Düşünmeme çağı

Ali Haydar Haksal - 05.10.2018

Düşünmeme çağı

Aşırı sıradan meşguliyetler insanın asıl alanı günümüzde. Sabah gözlerini açar açmaz, eline sıkıştırdığı bir telefon, bir başka aygıt ile güne besmelesiz başlıyor. Mahmur ve buğulu gözler ekranda. Kimin ne arayışında olduğu önemli değil. O an için ekranda görünen her hangi bir ileti, bir haber kişiyi dünyasına çekiyor.

Bu dünya kişinin parmaklarının ucunda, bir gezintiye çıkıyor. Sörf sözcüğünü bilerek kullanmıyorum. Kendi sözcük ve kavramlarımızı üretmedikçe etkilenme alanımız büyüyor, bize ait olmayan bir dünyaya yolculuğa çıkıyor. Başıboş bir yolculuktur bu. Hiç amacı yoktur. İnsanı peşinden sürüklüyor.

İnsan kendisiyle baş başa kalamıyor. İstemsiz bir kapılışla başını alıp gidiyor. Ekranda bir kitap okunmaya kalkışılsa biraz ilerlendikten sonra bir başka alana istemsiz geçiş yapılıyor, oradan da bir başka alana. O zaman kişi okuduğu sayfalardan kopuyor. Zaten bir tablette okunan bir metnin satır altlarını çizemiyorsunuz, çizseniz de onun bir karşılığı olmuyor.

 

Bir reklam, frapan giysili bir bayan, absürt bir paylaşım istense de istenmese de ekrandakini etkiliyor. Bir de dikkat çekme adına olan kimi paylamışlar da insanı zihnen öyle ya da böyle etkiliyor. Dikkatleri üzerine toplayan binlerce kişiyi etkileyen bir durum, onu sağlayan kişi birden gündeme oturuyor.

Özellikle İslâmî çevrelere yapılan saldırılar genelde bayanlar üzerinden oluyor. Çocuk evlilikleri, kadın cinayetleri, vahşilikler gibi. Oysa bu toplumsal olay hemen her kesimin ortak sorunu. Düşünceden çok düşüncesizliğin egemen olduğu bir ortamın karmaşası. Haklı olarak çocuk evliliklerine tepki gösterilir alabildiğine acımasız eleştirilirken, on beş yaş altı bir kız çocuğunun, bir şarkı ile fenomen olması, o yaşta sevgili edinmesi, o yaşta lüks bir araç sahibi olması o çevreler içir bir eleştiri konusu olmuyor. Bütün bunlar düşüncesizliğin bir sonucu. Toplum olarak söz konusu olayın üzerine psikolojik olarak abanılsa, insanlardaki kimi olumsuzluklar bir anlamda frenlenebilir.

Düşüncesizlik ortamı genele egemen olduğundan ortamdaki tartışmacılar da aynı düzeyin insanları oluyor. Bir bakıma sıradan magazin gazetecilik ruhu baskın oluyor. Birilerini olumlarken büyük bir kesimi de töhmet altında tutuyor.

 

Şu göz ardı oluyor. Suç işleyen, saçmalıklarda bulunan hangi düşünceye sahip olursa olsun bugünün eğitiminden geçmiş kimseler. Kadın cinayetleri genellikle cinsellik, ihanet ve aşırı frapan ve pornografik kışkırtmaların sonucudur. Bir de sosyal medya üzerinde insanların kendilerini kaptırdıkları gerçeği.

Evinden, kocasından, eşinden bıkanlar arayışlara giriyorlar. Hiçbir sorumlulukları olmayan bir yaşam biçimine kapılıyor ya da aldanıyorlar. Gerçek hayattaki yaşanmışlıkların dışında bir esnekliği var bunun. Gerçek hayatta insan birbiriyle doğrudan temasta. Gerilimli bir hayat içinde ister istemez. Bu hayatın olumsuzlukları insanı doğrudan etkiliyor. Sabır ve anlayış söz konusu olmayınca tepkiler içten içe büyüyor. Sonra da kendisini rahat ve huzurlu var sayabileceği bir yola koyuluyor.

Bu yaşama biçiminin bir sorumluluğu ve düşünme çilesi, direnme çabası olmuyor.

İnsanın sınırlı kazancı bulunuyor. Oysa göz alıcı hayatın büyüleyiciliği insanın sınırlarını zorluyor. Tüketim başının belâsı olmaya başlıyor. İşte o zaman da düşünme ve temkin devrede olmuyor. Gözü kararıyor belânın ortasına fırlayıveriyor.

Gençlik oluşum döneminde. Birikim yapabilmesi için çokça okuması ve düşünmesi gerekiyor. Enerjisini düşünmeye ve birikme vermesi gerekirken bir savruluşun içinde kendini buluyor.

Günümüz gençliği yukarıda izah ettiğim gibi on beş yaşındaki bir kız çocuğun şöhret bulma hedefine takılıyor. Bunun yolu birikim ve bilgi edinme değil, bir absürtlükle fenomen olunabiliyor. Hiçbir değeri olmayan sıradan sosyal medya üzerindeki yazışmalar karşılık bulabiliyor. Sorun insanlığı düşünme alanından çekip boşlukta savrulmaya terk etmek.