Tarih: 13.02.2021 13:18

Empatiyi Yitirmek

Facebook Twitter Linked-in

 

İnsan acı duyabiliyorsa canlıdır. Başkasının acısını duyabiliyorsa insandır.”                                                 

Tolstoy

Yaşadığımız çağ hak ihlallerinin zirve yaptığı, işkencenin rutine bağlandığı, ölümlerin sıradanlaştığı, otoriter yönetimlerin ağırlığını koyduğu kirli bir çağ.

Ekonomik çöküntü, savaşlar, yıkım, nefret, uyuşturucu tüketimi, kadına şiddet ve çocuk istismarı tüm dünyada artıyor. Bütün bunların farklı nedenleri vardır. Ancak bu daha çok insanı insan yapan unsurla, kendi insan oluş anlayışımızla da ilgilidir.

Birbirimize olan bağımlılığımızın arttığı ama aynı zamanda da birbirimizle daha fazla çatıştığımız bir dünyada yaşıyoruz. Ortak yanlarımızdan çok farklılıklarımızı ön plana çıkarmakta mahiriz. Temel ihtiyacımız olan sevgi ve empatiden uzaklaştırılıp önümüze hedef olarak iktidar ve itaat konuluyor. Bize dayatılan toplumsal roller ve ideolojiler insan oluşumuzun özünü zedeliyor. Bu roller(kimlikler) bizim ötekiye karşı empati kurmamızın önünde bariyer işlevi görmektedir.

Empati; bir başkasının ne hissedebileceğini hissedebilme yetimizdir. Empati, kavram olarak bir insanın kendisini başka bir insanın yerine koyması, onun düşüncelerini ve duygularını doğru bir şekilde algılamasıdır. Diğer kişinin yaşadıklarına değer vermek ve önemsemek anlamına da gelir. Kişinin kendisini karşıdakinin yerine koyarak olaylara onun bakış açısıyla bakmasıdır.

Empati kurmak, karşısındakinin bakış açısından da bakabilmek ve bir olayı onun duygusuyla analiz etmektir.

Empatinin en temel besin kaynağı anlama yetisidir. Felsefenin nasıl doğasında hayret uyandıran bir merak duygusu varsa empatinin de doğasında meraktan doğan anlama ve anlamlandırma çabası vardır. Bazı kuramcılar, kişisel vicdan ve özdenetim gelişmesi olarak da kabul eder.

İnsan karşısındakini anlayabildiği ölçüde insandır.

Said Nursi empatiye “tefani” diyerek İslam literatürüne sokar. “Ehl-i tasavvufun mabeyninde fena fi’ş-şeyh, fena fi’rresul ıstılahatı var. Ben sofi değilim. Fakat onların bu düsturu bizim meslekte fena fi’l ihvan suretinde güzel bir düsturdur. Kardeşler arasında buna tefani denilir. Yani birbirinde fani olmaktır. Yani kendi hissiyat-ı nefsaniyesini unutup, kardeşlerinin meziyat ve hissiyatını fikren yaşamaktır.  (21. Lema  s:201)

Empati ile ilgili olarak insanlık tarihi boyunca anlatılacak en güzel örnek; 15 Mart 2019’da Yeni Zelanda’nın Christ Chorch ilçesinde iki camiye Cuma namazı esnasında yapılan silahlı saldırı sonucu 49 kişinin ölümü üzerine başbakan Jacinda Ardern’in sergilediği davranıştır. Saldırıdan hemen sonra “bugün ülkemizin en karanlık günlerinden biridir” diyerek müslümanların yanında yer aldı. Bu onu tartışmasız bir şekilde “kritik bir anda doğru şeyleri yapan” etkili bir dünya lideri konumuna yükseltti.

Yeni Zelanda’nın başbakanını izledikçe insanın boğazına kocaman bir yumruk oturuyor. Genç bir başbakan bin yıllık bir bilgelikle Müslümanların acısını paylaşmak için ilk andan itibaren seferber oldu. Müslümanları kucaklayarak bu bizim de camimiz dedi. Ülkenin dört bir yanında ezanlar okundu, televizyonlar ve radyolar bu ezanları canlı yayınladı.

Yeni Zelanda halkı Müslümanların acısını içselleştirdi. 38 yaşındaki bilge başbakan konuşmasında, bildiğimiz fakat yaşamımızda pek de uygulamadığımız bir Hadis’i zikrediyor; Peygamber Muhammed diyor ki; “Vücudun herhangi bir kısmı acı çekerse, tüm vücut acı hisseder”. Hz. Muhammed dedikten sonra bir de salavat getirdi. Tüm Müslümanların kalbini fethetti. Canlı yayında Yeni Zelanda halkı Ezanı saygı duruşunda dinledi.

The Guardian yazarı Suzanne Moore onu şu sözlerle tarif ediyor: “Martin Luther King, liderlerin uzlaşma aramayıp kendilerinin bir uzlaşma yarattıklarını söylemişti. Ardern de eylemiyleşefkatı ve birleştiriciliğiyle yol göstererek farklı bir uzlaşma yarattı. Terör, farklılıkları görür ve yok etmek ister. Arden de farklılıkları görüyor, onlara saygı gösteriyor, kucaklıyor ve bağ kuruyor.”

Tarih 13 Şubat 2003, günlerden Cumartesi, yer; Neve Şalom Sinagogu. Şabat duası ve bir çocuğun 13. yaş günü duası için 300 insan toplanmıştı. Saat 09:14’te sinagogun önünde bomba yüklü bir kamyon infilak etti. Yahudi cemaatine mensup 18 kişi yaşamını yitirdi. İki dakika sonra Osmanbey’deki Beth İsrael Sinagogu önünde de bir kamyonet patladı orada da şabat duası için gelen 5 kişi öldü. Ölenler arasında 8 yaşında bir çocuk, hamile bir kadın ve 19 yaşında bir üniversite öğrencisi de bulunuyordu.

Her iki saldırının ardından dönemin hükümeti terörü lanetleyen açıklamalar yaptılar. Hahambaşı ziyaret edildi. Ama bir sonraki cumartesi halk, Sinagog önünde toplanıp Musevi komşularıyla dayanışma içinde olduklarını göstermediler. Televizyonlarda Tevrat’tan bölümler okunmadı. Elinde bir çiçekle sinagogun önünde kimse üzüntüsünü bildirmek için nöbet tutmadı. Yahudi cenazesi geçerken ayağa kalkan Peygamber ümmetine yakışan bir tavır sergilenmedi. Bu Peygamberi geleneğin bizler için örnek teşkil etmediği gerçeğiyle karşı karşıyayız.

Toplum olarak empatiden, farklılıkları kabullenmekten, ötekini anlamaya çalışmaktan çok uzağız. Karşımızdakine tahammül etmediğimiz gibi kendimizden olan her şeye hoşgörülü davranıyoruz.

Ana muhalefet partisinin liderine yapılan linç girişimi toplumun bir kesimi tarafından alkışlandı. İnek hırsızlığından sabıkalı saldırgan kahraman gibi karşılandı. Suruç ve Gar katliamında 100’ün üzerinde insanımızı yitirdik, toplumun çoğunluğu mağdur ailelerin acılarına ortak olmadı. Gar katliamı sonrası dönemin başbakanı oylarımız arttı dedi.

Devamı >>>




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —