının nedenlerini bu mirasta aramak gerekiyor. Paşinyan, Ermenistan´da halkın çoğunluğunun yolsuzluklara, eşitsizliğe, adaletsizliğe duyduğu infial ve bu çürümeyle özdeşleşmiş bir siyasi sistemi tasfiye etme iradesinin yarattığı dev bir dalga üzerinde iktidara geldi. 

Bu sistemin taşıyıcı siyasi kurumu Sarkisyan´ın Cumhuriyetçi Partisi, Taşnak Partisi gibi bir diğer önemli aktörle birlikte barajın altında kalarak tasfiye olurken, ülkenin başına hiçbir devlet ve yönetim tecrübesi olmayan aktivist bir gazeteci geldi.


Halkın desteğiyle iktidarı Ermenistan´daki bu yerleşik kadroların elinden alabilme başarısını gösteren Paşinyan açısından en önemli güçlük burada beliriyor. Gerçekten de vaat ettiği gibi yoksulluğun, yolsuzlukların üzerine giderek, geçen ilkbaharda gerçekleştirdiği ?kadife devrim´i, icraatıyla ülkenin ekonomik ve sosyal yapısını da dönüştürebildiği ikinci 
bir devrime tahvil edebilecek mi? 

Yoksa Paşinyan, bütün tecrübesizliği ile bu sorunların altında ezilip başarısız mı olacak? Yoksa oligarklar, onu ya da en azından çevresini baştan çıkarıp cazip menfaat ağlarının içine mi çekecekler?

Neresinden bakılırsa bakılsın, Türkiye´nin yanı başındaki ?uzak komşusu´ Ermenistan´da devinim halinde olan siyasi ve toplumsal dinamikler çok yakından izlenmeyi hak ediyor.