Tarih: 13.06.2019 03:45

Dışlayıcılık ile misafirperverlik arasında sıkışan Suriyeliler

Facebook Twitter Linked-in

Ülkemizin değişmeyen gündem maddelerinden birisini epeydir Suriyeliler oluşturuyor. Çoğunlukla ?kriminal´ çağrışımları, imaları olan haberlerin konusu olarak yer verilen bu insanlar bugünlerde yine sıcak gündemimizin öne çıkan başlıkları. Doğrudan varlıklarının, yaşam biçimlerinin sorun edildiği yerlerde bu insanların şehir kullanımına ilişkin yasaklamalar getirilmekte. Basına yansıyan haberlere göre bazı yerlerde plaj kullanımları yasaklanmış. ?Halk plajlara akın etti, vatandaş denize giremiyor´un zihniyet dünyasını çağrıştıran bu haberlerin yanında bizatihi ?ötekilikleri´ üzerinden nedeni belirsiz bir huzursuzluğun kaynağı olarak görülmeleri durumu da söz konusu. Örneğin Suriyelilere ilişkin konuşan İçişleri Bakanı mevzuya olabildiğince sağduyulu yaklaşmakta, bu insanları ölümlü bölgeye geri gönderemeyeceklerini, acımasız olmayacaklarını belirtirken şunları da söylemektedir: ?Ama bir sorumluluğumuz daha var, bunların İstanbul´daki hayata, kamu düzenine, nizamına, bir vesileyle uymalarını sağlamak zorundayız. Bizim görevimiz bu? Bize uyacaklar.? Meseleyi bir asayiş konsepti içerisine yerleştiren egemen yaklaşıma karşı bir ülkeye karşı en büyük bağlılığın vatandaş olmayanların bağlılığı olduğunu belirten Derrida´nın önemli tespitini hatırda tutarak birkaç hususa işaret etmek durumundayız. Belediyelerin almış olduğu yasaklama kararının meseleye yaklaşma, kavrama ve çözüm getirme şeklinin problemli olduğu açık. Birtakım yasal tedbirler üzerinden meseleyi yönetebileceğini varsayan bu yaklaşımın çok sınırlı ve yüzeysel olduğu ortadadır. Diğer taraftan İçişleri Bakanı´nın yumuşak söylemi tüm ?hümanist´ görünümüne rağmen meseleye yaklaşma, kavrama ve çözüm önerisiyle benzer bir sınırlılık ve yüzeysellikle malul. Her iki yaklaşımda da paylaşılan ön kabul şu: İnsicamı bozulmaması gereken bir ?burası-biz´ var ve ?buraya-bize- mutlak surette uyması gereken ?onlar-Suriyeliler´ var. İnsicamı bozulmaması gereken bizi-burayı korumak için onları-Suriyelileri ?geldikleri yere geri gitsinler´ şeklindeki açık dışlayıcılıkla ?bunlar bizim kardeşlerimiz, misafirlerimiz, onlara bakmak mecburiyetimiz var´ şeklindeki ?misafirperver´ kabul; ?biz-onlar´, ?ben-öteki´ ayrımını tereddütsüz şekilde kullanmakta, onamakta. Dolayısıyla belirgin şekilde farkı olan bu iki yaklaşımı benzeştiren veya sonuçta ikisini aynı parkura getiren bu ön kabullere, meseleyi sınırlı bir lokasyona indirgeyen, orada tüketen ve bu nedenle de anlamlı bir çözüme engel olmanın yanı sıra sorunu kronikleştiren tarza/usule/yaklaşıma/düzeneğe bakabilmeliyiz. Yani 2011´de başlayıp bugün Göç İdaresi Genel Müdürlüğü verilerine göre 3 milyon 600 bini aşan ?Geçici Koruma´ statüsündeki Suriyelinin, yaklaşık ülke nüfusumuzun yüzde 5´lik kısmına denk gelen bir nüfusun, 2011´den bu yana Türkiye´de doğanların yarım milyonu bulduğu bu insanların ?bizim cari sistemimize uysunlar´ şeklindeki asayişçi bir yaklaşımla yönetilmesine, yönetilmeye çalışılmasına ciddiyetle eğilmeliyiz.

Çünkü özcü dışlayıcılık ile ?hümanist´ misafirperverlik sarkacında oluşan yanılsama bize meseleyi ?gitsinler-kalsınlar´ şeklindeki bir karşıtlık üzerinden ele aldırmakta. Oysa burada ?göçün doğası buna uygun mu?´, ?Suriye ve bölge gerçekliği bir geri dönüş ihtimalini kısa ve orta vadede barındırıyor mu?´ gibi soruların yanı sıra ?bize uysunlar veya geri gitsinler´ şeklindeki düz mantık yönetsellikten süzülen sınırlı ve yüzeysel kavrayışla da hesaplaşmak durumundayız.

Bu tarz kitlesel nüfus kaymalarında geri dönüş ihtimali nedir? Bunca insanın derme-çatma da olsa yeni düzen kurduğu bir yerden geride bıraktığı yere geri gideceğini varsaymamızı gerektiren ne tür gerekçeler var elimizde? Diğer taraftan yerini-yurdunu terk edip buralara gelmek zorunda kalan insanların gerçekten de varsayıldığı gibi geri dönebilecekleri bir yerleri var mı? İç savaşla yıkıma uğrayan bu ülkenin yakın coğrafyaya saçılmış bu nüfusu yeniden çekecek ne tür istikrar hamleleri gerçekleştirdiği varsayılıyor? Ölümü, yıkımı yaşamış bu insanlar; siyasal çatışmaların sürdüğü, ölümün kol gezdiği, belirsizliğin hüküm sürdüğü ülkelerine niçin ve nasıl geri dönecekler?

Göçün çoğunlukla ?tek yönlü bir yolculuk´ olduğu gerçeği ve Suriye´nin ve bölgenin kısa ve orta vadedeki durumu bir geri dönüş imkânını olabildiğine güçleştirdiği bir ortamda gerçekle yüzleşmek dışında yapabileceğimiz bir seçenek kalmıyor. Bu gerçekten statülerine verdiğimiz ve nasılsa geri dönecekler beklentimizi görünür kılan ?geçici koruma´ ismiyle ne kadar kaçmaya çalışırsak çalışalım sorunun kendiliğinden çözülmeyeceğini ve ancak biz çözme iradesi gösterebilirsek çözülebileceğini bilmek durumundayız. Daha önce de çeşitli vesilelerle belirttiğim gibi bu çaptaki bir nüfus Türkiye için bir imkân, bir fırsattır. Ancak bu nüfus belirli bir akılla, belirli bir stratejiyle yönetilmezse baş edilmesi güç yeni bir soruna dönüşmekte gecikmeyecektir. Nitekim yerel yönetimler üzerinden basına yansıyan yasaklama haberleri toplumsal hayatımızın kuytularında dem tutan yeni bir çatışmanın, çatışma alanının öncü semptomları olarak ele alınmak durumundadır.

Devamı >>>

 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —