Erbakan Haftası münasebetiyle

Hakan Albayrak yazdı;

Erbakan Haftası münasebetiyle

Necmettin Erbakan Hocamız 27 Şubat 2011’de vefat etti. 

Milli Görüş camiası 2012’den beri her sene 24 Şubat-2 Mart’ta “Erbakan Haftası” çerçevesinde merhum hocamızın siyasi mirasıyla ilgili toplantılar düzenler.  

Başka siyasi çevrelerden de bu toplantılara katılımlar hep olurdu fakat 2021’in “Erbakan Haftası”na ilgi her zamankinden ziyade.  

Saadet Partisi’nin evvelki gün düzenlediği “Erbakan Haftası 2021 Anma ve Anlama Programı”na neredeyse bütün muhalefet partilerinin genel başkanları yahut genel başkan yardımcıları katıldı, iktidar partisi de toplantıda bir genel başkan yardımcısıyla temsil edildi. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan da programa bir telgrafla katkıda bulundu.  

Adeta bir mili birlik ve beraberlik haftası hüviyeti kazandı bu senenin “Erbakan Haftası”. 

İsabet. 

Bütün Türkiye için büyük bir değeri ifade ediyor Erbakan. 

Bana göre her şeyden evvel Türkiye’nin zincirlerinin kırılmasını ve ufkunun genişletilmesini ifade ediyor. 

*** 

Yenilmiş, haddi bildirilmiş bir ülkeydik.  

Zafer türkülerimiz bile ezikti.  

Sakarya-Dumlupınar’dan ibaret kalan bir iftihar tablosunu öpüp öpüp başımızın üstüne koyuyorduk.  

Son vatan parçasını bir şekilde düşman işgalinden kurtarmış olmayı öyle yüceltiyorduk ki, bunun ötesine geçmeyi rüyalarımızda bile göremiyorduk. 

Rüyalarımız kâbustu.  

Kâbuslarımızda son vatan parçası da elden gidiyordu.  

Onun için “İslam Milleti”nden “Türk Milleti”ne geçişe ayak uyduramayan unsurların tepesine binmeyi ve Düvel-i Muazzama’nın dümen suyu dışına taşmamayı şiar edinmiştik. 

Dahilde İslami hareketleri Batı namına ezmek yahut “Soğuk Savaş”ta Batı’nın menfaatleri doğrultusunda kullanmak, hariçte de Batı’nın siyasi hedefleri doğrultusunda hareket etmek en büyük “milli” vazifelerdi. 

İsrail’le can-ciğer kuzu sarması olmamızı istediler, olduk.  

Kore’ye asker göndermemizi istediler, gönderdik.  

Cezayir’in bağımsızlığına karşı çıkmamızı istediler, çıktık.  

İngiltere yeşil ışık yakmasaydı belki Kıbrıs Türklerinin hürriyet mücadelesini desteklemeye de cesaret edemeyecektik. 

Sömürgecilere, emperyalistlere, Siyonistlere diklenen bir Türkiye olacak şey değildi.  

Müslüman kimliğini öne çıkaran, İslam dünyasını yeniden birleştirmeye ve yükseltmeye çalışan bir Türkiye zaten hiç olacak şey değildi.  

Bunlar şöyle dursun, yerli sanayiden -hele yerli silah sanayiinden- dem vurmak bile ziyadesiyle ütopik bulunurdu. 

Necip Fazıl “Büyük Doğu”dan, Sezai Karakoç “İslam Birliği”nden bahsedebilirdi; pek çok insan bu davaya gönül verebilirdi; ama siyasette yer yoktu bu davaya.  

Yer bulunsa bile o yer çok küçük ve silik kalırdı.  

Siyasete damgasını vuramazdı bu dava.  

Vurmasına izin verilmezdi.  

Rejim, statüko, uluslararası sistem muhakkak gereğini yapardı.  

Ne mümkündü onlarla baş etmek? 

…Derken Erbakan geldi.  

Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınıp, Rahman ve Rahîm Allah’ın adıyla o büyük yürüyüşü başlattı.  

1970’te Erbakan liderliğinde kurulan Milli Nizam Partisi’nin kuruluş beyannamesinde şöyle deniyordu: 

“Aziz Milletimiz; Bugün, daima Hak’ka bağlılıkta, Hak’kı tutmakta, iyiyi destekleyici, kötüyü men edici hüviyetiyle insanlık tarihinin en ulvi mahreki üzerinde yürüyen Büyük Milletimizin çeşitli tesirlerle kendi yolundan saptırılması gayretlerinin hüküm sürdüğü oldukça uzun bir devreden sonra yeniden ulvi ve şanlı tarihi yörüngesi üzerine oturtulması için füzelerin ateşlendiği gündür…” 

*** 

Hohlaya hohlaya buz dağlarını eriterek anti Kemalizm’i, anti Siyonizm’i, anti emperyalizmi, İslam Birliği ülküsünü siyasetin göbeğine taşıdı Erbakan ve arkadaşları. 

“Adil Düzen”i ve ağır sanayii, bahusus savunma sanayiini siyaset gündeminin zirvesine taşıdıkları gibi. 

Erbakan’ın başbakanlığındaki REFAHYOL hükümeti (1996-97) esaslı bir değişimin habercisiydi ve o nedenle emperyalist işbirlikçisi oligarşik güçlerin hışmına uğradı, yıkıldı. 

2002 sonlarında kurulan ve Erbakan’ın rahle-i tedrisinden geçmiş siyasetçilerin ağırlıkta olduğu AK Parti iktidarını da yıkmaya çalışan o güçler bu sefer muvaffak olamadı; demokratik açılım hamleleri birbirini takip etti, yerlerde sürünen kamu hizmetleri ayağa kaldırıldı, tarihi paylaştığımız kardeş ülkelerle yeniden bütünleşme yolunda büyük mesafe kat edildi, yerli savunma sanayii şahlandı... 

Son senelerde bazı sahalarda -emperyalist komplolardan ziyade kendi nefsimizin komplolarından mütevellit- geriye gidiş varsa da, esaslı bir değişimin önünün alabildiğine açıldığı aşikârdır. 

*** 

Bu noktaya, Necmeddin Erbakan’ın 1969’da Konya’da başlattığı yürüyüşle geldik.  

Şükran ve rahmetle anıyoruz muhterem hocamızı.