Depremin Sarsıntısı Ne Kadar Sürer

Yazarımız Salih Sinan’ın Özgün İrade Dergisi 2020 Mart ayı 190. Sayısı için, Elazığ(Sivrice) ve Malatya(Doğanyol)’da meydana gelen depremle ilgili ‘ilk’ izlenimlerini anlattığı yazısı…

Depremin Sarsıntısı Ne Kadar Sürer

Doktor arkadaş “herkes cenin pozisyonu alarak kanepelerin yanına kıvrılsın” diye seslendi. Kıvrılmaya çalıştık. Ev sahibi; hem ev halkı hem misafirleri için telaşlıydı.

Bazı anlar vardır, hiç bitmeyecekmiş gibi gelir. Birileri ağlayarak bağırır “artık bitsin” ve varsa yanı başında birileri “sakin olun, şimdi yapılacak tek şey sabır” diye cevap verir. Geceyse sabah olmaz, gündüzse zaman geçmez…

Depreme bir arkadaşın evinde, arkadaşlarla oturmuş, memleket meseleleri üzerine yaptığımız fikir sohbetini başlatmışken yakalandık.
Gayet neşeli bir ortamdı, anlatılan birkaç şey hepimizi içten güldürmüştü. Bir anda her şey tersine döndü, zaman dondu, tebessümler dondu

Alttan biri binaya vurdu sanki darbe oldukça ürkütücü idi. Sonra bina sarsılmaya başladı. Tekbirler, dualar… Doktor arkadaşımız “herkes cenin pozisyonu alarak kanepelerin yanına kıvrılsın” diye seslendi. Kıvrılmaya çalıştık. Ev sahibi; hem ev halkı, hem misafirleri için telaşlıydı. Dış kapıyı açtı hemen, kapı sıkışıp açılmayabilirdi zira… Evin en küçüğü, evin kızı ağlamaklı ve telaşla bağırıyor, babası ona koşuyor…
Sarsıntı bir türlü bitmek bilmiyor. Uzadıkça uzuyor…

Sarsıntı bitti nihayet, sekinetle merdivenlere yöneldik.
Kapılar açılmış, kucaklarında küçük çocukları kadınlar inmeye başladı.
Arabası olanlar arabalarına yöneldi. Araçtayken bir daha vurdu alttan.

İlk şok atlatılınca, her arkadaş yakınlarını arıyor. Misafirlikte olduğumuz için, hepimizin eşleri evde yalnız. Önce onları aramaya çalışıyoruz. İlk bir saat telefonlar sıkıntılı, nihayet ulaşıyoruz.

Arabayla yola çıkılacak gibi değil trafik tıkanmış… Ambulanslar, arka arkaya sirenlerini çalarak sıkışan trafikte yol almaya çalışıyor.
“Bir yerlerde yıkım var” diyoruz.

Elazığ’a oradaki tanıdıklara telefonla ulaşmaya çalışıyoruz. Merkezde yıkılan dört binadan bahsediyorlar, Gezin’de bir bina var diyorlar. İnternetten haberlere ulaşmak için uğraşıyoruz. “Kurtarma ekipleri yola çıktı” “Bakanlar bölgeye gidiyor ”diyorlar.
“Malatya Doğanyol’da yıkılan çok ev var, dört kişinin cansız cesedi çıkarıldı, yaralılar var” haberleri geliyor.
Malatya dışarıda…

Hava soğuk, eksi yedi derecede çocuk, yaşlı, genç, hasta herkes sokaklarda, kimse evlere giremiyor.
Eve ulaşıyorum nihayet, eşim komşularla birlikte sitede, dışarıda… “Kimsede bir sıkıntı yok” şükür diyor. Arabada oturup bekliyoruz. Cep telefonundan, internet üzerinden bölgeden haber almaya çalışıyoruz. Artçılara bakıyoruz, peş peşe devam ediyor, gece yarısına kadar onlarca artçı var.

“Ne yapalım, sabaha kadar arabada mı duracağız?” “Biraz daha bekleyelim, artçıların şiddetine göre çıkarız eve” diyorum. Oğlum “baba ölüm gelecekse her yerde gelir, ben bu soğukta arabada beklemek yerine, eve çıkmayı tercih ederim” diyor. Ona bakıp tebessüm ediyorum. Arabaya yakıt almak bile sorunlu, yollar tıkalı, yakındaki yakıt istasyonuna girilebilecek gibi değil… Malatya sanki yollara dökülmüş, muhtemelen yola revan olanlar, tek katlı bahçe evlerine veya tek katlı evleri olan yakınlarının yanına gidiyor. Bu da bir tedbir… Kaçış var aslında ancak kabul edelim ki, felaketler insana kaçacak yer aratıyor, belki çare olur diye… Nereye bilmiyoruz belki ama kaçıyoruz acılardan!

Telefonla bir arkadaşla görüşüyorum, “görüyorsun, aslında hiçbir şey bize ait değil, bütün hesaplarımız birkaç saniye içinde alt üst oluyor” diyor.
 

Tefekkür…
“Her şeyin mirasçısı biziz diyor” içimden bir ses… Emanetçi olduğumuzu hatırlıyoruz bir kez daha… Sonra emanetçi olarak işimizi sağlam yapıp yapmadığımızı, projeleri, binaların yapımını, kullanılan malzemeleri düşünüyorum. Hatta kendilerine alan açmak için binaların, zeminde, kolonlarını kesenler geliyor aklıma; bu ne hesapsızlık, bu ne kadere meydan okuma, bu ne hırs Allah’ım, sonunu hesaplamayan kişiler var çevremizde ve hepimize zararları dokunuyor!

Bir başka arkadaşla görüşüyorum… “Bu şiddete rağmen yıkılan birkaç bina var, hasarlı binalar var ama öldürücü yıkım yalnızca birkaç binada… Nerede mağdur, mazlum varsa, sesini işitsek oraya koşan bir halkız, Allah korudu” diyor.

Tefekkür, teslimiyet ve ötekinin yarasına çare olmaya çalışmanın, dua olup nasıl geri döndüğünü düşünüyorum. “Mazlum ve mağdurların, kendilerine uzanan eller için yaptıkları dualara, o dualara verilen cevaba inanıyorum” diyor arkadaş.
İnanıyoruz, duaları karşılıksız bırakmayan, her şeyin sahibine inanıyoruz!

Peki, kendilerine düşeni yapmayıp, aksine insanlığa zararı dokunacak uygulamalara tevessül ile kendi yürekleriyle birlikte başka yürekleri de yangın yerine çevirenlere ne demeli?

Deprem yeryüzünün bir gerçeği, normal işleyişinin neticesidir. Normal olmayan, yeryüzünün imarı ile sorumlu olan insanın, bu işleyişi dikkate almayan anlayışıdır. Normal olmayan, inancını bulanık hale getirip, ilmi olanı önemsiz görmesidir. Duayı sadece avuç açmaya hasreden bakış açısıdır. Oysa işi duasıdır insanın. İşini sağlam yapmayanın duası da eksiktir. Her yaşanan felaket duanın bu gerçeğini ortaya çıkarır! Belki günahlarımızdır bizi vuran evet ama bu günah bize düşeni yapmama günahıdır; zemine göre hesap yapmama, hesaba göre beton ve demir kullanmama, malzemeden “tasarruf/çalma” hatta sorunlu binaya ruhsat almak için belediyeleri birilerine aratıp “işimi hallettim” deme günahıdır.

Elazığ’ı ve daha sonra aynı şiddete yakın Malatya’yı vuran depremin sarsıntısı ne zaman biter diye düşünüyorum. Artçılar devam ediyor. Lakin yukarda özetlemeye çalıştığım günahlar sürdükçe sarsıntı ve yıkım bitmez. Telefonla arayıp dua edenlerin dualarına yürekten âmin diyoruz lakin asıl kabul yukarıda özetlemeye çalıştığım günahları terk edince gerçekleşir, buna inanıyorum! Tamamen yıkılan köyler var. Her iki şehirde mühürlenen ve yıkılacak olan binalar var. Bir sarsıntıyı daha çekemeyecek sıkletleriyle o binaları yıkmak gerekiyor.

İnsanımızın yardımseverliğine, ülkeyi yönetenlerin o felaket anında halkıyla iletişime geçip, acıları sarma hassasiyetine gelince, yetkili merciler ellerinden geleni yaptılar ve yapıyorlar. Kurtarma ekiplerine sonsuz teşekkür ediyoruz! Bu acılı anlarda bile kirli siyaset yapmak isteyenlere de rastladık ama kimse dikkate almadı. Halkımız kendileriyle ağlayabilen, gülebilen, acılarına ortak olmaya çalışanları unutmaz, çamur atmak isteyenleri de not eder! Halkımızın yapması gereken bir şey daha var; deprem yönetmenliğini titizlikle uygulamak için üzerlerine düşeni yapmak, eksik duaya âmin dedirtmek için adam ayarlamamak, birbirlerini sağlam iş (dua) ile yarınlara taşımak için seferber olmak! Sarsıldık ama yıkılmadık demenin batnını doldurmak için gerekenleri yapmak!

Sarsıntılar, depreme dair yaşanmış hikâyelerin anlatılmasıyla devam edecek, daha bir alevlenecek, geriye dönük anıların ateşi yürekleri yakmayı sürdürecek…

Yaygın tabirle geçmiş olsun Elazığ, geçmiş olsun Malatya, geçmiş olsun ülkem! Büyüklerimizin duasıyla: Allah cümlemizi beterinden korusun! 

Kaynak: Özgün İrade Dergisi 2020 Mart 190. Sayı