Tarih: 17.12.2018 17:13

Eğitimci yazar Mustafa Gül ile ?Resulullah´ın Kur´an´la Yolculuğu´´ üzerine?

Facebook Twitter Linked-in

mustafa gül; ’Resulullah’ın Kur’an’la Yolculuğu ile ilgili görsel sonucu

-Hocam, her kitabın bir yazılış amacı ve ortaya çıkış öyküsü vardır. ?Resulullah´ın Kur´an´la Yolculuğu? kitabınızın da bir başlangıç öyküsü var mı?

MUSTAFA GÜL: Var diyebilirim. Doğrusu dünyada en çok okunan kitap Kur´an ve en çok biyografisi yazılan kişi de Hz. Muhammed´dir(s). Bu kitabı yazmaya başladığımda kitaplığımda 60 civarında siyer ile ilgili kitap mevcuttu. Yazma aşamasında 60 civarında daha kitabım oldu. Bu konuda yeni bir kitabın yazılması lüks ve israf diye düşünüyordum.

Bir gün televizyonda bir reklam gördüm. Ünlü bir yazarın yeni çıkan eseri tanıtılıyordu. Konusunun Hz. Muhammed (s) olduğunu görünce ?eyvah!? dedim.

-Neden ?eyvah!? hocam?

MUSTAFA GÜL:  Çünkü yazarı tanıyorum. Kitaplarını biliyorum, bazılarını okumuştum. Sevdiğim, beğendiğim bir yazar. Kitaplarının ilk baskısı bile 100 binleri buluyor. Fakat İslam dini hakkındaki görüşlerini de biliyorum. Resulullah hakkında, yerleşmiş yanlış algıların dışına çıkamayacağını, aynı yanlış bilgileri pekiştirerek anlatacağını düşündüm.

Birkaç gün sonra yeni çıkan kitabı şöyle bir karıştırdım. Yedinci sayfaya geldiğimde ?eyvah!? demekte haklı olduğumu anladım. Keşke haklı çıkmasaydım. Yüzyılların yerleşmiş çok yanlış bir bilgisi övülerek anlatılıyordu. O an karar verdim. Kendimi bu konuda sorumlu hissettim. Kıssalardan, aşırı övgülerden uzak, Kur´an´ın tanıttığı Resulullah´ı yazmaya karar verdim.

-Üzüldüğünüz ve kızdığınız bir olay yeni bir kitabın doğuşuna sebep olmuş hocam. Bana kalırsa o yazara teşekkür borçlusunuz. Kitabın ismi de bana orijinal geldi, neden bu ismi seçtiniz?

MUSTAFA GÜL: Aslında insanlığın kurtuluşu, Kur´an´la yolculuğuna bağlı. Fakat Kur´an´dan haberdar olan çok az. Kur´an´la yolculuğu en güzel, Allah´ın Resulü yapmıştır. Son 23 yılını Kur´an´ın rehberliğinde sürdürmüştür.

Bir örnek vereyim. Kölelik, çok eski asırlardan beri uygulanan insanlık dışı bir gelenek. Köleliğin asıl kaynağı da savaşta alınan esirler. Bedir Savaşında 70 esir alınıyor. Kur´an olmasaydı, daha doğrusu Allah´ın vahiyle yol göstermesi olmasaydı, ne yapacaktı savaşın galip komutanı Resulullah... O zamanki bilinen hukuka göre, ağır bedeller karşılığında bazıları serbest bırakılacak, diğerleri ölünceye kadar, öldükten sonra da çocukları köle ve cariye olarak kalacaktı.

Bedir savaşı sırasında inen Muhammed Suresi 4. ayete göre ?savaş esirleri ya karşılıklı (bedeli alınarak) ya da karşılıksız (bedelsiz) serbest bırakılacak.?

624 yılında Bedir savaşı sonunda Resulullah bir devrime imza atıyor. Bazıları bedelli bazıları da bedelsiz bütün esirleri özgürlüğüne kavuşturuyor. Köleliği ve cariyeliği Kur´an´ın yol göstermesiyle ortadan kaldırıyor.

-Aman hocam yapmayın! Siz öyle diyorsunuz da Selçuklu ve Osmanlı sarayları cariyelerle dolu!

