Tarih: 30.03.2023 12:43

Ekran-ı Ramazaniye

Facebook Twitter Linked-in

“Televizyonlarda yer alan iftar ve sahur programlarını izlemeden iftar açsam ya da sahur yapsam orucuma halel gelir mi?”

Anadolu’da bir kasabamızın müftülüğünü yapan bir arkadaşımıza sorulmuş bu soru. Düşündürücü olduğu kadar bir o kadar da süründürücü bir soru. Ne yani ekranlardaki Ramazan programları da mı oruca dâhil sayılıyor artık? Gerçi vatandaşın kabahati yok. Öteden beri iftar ve sahur programları öylesine abartılmış durumda ki millet, bu programları oruç ibadetinin bir cüzü sanıyor.

Müftünün bu soruya nasıl cevap verdiğini benim gibi siz de merak etmişsinizdir sanırım. Müftü beyin cevabı kısa ve kitabî: “Televizyon ya da radyodan iftar ve imsak vakitlerini beklerken dinî ve ahlaki öğütler dinleyerek zaman geçirmenin bir zararı yok, aksine müstehaptır.”

Ben olsaydım şöyle cevap verirdim: “Sevgili kardeşim, o zamanını iftar vaktini beklemenin lezzetli sükutuyla geçirmen daha iyi olur. Bu programları izlemediğinde orucuna halel gelmez, aksine helal gelir!”

Anlayacağınız televizyonlarda haberlerden hava durumuna kadar her şey show esaslıdır ve reyting oranlarına endekslidir. Show değeri olmayan ve reytingi düşük olan bir Ramazan programı en büyük hakikatleri işleyip aktarsa bile ekranı daha fazla işgal etmesine müsaade edilmez.

Anlatı dili klişeleşmiştir. Bu ekran dışında nasılsa ekranda da böyledir. Ekranda sanatçı konuşma tarzı ve ses rengi nasıl birbirine yakınsa, sporcu, politikacı, bilim adamı ses tonu ve rengi de birbirini andırır. Bunun en belirgin ve dikkat çekeni din anlatıcılarına ait olanıdır. Din anlatıcıları ekranda kendi branşlarının dışında bir konuyu bile anlatsalar dini bir mevzuyu anlatıyormuş havasını vermekten kurtulamazlar. İzleyici ekranda sadece anlatıcının görüntüsünü izlemez, sesini de izler. Anlatılan husus, anlatıcının sesi ve çehresi ile özdeşleşmiştir adeta.

Peki niye böyle?

Bana öyle geliyor ki, din anlatıcıları sanki zaruri ve zorunlu bir şeymiş gibi anlatmaya başlar başlamaz kendilerinden geçerler. Bu kendinden geçme durumu, anlatıcıdaki doğal durumu ister istemez ortadan kaldırmaktadır. Sanki hisseden ve düşünen anlatıcı da seslendiren onun içinde gizli başka birisi imiş gibi. Hâlbuki o yapay anlatı moduna kapılmayıp kendi öz sesi ile konuşup anlatmış olsa din anlatıcılarının muhataplarında bıraktıkları etki çok daha fazla olacaktır.

Ekranlardan yöneltilen ve adına “dini soru” denilen soruların (Not: Dinsiz soru yoktur, dinsiz cevap vardır(!)) sadra şifa olmayan çerez niteliğinde soru niyetine sorulan şeyler olduğu herkesin malumudur. Bu çerez sorular sahici soruları kamufle etmek gibi bir misyonu yerine getirirler. Neredeyse bir asırdır orucu bozan şeyler faslını kökten çözüp vuzuha kavuşturamayışımız bunun en açık göstergesidir.

Çerez sorular, büyük soruların ve sahici sorunların önünü keser. Din-akıl ilişkisinde aklı devre dışı bırakıp inanmış insana da mankafa muamelesi yapar. Yağmur damlası dudağıma değerse orucum bozulur mu diye müftüye danışan kişiyi dikkat ve hassasiyetinden dolayı takdir ettiğimiz kadar aklını kullanmadığı için de sorgulamamız icap etmez mi? Dışarıya çıkarken ayakkabımızı nasıl giyersek sağlıklı yürüyebileceğimizi kitaplardan değil, akıl cevherinden öğrenmiyoruz mu? Üstelik Kur’an-ı Kerim’de aklı kullanmamanın insanı düşüreceği durum apaçık ortada iken: “Allah, aklını kullanmayanı pislik içinde bırakır.” (Yunus-100)

Bu arada bizleri ve kıymetli vakitlerimizi düşünüp dişe dokunur, kültür, sanat, edebiyat içerikli faydalı programları ekranlara getirmeyen televizyon kanallarına şükranlarımızı sunmadan geçmeyelim. İyi ki varsınız. Olmasaydınız ve de geceli gündüzlü kaliteli ve de faydalı programlara ekranlarda çokça yer verseydiniz nasıl vakit yetiştirecektik onları seyretmeye? Bütün kanallar siyasi tartışmalardan geçilmiyor. Üstelik değişmez kadrolarla. İnsanın aklını ve ruhunu besleyen tek bir cümle bulabilene aşk olsun! Ekranında çoğumuzun saçını taradığı bir aygıttır şimdilerde evimizdeki televizyonlar. Şu mübarek günlerde oruçlarımıza seyirci kalmamayı da katsak fena mı olur?




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —