Aslında bu Elon Musk’ın Trump’a sunduğu ilk istifa değil. Elon Musk, 2016 seçimlerini kazanan Trump’ın ekonomi danışma kurulunda yer almış, 2017’de Trump’ın Paris İklim Anlaşması’ndan çekilmesi üzerine görevinden istifa etmişti.
Elbette sekiz yıl önce “İklim değişikliği gerçektir” diyerek ilk Trump yönetiminden istifa eden Elon Musk ile bugün Trump’ı Epstein listesinde olmakla suçlayacak kadar gemileri yakan Elon Musk aynı kişi değil.
Elon Musk 2016 seçimlerinde Hillary Clinton’a, 2020 seçimlerinde ise Joe Biden’a oy verecek kadar Demokrat Partili, Trump’a karşı muhalefet çizgisini Californialı bir aktivist edasıyla iklim krizinden çekecek kadar da liberaldi.
Hatta 2024 seçimlerinde iklim kriziyle mücadele edilmemesi, Biden’in ABD’yi yeniden soktuğu Paris İklim Anlaşması’ndan bir daha çıkılmasını savunan Trump ve Cumhuriyetçilerin kazanması için yaklaşık 288 milyon doları cebinden harcadı.
Fakat bu büyük yatırım şimdilik boşa çıktı. Zira Elon Musk ile Donald Trump belki de dünya tarihinin en maliyetli boşanma sürecine girdi.
İki isim de seviyeyi herhangi bir sabah programında birbirine bağıran kavgalı amca oğulları gibi düşürdüğü için her ne kadar bu mücadele Şokopop’un (popüler kültür belgeselleri yapan genç bir Youtuber) “kavga, polemik, skandal” tekerlemesiyle başlayan bir siyasi magazin içeriğini andırsa da dünyanın en zengin adamıyla en güçlü adamını karşı karşıya getiren şey ego savaşı değil, tam tersine iki tarafında ideolojik önceliklerinin, çıkarlarının ve emellerinin farklı olduğu büyük bir iç savaşın başlangıcı.
Musk sayesinde
Elon Musk’ın Trump ile gemileri yaktıktan sonra sarf ettiği ilk sözlerden biri “Ben olmasam seçimleri kazanamazdın” oldu. Bu hususta Musk hem haklı hem haksız. Musk her ne kadar 2022 ara seçimlerinden itibaren Cumhuriyetçi adaylara milyonlarca dolar aktarmaya başlasa da Trump trenine en son atlayan isimlerden. Hatta 2024 Cumhuriyetçi başkan adaylığı önseçimlerinde Trump’a “kazanacak aday” olmadığını belirterek gençlerin önünü açması ve adaylıktan çekilmesi çağrısında bulunmuş, uzun bir süre Florida’nın genç ve karizmatik valisi Ron DeSantis’in yakın ekibinde yer almıştı.
Elon Musk’ın Trump trenine atlaması için açılan davalara ve suikast girişimlerine rağmen Trump’ın halktaki desteğini koruması ve önseçimi kazanmasının kesinleşmesi gerekti. Aslında Musk Cumhuriyetçi başkan adaylığının kesinleştiğini anlayınca Trump’a yatırım yaptı. Bu nedenle Elon Musk ile Trump arasındaki bağın ideolojik olmadığını, pragmatik ve sonuç odaklı olduğunu, bu yüzden de aslında ilk başta kırılgan bir şekilde kurulduğunu söylemek mümkün.
Seçim gününe kadar iki isim için de bu ittifak oldukça makuldu. Trump İsrail lobisi dışında kendisine milyonlarca dolarlık yatırım yapan bir bağışçı bulmuş, Elon Musk’ın sahibi olduğu Twitter (X) aracılığıyla büyük bir propaganda gücü elde etmiş, özellikle sosyal medyada ciddi bir hakimiyet kurmuştu. Musk’ın bir diğer artısı ise Musk’a hayran olan, “sabah 6’da soğuk duş, Çince Rusça öğren ve yazılımcı ol” hayalleri kuran genç erkeklere ulaşma şansıydı; Trump bu genç erkeklerin dinlediği podcast dünyasına Musk’ın tavsiyesiyle girmişti. Hatta ABD’nin en çok dinlenen podcast yayıncısı Joe Rogan’ın desteğini bile programa çıkarak Rogan’ı ikna eden Musk sayesinde kazanmıştı.
Elon Musk da bu alışverişten kazançlıydı. Kendisini elektrikli araçlar hakkındaki toplantılara bile çağırmayan, Rekabat Kurulu’nun başındaki solcu Lina Khan ile Silikon Vadisine denetimlerin ve soruşturmaların artmasını savunan Biden yönetiminin aksine doğrudan erişebileceği, bizzat rol alabileceği bir ABD hükümetinin parçası olacaktı.