 MUSTAFA GÜL: Haklısınız. Fakat Resulullah´tan sonraki yanlış uygulamalar bu gerçeği değiştirmez.

Savaş esirleri konusunda Kur´an, kuralı koymuş. Kur´an´la yolculuk yapan Allah´ın Elçisi de o kuralı uygulamış. Bedir savaşında alınan 70 esirin büyük çoğunluğu bedeli alınarak, bazıları bedelleri karşılığı okuma yazma öğreterek, çok az bir kısmı da bedelsiz serbest bırakılmış.

Daha sonra yapılan savaşlarda da alınan esirler kısa zamanda özgürlüğüne kavuşturulmuş. Mekke kuşatmasında, o sırada Mekke emiri olan Ebu Süfyan şehri teslim ediyor. Yaklaşık şehirdeki 7 bin kişi esir sayılır. İçlerinde azılı düşmanlar var. Kimseye ama kimseye dokunulmuyor. Herkes serbest.

Daha sonraki dönemlerde Emevi, Abbasi, Selçuklu, Osmanlı zamanında, Muhammed Suresi 4. ayeti ve Nebinin uygulamaları görmezden geliniyor. Cahiliye dönemindekine benzer köle ve cariyelik hukuku işletiliyor. Bu yanlışlıklar İslam´ın değil, Müslümanım diyen yönetici ve onlara fetva veren fıkıhçıların suçu. Başka konularda da bu tür hatalı uygulamaları ve anlayışları, maalesef sonraki yüzyıllarda çokça görüyoruz.

-Hocam, Nebi(a) nin işlediği bir kusur sonucu Kur´an´la yol gösterildiğine de bir örnek verebilir misiniz?

MUSTAFA GÜL: Birçok ayette Nebinin bizim gibi bir beşer olduğu vurgulanıyor. Resulullah, Kur´an´ı tebliğ görevi sırasında bir kusur işlememiştir ve işleyemez. Aldığı vahyi olduğu gibi aktarmıştır. Kendisini eleştiren ayetleri bile gizlememiş, noktasına virgülüne dokunmadan duyurmuştur. Fakat bir insan olarak günlük yaşamında bazı hataları olmuştur ve bu çok tabiidir. Bu kusurları da Kur´an ayetlerinden öğreniyoruz. Nebi(a), aldığı bu ikazlarla yaptığının yanlış olduğunu anlıyor ve tevbe ediyor. Kitapta, bu uyarılardan bir kısmını yazdım. Çoğumuzun bildiği Abese Suresi´ndeki ikazı kısaca anlatayım.

Risaletin ilk yılları. Nebi, Mekke´nin kodamanlarından Velid b. Muğire´yi yakalamış hakikati anlatıyor, tebliğ görevini yapıyor. Onu ikna etmesi çok önemli. Hem azılı bir düşmanından kurtulacak, hem de büyük bir desteğe kavuşmuş olacak. Tam o sırada yanına yaklaşan İbni Ümmü Mektum, kolunu çekiştiriyor, bir şeyler sormak istiyor. Nebi bu durumdan rahatsız oluyor, İbni Mektum´u görmezden gelip, Muğire´ye anlatmaya devam ediyor.

Olay bu ve bu olayda Nebi masum sayılır, kim olsa aynısını yapar. Bir bakıma görgü kurallarına uymayan Mektum´u haksız görür. Fakat Allah, aydınlanmak isteyen o kulunun üzülmesine razı olmuyor. Milyonlar arasından seçip vahyettiği ve elçilikle görevlendirdiği kulunu ikaz ediyor. ?Yanlış yaptın?, ?Sana iştiyakla geleni ihmal edip, sana ihtiyaç duymayana yöneldin.? diyor. Kur´an´la eğitilen, yetiştirilen Nebi, buradaki ayetlerden de gereken dersi alıyor ve yoluna devam ediyor. Abese Suresindeki bu uyarılardan Resulullah gibi bizler de çok dersler çıkarıyoruz.

-Ne gibi dersler hocam?

MUSTAFA GÜL: Bu olay 3 kişi arasında geçiyor, başka kimsenin haberi yok. Allah, bu hatayı görmezden gelmiyor. İstiyor ki doğru davranışı herkes öğrensin.

