Devlet İdeolojisi Haline Gelen İttihatçılık

Şakir Diclehan Yeni Yazısı:

Devlet İdeolojisi Haline Gelen İttihatçılık

Şakir Diclehan Yazdı: Devlet İdeolojisi Haline Gelen İttihatçılık

21.06.2023

“Türkiye Yüzyılı” adıyla iktidarın parti programı halinde ilan edilen “gelecek vizyonu”, dikkatle incelendiğinde İttihatçılığın, bir devlet politikası olarak ülke hayatına egemen olduğu ve bu egemenliğin sürdürüleceği anlaşılmaktadır.

İttihatçılık, Osmanlı İmparatorluğunun çözülüş sürecinde ortaya atılan ve bir bakıma “beka” ideolojisinin gereği olarak hayat bulan Türkçülük ve İslamcılık karışımı bir sistem şeklinde, Cumhuriyet döneminde törpülenerek Batıcılık ve Pozitivizmin etki ve katkısıyla İslamcılık devre dışı bırakılır.

İttihatçı devletin kadrosu, işleyiş kuralları, ideolojisi ve zihniyeti, büyük ölçüde yeni rejimde hayat bularak yol almayı başarır ve günümüze kadar sürer. Cumhuriyet’in ilk döneminde Kemalistler ile İttihatçılar arasında zımni bir koalisyon kurularak İttihatçı anlayış devletin temel niteliklerini belirleme açısından gücünü sürdürmeyi başarmıştır.

Tek parti döneminde ise Kemalizm, ideolojik olarak hâkimiyeti ele geçirerek rakipsiz bir rejim olarak uygulanmış ve ülke idaresinde tek başına kalmıştır. Sonrasında ise,  İttihatçılık, bir bakıma devletin derinliğinde ve kılcal damarlarında bir “hayalet” gibi varlığını sürdürmekle yetinmemiş, belirleyici rol oynamıştır.

Tahakkümcü, ceberut, topluma rehberlik yapan, onun adına düşünen ve karar alan bir ulusalcılık devlet anlayışı ile Türklüğü merkeze alan bir milliyetçilik ideolojisi,  “Ne mutlu Türk diyene” sloganında varlığını sürdürmüştür.

Dindarlığı bir tehlike ve tehdit şeklinde gören ve ona karşı önlemleri savunan bir laiklik anlayışının sürdürülmesinden yanadır ittihatçılık ve Türk varlığını ortadan kaldırmaya çalıştığına inandığı Batıyı son kertede ezeli ve ebedi bir düşman olarak görme anlayışını sürdürür.

Devletin rehberliğini ve devlet-millet-vatandaş arasındaki “organik” bütünleşmeyi reddeden herkes ve her siyaset gayrı millidir. Devletin kol kanat geren, kişiyi yoğuran ve dönüştüren yaklaşımına olumlu cevap vermeyen her kişi ve her siyasi anlayış, yabancıdır, bozguncudur ve son kertede haindir.

Tek parti döneminden başlayarak günümüze kadar bazen açıkça ve bazen de örtülü şekilde süren bu zihniyet, kendi dışındaki oluşum ve düşüncelere pek tahammül edemez.

Birçok insan, vatandaşa rahat nefes aldırdığı için, 1950-1960 arası Demokrat Parti idaresinin İttihatçılıktan uzaklaştığını sanmaktadır. Oysaki ruh olarak fiilen ülke idaresine egemendir.

Bediüzzaman Said Nursi’nin eserleri Osmanlıca yazıldığı için yen nesil bu eserleri o dönemde yavaş okuyamaz hale gelir. Bunun üzerine Said Nursi’ye yakınlığı bilinen Isparta milletvekili Tahsin Tola, Bediüzzaman’ı, eserlerinin Türkçe basılmasına ikna etmeyi başarır ve meseleyi Başbakan Adnan Menderes’e açar. O da makul gördüğü bu teklifini Diyanet İşleri Başkanlığı’na aktarmayı söyler ve kendisini, yani Tahsin Tola’yı o zaman Diyanet İşleri Başkanı olan Eyüp Sabri Hayırlıoğlu’ya gönderir.

Başkan, sana inanırım der, fakat bir de ben Başbakan’la görüşeyim söyleminde bulunur. Sarık ve cübbesiyle Başbakan koridorlarında dolaşan Eyüp Sabri, Başbakan’la görüşmeyi pek başaramaz ve Müsteşar Ahmet Salih Korur’a konuyu açmak zorunda kalır. İyi bir İttihatçı olan Salih Korur, Tahsin Tola Bey’e: Eserdeki “Said-i Kürdi” kelimesinin göstererek sadece bu isim, bile eserlerin basılmaması için yeterli bir engeldir diyerek teklifi ret eder ve böylece Risale-i Nurların basılmasının önün açılamaz.

Daha sonraki zamanlarda aynı anlayış sürer. Bir ara Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından bu risaleler basılsa da pek uzun ömürlü olamaz. Fethullah kalkışması sonrası bu proje tamamen rafa kaldırılır.

İnanış dirilişinde en önemli bir kütle hareketi olan Risale-i Nur, belli başlı bir örnektir. İttihatçı zihniyet bunların basılmasına ve kitlelere ulaşmasına hiçbir zaman izin vermemiştir, diğer bazı akım ve eserleri tehlikeli gördüğü gibi…