Nitekim Elon Musk’ın parasıyla, Trump’ın siyasi başarısıyla Cumhuriyetçiler hem başkanlığı hem Senato’yu hem de Temsilciler Meclisi’ni kazandı. Musk sadece Trump’a değil, senatör ve vekil adaylarına da bağış yapmış, Trump’ın Kongre’de de hakim olması için çaba harcamıştı. Trump da özellikle işçi sınıfını önceleyen, “Önce Amerika” sloganıyla göçe, fabrikaların yurtdışına açılmasına, dış ticaret açığına karşı kurduğu siyasi söylemiyle Demokratların kemik seçmenine ulaşmış; Hispanik erkeklerin, işçi sınıfı beyazların desteğini almış, seçmen demografisini geçmişteki herhangi bir Cumhuriyetçi adayın aksine oldukça çeşitlendirmişti. New York, New Jersey gibi Demokrat kalelerinde rekor seviyede oyunu arttırmış, Demokratları eğitimli, şehirli ve liberal seçmene hapsetmişti.
Evet, Musk Trump’ın kazanmasını kolaylaştırmış, fakat diğer bir yandan da seçmenleri ikna etme konusunda becerikli bir siyasetçinin trenine binerek kendini Beyaz Saray’a atmıştı.
Trump Ocak 2025’te yemin edip göreve başladıktan sonra tam da tahmin edildiği gibi Elon Musk’ı yanından ayırmadı, Musk yabancı ülke liderleriyle en kritik görüşmelere katılan, kabine toplantılarına girip konuşan bir “vesayet kurumuna” dönüştü. İşte tam da bu noktada işin rengi değişti.
Musk’a rağmen
Elon Musk’ın resmi görevi, yasayla değil başkanlık kararnamesiyle kurulan Verimlilik Departmanı’nın eş başkanlığıydı. Normalde herhangi bir büyükelçi bile Başkan tarafından aday gösterilip Senato tarafından onaylanmadan göreve başlayamazken, resmi sıfatı “danışmanlık” olan Musk hiçbir şekilde Senato sorgusundan veya onayından geçmedi.
Seçilmeyen veya onaylanmayan biri olarak Elon Musk, farklı ülkelere gıda, ilaç yardımı yapan USAİD’i kapattı, Musk’ın 20-30 yaşındaki genç mühendis çalışanları deneyimli bürokrat ve diplomatları 15 dakikalık mülakatlara alıp işten atılıp atılmayacaklarına karar verdi, Eğitim Bakanlığı dahil bakanlıkların bütçelerini kıstı, yaklaşık 100 bin kamu görevlisinin atılmasına veya istifa ettirilmesine sebep oldu. Bütün bunlardan dolayı Musk, Trump yönetiminin en tepki çeken yüzüne dönüştü, kamuoyu destek oranı Trump’ın gerisine düştü. Musk en radikal hamleleri dezenformasyon ve ötekileştirici bir dille savunan bir vitrin yüzüne evrildi.
Elon Musk’ın Trump için bir yüke dönüşmesinin bir diğer boyutu da Trump’ın seçmenlerine karşı, Musk’ın ise maddi çıkarlarına karşı sorumlu olması. Trump’ın destekçileri ABD’ye göçü azaltmak üzerine bir kampanya kurguladığı için kalifeyeli yabancı şirket çalışanlarına verilen H1B vizesinin de kısıtlanmasını isterken, Musk kendi şirketi gibi teknoloji şirketlerinin özellikle Hint göçmen çalışanlar nedeniyle daha iyi işlediğini ileri sürdü ve Verimlilik Departmanı’nın diğer eş başkanı Hint asıllı Vivek Ramaswamy ile birlikte Trump’ın ulusalcı kanadına karşı H1B vizesinin korunmasını tutkulu bir şekilde savundu. Nitekim Trump da Musk’ın yanında konumlandı ve bugüne değin bu vize türüne pek dokunmadı.
Musk-Trump-Ramaswamy
Fakat Musk, Ramaswamy ile de anlaşamadı ve Verimlilik Departmanı’ndan ayrılmasını sağladı. Musk’ın Verimlilik Departmanı’nda çalışan genç mühendislerden birinin Hint göçmenleri hakkında nefret söylemlerinin ortaya çıkması, ardından istifa edip sonra geri dönmesi de Musk’a yönelik eleştirileri arttırdı.
Musk ile Trump tabanını karşı karşıya getiren bir diğer husus ise Trump’ın Nisan ayında başlattığı gümrük vergi savaşı oldu. Kendi ve iş dünyasının ekonomik çıkarları için serbest ticareti savunan Elon Musk bu gümrük vergilerine ciddi bir şekilde karşı çıktı, vergi savaşının mimarı danışman Peter Navarro’ya “salak” dedi.