İkincisi, kendisinin aleyhine olan bu haberi/vahyi,  Resulullah kimseye söylemeyip, kusurunu anlayıp af dileyebilirdi. O zaman elçilik görevini yapmamış olacaktı, ayetleri tebliğde kusur işleyemezdi. Bugün bazı sivri akıllılar Kur´an, Hz. Muhammed´in eseri diyorlar ya, o kadar zeki olan kişi kendisini suçlu gösterecek bir haberi niçin ifşa etsin. Niçin herkese duyursun. Kur´an´da, tek başına bu ayetlerin bulunuşu bile, onun Allah kelâmı olduğunu açıklamaya yeter.

Üçüncüsü, insan eğitiminde istemenin, talep etmenin, arzulamanın önemi vurgulanıyor. Zorlamayla öğrenmenin olamayacağı, sevgi ve güzelliğin kazanılamayacağı anlatılıyor.   

Dördüncüsü, varlıklıya, şöhretliye, güçlüye meyletmemeyi; haklının, mazlumun, muhtacın yanında olmayı öğütlüyor.

-Haklısınız hocam, insan Kur´an´ı her okuyuşta yeni öğütlerle karşılaşıyor. Hocam kitabınızda hangi temel konular üzerinde durdunuz.

MUSTAFA GÜL: 165 sayfalık küçük hacimli bir kitapta siyer bilgilerine ve ayrıntılara girmeden, Kur´an´ın ?Andolsun ki, Allah Resulü, sizin için güzel bir örnektir.?(Ahzab,33/21) diye tanıttığı; Hz. Ayşe´nin ?Onun ahlâkı Kur´an´dı.? dediği Resulullah´ın, bize örnek olan o güzel ahlâkını yazmaya çalıştım.

Dünya durdukça tüm insanlığa ışık olan cömertliğini, sabrını, adaletini, alçak gönüllülüğünü, sözünde duruşunu, şefkatini, merhametini, sevgisini, cesaretini, affediciliğini ve sade yaşayışını anlattım. Bugün, insanlığın bu güzel örnekliğe çok ihtiyacı var. Onun çok iyi tanıtılması lâzım. Hayran olunan hayatının doğru olarak bilinmesi lâzım. Beşer üstü özellikler yüklememek lâzım. Bu güzel örnekliklerin yanında, ona atılan iftiralar üzerinde de durdum.

-Müşriklerin iftiraları mı hocam?

MUSTAFA GÜL: Müşrikler Hz. Muhammed´e (s) karşı gelmişler. İnanmamakta direnmişler. ?Sihirbaz, kâhin, büyücü, deli? demişler. Her türlü işkenceyi yapmışlar. Öldürmeye kalkmışlar. 53 yıl yaşadığı şehirden kovmuşlar. Bunlar üzerinde kısaca durdum. Ayrıca ?Onu seviyorum? diyenlerin attığı iftiralar var, onu da yazdım.

-Örnek verebilir misiniz hocam?

MUSTAFA GÜL: ?Sana, son saatin/kıyametin ne zaman kopacağını soruyorlar. Sen nerede, onu bilmek nerede!  Onun tam bilgisi Rabbinin katındadır.? (Nâziat;79/42-44) Son saatin, yani kıyametin ne zaman kopacağını Allah´tan başka kimsenin bilemeyeceğini bildiren bunun gibi onlarca ayet var. Bu gerçek ortada iken ?Kıyamet Alametleri? adı altında bir sürü laf üretilmiş ve bu uydurmaların altına Allah Resulü´nün adını yazmışlar.

Yüce Yaratıcı ?onun vaktini ancak ben bilirim? diyecek, seçip gönderdiği Elçisi:

?Yecüc ve Mecüc ortaya çıktıktan sonra;

Meryem oğlu İsa yeryüzüne indikten sonra;

Falan ve filan depremler koptuktan sonra kıyamet kopacak.? diye laflar edecek. Bu gibi haberler Resulullah´a atılan büyük iftiralardır.

-Fakat hocam ?kıyamet alametleri? ile ilgili bilgileri sahih kabul eden kitaplarda okuyor, çok saygın hocalardan dinliyoruz.

