Demokrat Parti’nin İçindeki İttihatçı Aktörlerden: FUAD KÖPRÜLÜ

Şakir Diclehan Yazdı:

Demokrat Parti’nin İçindeki İttihatçı Aktörlerden: FUAD KÖPRÜLÜ

Demokrat Parti içinde Fuad Köprülü, iktidarın hemen ilk gününden başlayarak ta partiden ayrılıncaya kadar (6 Eylül 1957) dedikodu kaynaklarından birisi olmuştur daima. Zaten aslında iyi bir bakan değildir O. Adnan Menderes, Dışişlerinde tutulması güçleşince Başbakan yardımcılığına getirir O’nu…

Fuad Köprülü’nün Partiye ve iktidara asıl büyük zararı, dedikodularından kaynaklandığını söyleyen Ağaoğlu: “Bakanlar kurulunun toplandığı bir gün Adnan bey, Arkadaşlar! Dedi gündeme geçmeden önce halletmeniz gereken bir mesele var. Hoca (Fuad Köprülü), birçok suiistimaller olduğunu, bunların üstünde durulmadığını her gün söylüyor bana. İşte şimdi kendisini, bildiklerini huzurunuzda açıklamaya davet ediyorum, söylesin, siz de tedbir alın.

Köprülü şaşırdı, kekeleyerek cevap verdi.

“Vallahi benim bildiğim bir şey yok. Sadece kulağıma gelenlerden ibaret… Onlara da zaten inanmış değilim.”

Adnan Bey dayanamadı: “A hocam, sabahtan akşama Ahmet şöyle yapmış, Mehmet böyle yapmış diyen sen değil misin, niye şimdi susuyorsun?

Köprülü yine bir şey söylemedi, söyleyemedi. Fakat dedikodusunu yürüttü. Bir günde partisinden bile çekilerek hemen İnönü’nün yanına koştu. 27 Mayıs’tan ancak 24 saat sonra, yine İsmet Paşa’nın sofrasında, “Bunların hepsi (Demokrat Partililer) asılmalıdır” diyen konuşmaları da yapan O’dur.

Daha önce ilçe haline getirilen Kırşehir, 12 Haziran 1957’de tekrar il yapılmıştır. Cumhuriyetçi Millet Partisi (C.M.P.) Başkanı Osman Bölükbaşı’nı dokunulmazlığı kaldırılmış, birkaç gün sonra da (12 Temmuz 1957)’de meclise hakaret ettiği gerekçesiyle tevkif edilmişti.

8 Kasım 1954’te yapılan Muhtarlık seçimlerinin büyük bir kısmını Demokrat Partisi almıştı. Bunun üzerine Genel Başkan Vekili Fuad Köprülü şu şekilde bir değerlendirme yapmaktan da geri kalmamıştı. “Yıllarca bu memleketi idare etmiş olanların Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), muhtar seçimlerinde memleketi içinden yıkmaya çalışan solcuların usullerini tatbik etmeleri mucip-i teessürdür.” Diyordu.

Demokrat Parti’nin içinde kaynamaya başlayan kazanın kokusunu hızlı bir şekilde alan Köprülü, Dışişleri Bakanlığı’ndan istifa etmekle yetinmemiş, Demokrat Parti’den de istifa cihetine gitmişti. (6 Eylül 1957) Basına verdiği demeçte. “Programından ayrılmış, eski hüviyetini tamamen değiştirmiş olan bugünkü Demokrat Parti zihniyeti ile uyuşmak, benim için imkânsız olduğu cihetle Demokrat Parti’den çekiliyorum. Demokrasi nizamına iman etmiş, bütün Türk vatandaşlarının aralarındaki her türlü ihtilafları bir tarafa atarak, bu gaye uğrunda işbirliği yapmaları bir vatan borcudur.”

Son derece haris, dedikoducu, menfaatperest ve kıskanç bir mizacın sahibi olan Köprülü, Demokrat Parti’ye en büyük kötülüğü yapanlardan biri ve belki de en başında gelenidir. Acı da olsa bir gerçeğe değinmek zorundayız. 27 Mayıs 1960 askeri darbesinden sonra, üzerinde tahkikatlar yapılarak dosyalar doldurulan, suiistimaller, hırsızlıklar, yolsuzluklar diye Demokrat Parti’nin karşına çıkarılmış ve hepsinin yalan olduğu mahkeme kararlarıyla tescil edilmiş bu efsanelerin çok büyük bir kısmı, başta Fuad Köprülü gibi parti kurucuları tarafından tezgâhlanmıştır. Bu kuruculardan  biri olan Ağaoğlu’nun  ifadesiyle ”kendi içimizin, kendi arkadaşlarımızın reva gördükleri dedikodulardan ibarettir.”

Menderes’in arkadaş çevresi! Bırakıp gidenler, gitmekle kalmayarak düşman kesilenlerle doluydu. Tevfik Fikret, marazi, yani hastalıklı bir ruh haleti içinde de olsa, zaman zaman bazı gerçekleri dile getirmeği de ihmal etmemiştir.

“Tesis olunurken daha bir dest-i hıyanet

Bünyânına katmış gibi zehr-abe-yi hıyanet”

(Daha kurulurken, bir hıyanet elinin temeline lanet zehrini damlattığı bu şehir” şiirindeki “şehri” kaldırıp yerine “parti” kelimesini koyabilmekle isabet etmiş oluruz. Tevfik Fikret’in kast ettiği şehir İstanbul’dur.

 Demokrat Parti içinde 3-5 samimi insanın dışında, hep İttihat ve Terakki zihniyetindeki insanların elinde yürütülmüştür. Aralarında, sadece kendisini sevdikleri için Menderes’in yanında kalanlar, ona güvendikleri için ayrılmayanlar da pek çok! Hepsinin vebalini omuzlarında hisseden adam… Nihayet sayıları az da olsa Menderes’in bir kısım yakınlarından gelen hıyanetin ruhunda yarattığı hüsranla ezilen adam!  Sezar, öz evlatlığının hançerini de göğsüne uzanmış gördüğü zaman kendini korumaktan vazgeçerek “SEN DE Mİ BRÜTÜS!” demiş ve teslim olmuştu. Ama böyle yaptığı için tarih ona verdiği kahramanlık, büyüklük, cesurluk niteliklerini geri almaya kalkışmış değildir.

“İnsan bu su misali kıvrım kıvrım akar ya

Bir yanda akan benim, diğer yandan Sakarya

Her şey akar, insan, su tarih ve fikir,

Oluklar çift, birinden nur akar, birinden kir”

Diyen şair, iki yola, iki kulvara ve iki ruha işaret ve hitap etmiş gibidir. İnsan, yükseldiği zaman, onun gibi yükselen yok, düştüğü zaman da, onun gibi düşen yok. Bu varlık insanın ta kendisidir.

İttihat Terakki zihniyeti, yüz yıldır bu ülkenin idaresinden ayrılmadı ve ayrılmaya da pek niyeti yoktur. Konuyu bu şekilde detaylı işlememizin nedeni, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin, tahribat, zihniyet ve felsefesinin halen etkin biçimde sürmüş olmasından ötürüdür.                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                            Kaynak. Farklı Bakış