Tarih: 05.01.2022 14:50

Din Adamları Yardımlaşma Derneğine Yapılan Baskı

Facebook Twitter Linked-in

Ülkede ve özellikle İstanbul’da meydana gelen bazı olaylar, sessiz bir şekilde yürütüldüğü için, halkın dikkatinden kaçırılarak gizlenmesine çalışılmaktadır ne yazık ki… İstanbul Büyük Şehir Belediyesi’ni kaybeden iktidar, akla ve hayale gelmeyen bir takım komplo ve kumpaslarla tekrar burayı nasıl ele geçirebilirim hesabını yapmakta veya belediye başkanını yıpratmak suretiyle halkın gözünden nasıl düşürebilirim planı içindedir sürekli olarak…

          Kısa adı DİAYDER olan “DİN ADAMLARI YARDIMLAŞMA DERNEĞİ”ne sessizce yapılan baskın ve tutuklanmalar, halkın güvenini ve sevgisini kazanmış Mellélerin, Yardımlaşma Derneği’ne yapılan baskın ve bir kısmının tutuklanması olayını akılla, izanla, mantık ve vicdanla açıklamanın imkânı yoktur.

          Bu işin temelinde İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu yıpratma ve gelecek seçilerde saf dışı bırakmaya yönelik bir komplo olduğundan kuşku yoktur.

          Kürdistan mıntıkasında halkın teveccühünü kazanmış Melléler, İstanbul’a geldiklerinde-çoğu da Diyanet İşlerinden emeklidirler-burada 6 milyonun üzerinde Şafii mezhebinin gereklerini yerine getirmeye çalışan Kürtlere dini konularda hizmet vermeyi amaçlamaktadırlar.

          Ekrem İmamoğlu, tüm dini cemaatlere olduğu gibi Kürtlere de Hanefi ve Şafii mezheplerine mensup olanları için bir masa oluşturmuş ve bu konuda akıllıca bir yol izlemeyi seçmiştir.

          Türkiye’de 25 milyon civarında Şafii mezhebine mensup Müslümanların dini vecibelerini yerine getirmesi için görev yapan imamların, Cumhuriyetten önceki durumları, günümüze nispetle biraz daha rahattı. Fakat Cumhuriyet kurulduktan sonra bir sembol olarak ortaya çıkan Bediüzzaman Said Nursi’nin Hanefi mezhebini geçmesi için yapılan tüm baskılara rağmen Şafii mezhebinde kalmayı tercih etmesi, günümüz için de ders alınacak türdendir.

 Aslında, topluma önderlik etmekte, din adamlarına çok büyük görevler düşmekte iken, bugün artık namaz kıldırma memuriyetinden öte bir hizmet ifa etmedikleri görülmektedir. Zaten Cuma günü hutbeleri de, bir şablon olarak Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan gönderilmekte ve suya sabuna dokunmayan konular işlenmektedir.

Son günlerde bir bardakta koparılan fırtınaya baktığımızda, topu topu 5 Kürdistanlı imamın, İstanbul Büyük Şehir Belediyesi bünyesindeki kadrolara işe alınma ve çalıştırılma olayından ibarettir. Yüz elli bin personeli olan Diyanetin görevlilerine karşılık belediye alınan beş kişilik kadro, yıkık hanlardan, hamamlardan, mescitlerden, dergâhlardan, virane köşklerden, su kanallardan ders alarak mı ülkenin gidişatını değiştirecekler acaba?

İstanbul’a gelen bu hocalar, varoluş ve benliğimizdeki cevheri unutarak yaşayan insana, varoluş bilincinin arzu ve tutkularını, vicdanını uyaracak bir sesin dirence dönüşerek rahatını kaçırmasına izin vermeme adına hareketlerinden korkulur hale gelmiştir iktidar. Şairin:

“Ey yeşil sarıklı ulu hocalar bunu bana öğretmediniz

Bu kesik dansa karşı bana bir şey öğretmediniz

Kadının üstün olduğu ama mutlu olmadığı

Günlere geldim bunu bana öğretmediniz”

Dizelerinde dile getirdiği duruma muhatap olan hocalar, halka bazı değerleri aktarmak ve öğretmek amacıyla gelmişlerdir bu kente… İnanmış insan, şartlar ne kadar ağır olursa olsun, umutsuzluğa düşmeyeni ve kapılmayanıdır. Aslına bakılırsa o, hazıra konucu değil zaten, çetin sınavlardan geçerek yanlışı değiştirici ya da düzeltici biridir. Zulüm ve baskı, asla tasvip edilmeyecek bir durumdur. Şairin dediği gibi:

“zalim yine bir zulme giriftâr olur ahir.

elbette olur ev yıkanın hanesi vîran. ”

 

Kaynak:  Farklı Bakış




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —