DEPREMDE HANGİ EVLER AYAKTA KALIR?

Mimar ve yazar Serkan Akın’ın “konuya dair”analizi…

DEPREMDE HANGİ EVLER AYAKTA KALIR?

Çapı yaklaşık 12.750 km, katı kütle kalınlığı ortalama 20.000 mt. olan devasa dünyamız, kendi etrafında saatte yaklaşık 1670 km. hızla dönerken uzayda 105.000 km/saat hızla ilerlemektedir. Ayrıca bu katı kütlenin içi binlerce derece sıcaklıktaki magma ile doludur.

Bir benzetme yaparsak elma kabuğundan ince kalınlıktaki kabuğuyla bir yumurtayı fırlattığınızı ve havada süzüldüğünü düşünün.

Bu kadar büyük değerlerin içinde insanoğlunun acziyetini ve nasıl bir güce teslim olmamız gerektiğini hatırlayın.

O yüzdendir ki zemin bilimcileri depremin ne zaman ve hangi büyüklükte olacağı ile ilgili kesin bir değerlendirme yapamamaktadırlar.

Hele 20 km kalınlığındaki sert kabuğun sadece ilk 50-100 metrelerinde debelendiğimizi düşündüğümüzde koca dünyada ne kadar ufak bir etkinliğimizin olduğu ortadadır.

Tüm bunlara rağmen sadece ve sadece yeryüzünü güzelleştirecek bir ömür sürmek için bu dünyaya geldiğimizi düşünürsek; mal, mülk, hırs, rant, inşaat, bina, kredi, faiz, gayrimenkul, alış, satış ve benzeri işlerin bizi gerçek amacımızdan yani imardan ne kadar uzaklaştırdığı da ortadadır.

Bu kadar keşmekeşin içinde evin ne olduğunu bir kez daha tanımlarsak ev: evlenme fiilinin isim hali olan ve birbirini seven bir erkek ve kadının sünnete ve hukuka uygun bir şekilde nikâhlanmasıyla birlikte kurulan bağın ve buna bağlı tüm yaşam faaliyetlerinin geçtiği yerdir.

Dolayısıyla bir mekânın ev olabilmesi için önce sevgi, temiz niyet, doğru örfi süreç ve en sonunda bir sözleşme, bir karı ve bir koca gereklidir.

Yoksa bir sürü mekân vardır ancak sadece bu tanımlamalara uyan yer evdir.

Evlilik korunması gereken bir hukuk olduğu için ev de korunaklı bir yerdir.

Özel bir hukuk olduğu için evin, mahrem ve bu açıdan müstakil olması gerekir.

Evlilik örfe uygun bir süreçle başladığı için evin malzemesi ve inşa tekniği de örfe uygun olmalıdır.

Evlilikte denklik, yakınlık, yöresellik olduğu gibi ev de yöresel ve iklimsel tavra uygun inşa edilmelidir.

Nasıl ki sevenlerin kavuşması için evlilik kolaylaştırılmışsa evin de kolayca inşa edilip ulaşılan bir şekilde olması gerekir.

Atamız, ilk insan Hz. Âdem AS’dan itibaren var olan evlilik ve evin inşası geleneği aslında bizim en iyi bildiğimiz ve hiç eskimeyen bir insanlık bilgisidir.

Dolayısıyla evlerimizi en iyi bildiğimiz ve inşa sürecine hep birlikte dâhil olacağımız bir şekilde inşa etmeliyiz.

İmece, geleneksel inşa yöntemleri, yöresel malzeme ve teknikler, coğrafyaya ve iklime uygunluk, arazi ve geçim şartlarının el verdiği yaklaşımlar evimizi inşa etmenin vazgeçilmez temel şartlarını oluşturmalıdır.

Bir yandan gönlün inşası ile diğer yandan mekânın inşası at başı giden ayrılmaz iki tavır olmalıdır.

Yeryüzünü güzelleştirmenin, güzel bir ömür sürmenin yani imar etmenin tek yolu budur.

Bu yüzden gönül inşa eden mimarlar ile mimarların inşa ettiği binalarda bulunun.

Bu şekilde inşa edilen evlilikler ve evler içinde yaşayın.

Taşlarını sizin koyduğunuz, tahtalarını sizin boyadığınız, sizi ve ailenizi saran, mahremiyetinizi koruyan, helâl dairesinde geçinmenize yardımcı, bahçesinde bostan, yanı başında komşu, az ötesinde mescid, mülk aslı Allah’ın anahtarı sizin elinizde olan evlerde bulunun.

Kapısı sevgiyle açılan, sabah selametle uğurlandığınız evlerde durun.

Bu evler ne olursa olsun yıkılmaz.

Bu tanımlamaların dışında kalan mekânlar ev değildir.

Konuttur, villadır, apartmandır, dairedir, rezidanstır, gayrimenkuldür.

Ama ev değildir.

İçinde rant vardır, kiralıktır, satılıktır, teknoloji bulaşmıştır, faiz değmiştir, hırsla inşa edilmiştir, alt katta ya da yan dairede selamsızın biri vardır, betondandır.

C35 olsa da yıkılabilir.

Hafazanallah.