MUSTAFA GÜL: Doğru. İki gün önce ben de dinledim TRT de. Bir İlahiyatçı akademisyen, kıyamet alametleri ile ilgili bir soruya cevap veriyor. Doğruları söylüyor, kıyametin ansızın kopacağını, o vakti Allah´tan başka kimsenin bilemeyeceğini anlatıyor. İlgili ayetleri okuyor. Sunucunun:

?Peki hocam bu hadisleri inkâr mı edeceğiz?´ deyince, tevillerle, yorumlarla durumu idare etmeye çalıştı. O haline acıdım. Biraz da gülünç duruma düştü. Konuşmasını şöyle sürdürdü:

?Yüksek yüksek binalar yapılmadan kıyamet kopmayacak.? deniyor. Bunu şöyle düşünelim. Bugün İstanbul´da gökdelenlerde oturanların hayatlarına şahitlik ediyoruz. Kimse kimseyi tanımıyor. Komşunun komşudan haberi yok. 25. katta oturan bir yaşlı ölüyor. Kokusu etrafa yayılıyor da aylar sonra kapıyı kırıp içeri giriliyor. Böyle hayat olur mu? Kıyamet bu insanlar için kopmuş demektir.

 Bu hoca neden işi yokuşa sürüyor? Neden doğruları söylemiyor? Neden kendisini gülünç duruma sokacak açıklamalar yapıyor. ?Sunucu kardeşim, Resulullah, Kur´an´a muhalif söz etmez. Kıyamet alametleri ile ilgili bilgiler ona mal edilemez. Bu tür sözlere ?rivayet? dememiz daha doğru olur.? diye cevaplasa ve saygınlığını korusa daha güzel olmaz mı?

O an düşünmüştüm, neden tevil yollarına gidiyor? Doğruyu söylemekten neden çekiniyor? Ekmeğinden olacağından mı korkuyor? Televizyonlardan kovulursa kazandığı şöhretin kaybolacağından mı korkuyor? Hayranlarının alkışlarının azalacağından mı korkuyor. Neden halkın değil, Hakkın beğenisini tercih etmiyor? Bunun gibi bir sürü sorular kafamda canlandı.

-Hocam, ben kitabınızı okudum. Çok da beğendim. Birçok siyer kitabında yazılamayan doğruları, az ve öz, belgeleriyle birlikte ortaya koymuşsunuz. Peki, siz bu gerçekleri anlatırken korkmadınız mı?

MUSTAFA GÜL: İlahi güzel kardeşim, belki ben de ünlü birisi olsaydım, birçok hayranı kaybetmemek veya ekmeğimden olmamak için korkabilirdim. İnsanız, zayıfız. Fazla tanınmamış olmak benim şansım. Kitabın okuyucuları da şanslı, daha önce öğrendikleri bazı ezberleri bozulacak, gerçeklerle yüzleşecekler.

-Hocam, kitabınızın sonunda Hatemü´l Enbiya isimli, benim çok hoşuma giden bir şiiriniz var, ondan bir bölümü okuyarak sohbetimizi bitirelim mi?

MUSTAFA GÜL: O şiir, 42 ayet mealinden oluştu.  Beğendiğine sevindim. Son mısraları okuyalım:

HATEMÜ´L  ENBİYA

?Ey müminlerin velisi!

Sen, müjdeleyen ve korkutan,

Kitabı ve hikmeti öğretensin.

 Ey yüce ahlâk sahibi!

Sen, dosdoğru bir yol üzerinde,

İnsanlığı kurtuluşa çağıransın.

 Ey insanlığın en güzel örneği!

Sen, tüm âlemlere rahmet,

HATEM-ÜL  ENBİYASIN!

-Hocam çok teşekkür ederim. Tatlı ve faydalı bir sohbet oldu. Umuyorum okuyucular da bu söyleşimizden zevk alacak. Kitabınız nice okuyuculara ulaşır, Allah Resulü´nün doğru anlaşılması konusunda  bir şuur oluşur inşallah.

MUSTAFA GÜL: İnşallah kardeşim. Ben teşekkür ederim, bana bu fırsatı verdiğiniz için.

*Çıra Yay, Mart 2018, 168 sayfa

Kaynak: ozgunirade.com




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —