Tarih: 17.09.2021 12:57

Erdoğan’ın propaganda tarzı

Facebook Twitter Linked-in

Taha Akyol yazdı;

Siyaset propagandasız olmaz, Erdoğan da devlet başkanı olmanın yetki ve etkilerini kullanırken, aynı anda çok yoğun bir şekilde partisinin propagandasını yapıyor.

Erdoğan tarzı propagandanın özelliği siyasi ve iktisadi konuları kutsallık ve hamaset katarak anlatmasıdır.

Suriye konusu Türkiye için bir güvenlik meselesiydi fakat Erdoğan bunu “Emevi camiinde namaz kılmak, Selahattin Eyyubi’nin mezarında buluşmak” kavramlarını katarak anlattı.

Ekonomide “faiz sebeptir…” söylemi de dinimizde ribanın haram olmasını çağrıştırmaktadır. Hatta “İslam iktisadı, krizden çıkışın anahtarıdır” diye dahi konuştu. (14 Haziran 2022)

Son olarak da Sakarya zaferinin yıldönümü konuşmasında, partisinin “2023 Hedefleri” denilen politikalarının “aslında tıpkı Milli Mücadele gibi küresel senaryolara karşı bir başkaldırı olduğunu” söyledi…

SAKARYA ZAFERİ

Sakarya Zaferi ve Milli Mücadele gibi gerek tarihin ve gerekse milli şuurumuzun çok yüksek değerlerini, bir partinin iktisat politikalarıyla eşleştirmek o değerlere büyük haksızlıktır. Tarihimizin bizi “biz” yapan yüksek değerlerini günlük siyasetin üstünde tutmanın önemini anlatmaya gerek var mı?

Nitekim, “2023 Hedefleri” Ak Parti’nin 2011 Seçim Bildirisi’nin ana konusuydu. Yanlış politikalar yüzünden vahim bir başarısızlıkla da sonuçlandı: 2023 yılında kişi başına gelirimiz 25 bir dolar olacaktı!... Bu, parti propagandasında yıllarca kullanıldı. Ama O düzeyde bir ekonomiye ulaşmak için insan gücümüz nasıl bir teknik eğitime, hukuk düzenimiz dünyada nasıl bir güvenilirliğe sahip olmalıydı; bunların programları ortaya konulmamıştı…

Dünya Ekonomik Forumu (WEF) 2020 raporuna göre, eğitimin ekonomide işgücü ihtiyacını karşılaması değerlendirmesinde Türkiye’nin puanı 39.8’dir. Bırakın Güney Kore gibi gelişmiş ülkeleri, Endonezya’nın puanı 49’dur, Meksika’nın puanı 43.3’tür.

Bu eğitimle 25 bin dolara ulaşabilir miydik?!

Buna yanlış politikalar ve kurumların kalite kaybı eklenince kriz geldi, bırakın 25.000 doları, 2012’de ulaştığımız 13.000 dolardan 9 bin dolara düştük!

‘İHANET’ SÖYLEMİ

Krizin sebeplerini yanlış politikalarda, eğitimin ağır sorunlarında, kurumların ezilmesinde aramak yerine “Dış güçler”e bağlamak ve tarihi zaferlerimiz üzerinde hamaset yapmak bu sorunları çözmez.

İşte on yıldır çözmüyor…

Bu iktidar zamanındaki ünlü 5 şirketten Limak Holding’in patronu Nihat Özdemir, dünkü konuşmasında yüksek maliyetlere dikkat çekerek şunu söyledi:

Mevcut şartlarda yabancı yatırımcı Türkiye’ye sadece tatile gelir…

Şimdi, yedi yıl öncesine gidelim. TÜSİAD Başkanı Muharrem Yılmaz’ın konuşması:

Hukukun üstünlüğüne riayet edilmeyen, yargı mekanizması AB normlarında çalışmayan, düzenleyici kurumlarının bağımsızlığına gölge düşen, vergi cezaları veya başka türlü cezalarla şirketlerinin üzerinde baskı kurulan, ihale yasası onlarca kez değiştirilen böyle bir ülkeye yabancı sermayenin gelmesi mümkün değildir” (23 Ocak 2014)

Bu eleştiri karşısında yapılması gereken, bu hukuk sorunlarını çözmekti. Fakat Başbakan Erdoğan’ın tepkisi şu oldu:

Dünyanın hiç bir yerinde kendi ülkesini dışarıda kötüleyen bir işveren örgütü bulamazsınız. Dünyanın her yerinde bunun adı ihanettir…” (28 Ocak 2014)

Ve hukuk sorunları çözülmedi, büyüdü… “Hukuk Devleti İndeksi”nde (WJP) Türkiye 2015’te 80. Sıradaydı, 2020’de 117. sıraya düştü… Yatırımcı gelir mi?

RASYONEL POLİTİKALAR

Dahası, iktidar “önümüzdeki seçimler”i kazanmak için sürekli borçlanmaya dayalı tüketime ve inşaata kaynak aktardı… Sanayiin ihmal edildiğini, bu iktidarın çıkardığı 11. Kalkınma Planı da yazmaktadır. (Paragraf: 130,131)

Bunu “dış güçler” mi yaptı?

Milli şuur ve vatanseverlik yüksek erdemlerdir, sorunların tahlili ve çözümü ise ancak bilim zihniyetiyle mümkündür.

Sayın Erdoğan, ağırlaşan iktisadi gerçekler karşısında yoğun hamasetin artık eskisi gibi etkili olmadığını görmeli, 2002-2010 arasında olduğu gibi Batı standartlarını esas alan demokratik, hukuki ve iktisadı politikalar yönelmelidir. Bunu sadece tarihe not düşmek için söylüyorum; “idare-i şahsiye” yoluna girdikten sonra rasyonel politikalar yapılamaz çünkü.

İşte on yıldır, hele de son 5-6 yılda her sorun ağırlaşıyor.

Türkiye’nin demokrasiye ve rasyonel politikalara dönmesi hayat memat meselesidir.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —