Tarih: 26.02.2022 13:50

Dünya’yı ateşe veren adam

Facebook Twitter Linked-in

Rusya’nın Ukrayna işgali uluslararası ilişkileri, dünya düzenini, ülkelerinin siyasetlerini, iç rüzgarlarını etkileyebilecek güçte bir hadise.

Bu saldırı, sıkça söylendiği gibi, 2. Dünya savaşından sonra dünya düzenindeki en büyük sarsıntı ve ona yönelik en büyük tehdidi oluşturuyor. Elinde nükleer silah olan büyük bir güç, silah zoruyla Avrupa haritasını, uluslararası statükoyu değiştirmeye girişiyor. Bu, Batı’ya, Batı’nın hükümranlığa yönelik tarihin en büyük meydan okumalarından biri.

Nedenler ortada…

Rusya büyük bir iddia peşinde. Putin iktidara geldiği günden itibaren Sovyetlerin çöküşünü yüzyılın felaketi olarak gördüğünü söylüyor ve Rusya’nın eski gücünü elde etmesine yönelik bir siyaset izliyor.

Bu çerçevede Kafkasya’dan Ukrayna’ya Belarus’a uzanan sınır ötesi bir yaşam alanı belirledi, bu alana sürekli müdahale etti ve Rus hükümranlığı kurdu. 2008’de Gürcistan’dan Güney Osetya’yı koparması, Ukrayna’da Donbas ve Luhansk bölgelerinde ayrılıkçı hareketleri desteklemesi, Kırım’ın ilhakı, Suriye’deki varlığı, üsleri bu politikaların kritik anlarıydı.

Şimdi, Batı’ya, Batı değerleri ve sistemine onu irrite edecek biçimde yaklaşan Ukrayna’yı istiyor.

Savaştan bir gün önce yaptığı konuşmada Ukrayna’nın Rusya’nın bir parçası olduğunu, bu ülkenin Lenin döneminde üretilmiş, Rusya’dan koparılmış bir ülke olduğunu söylüyordu. Böyle bir ülke ve millet olmadığı ve burayı bir tür geri alacaklarını ima ediyordu.

Nitekim dün Kiev’e girdi.

100.000 Ukraynalı Polonya ve Macaristan sınırına doğru yola çıkmış durumda.

Putin’in, işgali tamamladıktan sonra sağlayacağı bir hükümet değişikliğiyle, bu ülkenin Rusya’ya katılması veya daha kuvvetli bir olasılıkla bir uydu yaratma yoluna gideceği bekleniyor. Batı bölgelerinde Ukrayna sivil direnişinin devreye girmesiyle bu ülkenin Batı ile Rusya’nın dolaylı çatıştıkları bir alan haline gelmesi mümkün.

Gelişmelerin önünü almak pek mümkün görünmüyor.

Batı’nın tutumunu günlerdir izliyoruz. ABD’nin, AB’nin, NATO’nun Putin’in askeri girişimine aynı şekilde yanıt vermeyeceği açık ve ilan edilmiş durumda.

Rusya’ya karşı alınacak tedbirler temel olarak ekonomik yaptırımlar ve tecrit politikaları. Şimdiden pek çok yaptırım ilan edildi. Rusya’nın ve şirketlerinin batılı bankalarla ve finans piyasalarıyla bağı kesiliyor. En büyük tedbir, ekonomik atom bombası olarak tabir edilen uluslararası para transferlerinin kalbini Swift sisteminden Rusya’nın çıkarılması her an mümkün.

Bunlar Rusya’ya durduracak mı?

Öyle gözükmüyor.

Hitler dönemi ve Münih konferansı benzetmeleri pek haksız sayılmaz. Hitler, Ekim 1938’de Batı’nın onayıyla Çekoslovakya’dan Südet'i almakla yetinmemiş, tam bir yıl sonra Polonya’ya saldırmıştı.

Arada iki benzerlik var.

1. Saldırganın maksimalist niyeti.

2. Saldırganın büyük bir askeri tehdit ve güç oluşturduğu oranda çatışmaların önüne geçilmezliği…

O zaman bugünü nasıl anlamlandırmalı?

Bu tablo bir statükonun, Batı merkezli dünya düzenini ağır krizidir

Bir kere sadece Rusya’ya değil, dünya ekonomisine, gelişmekte olan ülkelere ciddi ekonomik bir maliyet getirecektir. Hemen belirtelim: Avrupa doğal gazın yüzde 40’ını Rusya’dan temin ediyor ve bu konuda hızlı alternatif çözüm yok. Petrol fiyatları yükseliyor. Rusya, tahıl ve buğdayda en büyük üretici ve tedarikçisi…

Diğer taraftan bu tablo, silahlanmayı tahrik edecektir…

En nihayet Batı ve Batı dışı-karşıtı yeni bir siyasi kamplaşma riski üretecektir. Kamplaşma “Rusya ve ABD ve AB”yle sınırlı kalmayabilir. Otoriter rejimlerin, otoriter ve Batı karşıtı kapitalist rejimlerin soluk ve yol alması anlamına gelebilir.

Türkiye’nin, Avrupa içinde Polonya, Macaristan gibi ülkelerin durumu ve muhtemel politikalarını, buradan hareketle iç siyasi rüzgarlarını etkileyebilir.

Avrupa Birliği, doğu üyeleri üzerinden kendi bütünlüğünü tartışmaya başlayabilir.

Riskler büyük.

Bunları bir adam yapıyor:

Putin…

Silah ve saldırganlıkla…




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —