Bağımsız milletvekili Mustafa Yeneroğlu tepki göstermese haberimiz bile olmayacaktı.
Meğer Meclis'te bir "Kur’an Meallerinin Toplatılmasına ve İmha Edilmesine İmkan Tanıyan Kanun Teklifi" görüşülüyormuş.
Yeneroğlu, sakıncalarına dair uzun bir açıklama yayınladı.
Diyor ki:
"Kur’an‘ın kimsenin korumasına ihtiyacı yoktur, hiçbir dönemin iktidarına veya bürokrasisine zimmetlenemez. Bugün bu sansüre izin verirsek, yarın hangi iktidarın hangi meali yasaklayacağını kestiremeyiz. İnancımıza da özgürlüklerimize de sahip çıkmak zorundayız.”
Ben de bu açıklamaya X'ten şöyle hak verdim:
"Diyanet'in din üzerinde resmi yorum tekeli kurması kabul edilemez. Bir din anlayışının, tek doğru anlayışmış gibi diğerlerini sapkın görüp baskı altına almasıyla sonuçlanır ki, İslam tarihi acı örnekleriyle doludur. İmam-ı Âzam niye zindanlarda çürütüldü?..."
Yeni bir girişim değil aslında. Aynı yetki, 2018'de bir KHK ile Diyanet'e verilmiş ve 2024'te Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmişti. O arada da bazı Kur'an mealleri toplatılmıştı.
Diyanet'in iptal edilen KHK yetkisi, şimdi de kanunla getiriliyor. İptal edilene kadar nasıl etkin kullanıldığını hatırlıyor musunuz?
2023 başlarındaydı.
Diyanet, mahkemeye başvurmuş, ilahiyatçı İhsan Eliaçık'ın Kur'an meali ve tefsirini toplatma kararı aldırmıştı. 'Dinen sakıncalı' diye.
O zaman sormuştum:
Necip Fazıl'ın "Son Devrin Din Mazlumları" kitabıyla büyüyenler, ne diyor bu gerekçeye? Ne hissediyorlar?
Diyanet'in, din üzerinde yorum tekeli kurması demekti. Ve yanlış bulduğu, katılmadığı her din yorumu yasaklanacaktı.
Bunu savunanlar, devletin geçmişteki dinî baskılarından şikayet etmiyor muydu?
Kendi doğrusunu, devlet gücüyle başkalarına dayatmak bakımından dünle bugünün farkı neydi peki?
Oysa...
Her zaman her yerde geçerli, tek doğru bir din yorumu, dinler tarihinde yoktu. Hz. Peygamber'den sonra hiç olmamıştı.
Gücü ele geçiren; farklı yorumları sakıncalı ilan edip din, Allah, kitap adına bastırmaya giriştiğinde neye yol açtığı da sır değil.
İslam tarihi, farklı din yorumlarına hayat hakkı tanınmamasının acı örnekleriyle dolu. Diyanet'in İslam Ansiklopedisi'nden Ebu Hanîfe maddesine bakmanız bile yeterli.
Diyanet'in de İmam-ı Âzam'ı olan Ebu Hanîfe; sırf Emevilerle Abbasilere sakıncalı gelen din yorumlarından dolayı zindanlara atılmamış, zulüm görmemiş, ölümüne işkencelerden geçmemiş miydi?
Laiklik, bu yüzden din özgürlüğünün güvencesi ve en çok da dindarlara lazım değil miydi zaten!
Diyanet’in İslam Ansiklopedisi, Sünni fıkhının büyük hocası İmam-ı Azam’ı bakın nasıl tanıtıyor:
"Ebû Hanîfe derin fıkıh bilgisinin yanı sıra, inandığını ve doğru bildiğini söylemekten ve onun mücadelesini vermekten çekinmeyen güçlü bir ideal ve cesarete de sahipti.
Gerek Emevîler gerekse Abbâsîler devrinde halife ve valilerin yaptığı zulümlere açıkça karşı çıkmış, onların yanlış ve haksız tutumlarını tasvip etmiş olmamak ve halk nazarında onlara meşruiyet kazandırmamak için halifelerden gelen hediyelerin, yapılan görev tekliflerinin hiçbirini kabul etmemiş, işkenceye ve hapse katlanmayı tercih etmiştir.”
Örnek gösterdiği bu İmam-ı Âzam, dini yorumlama özgürlüğünün Diyanet'in tekeline verilmesine ne derdi? Biz ne yapıyoruz, diye bir düşünün yahu!
UÇUM'A DEĞİL ERDOĞAN'A BAKARIM
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Uçum, pazar günü X'te şöyle yazmıştı:
"Türkiye’de vesayetçiliğin tam tasfiyesi için yeni bir anayasa yapmak gerekiyor..."
Ben de eleştirmiştim. Demiştim ki...
"Vesayetçiliğin tam tasfiyesi" için 2017 Anayasa referandumuyla 2018 ve 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oy istediniz. İstediğinizi de aldığınızı defalarca ilan ettiniz. Şimdi bir kez daha "vesayetçiliğin tam tasfiyesi" için yeni Anayasa'ya destek istiyorsunuz. Bu kez başka bir şey anlatın; gerçekte neye yarayacak, milletin hangi sorununu çözecek, onu söyleyin...
Allah'tan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Uçum'un gerekçesini doğrulamadı. 27 Mayıs darbesinin yıl dönümü mesajlarında beni teyit etti.
Erdoğan şunları söyledi..
Bir: "27 Mayıs 1960 darbesiyle açılan parantezi, 15 Temmuz gecesi yazılan millî irade destanıyla bir daha açılmamak üzere kapattık."
Ve iki: "Nasıl 15 Temmuz direnişiyle darbecilere meydanları dar ettiysek… Sandığın üzerindeki tüm vesayeti ortadan kaldırdıysak… İnşallah darbe anayasası utancından da bu milleti mutlaka kurtaracağız."
Demek ki iktidarın yeni Anayasa ihtiyacının vesayetçiliği ve darbeciliği bitirmekle bir alâkası yok, onlar çoktan bitirildi.
Geriye tam olarak neye yarayacağını, niye acilen istendiğini anlatmak kalıyor.
Erdoğan'ın; yeni Anayasa için CHP'ye ısrarlı uzlaşma çağrıları, asıl neden ortaya konursa belki karşılık bulur. Ama o anlaşılmadan yanaşacaklarını sanmam.