T24’ten Ruşen Takva’nın, “konu ile ilgili” Diyarbakır mahreçli haberi…
DEM Parti Eş Genel Başkan Yardımcısı Tayip Temel, “Sayın Öcalan şöyle bir denklem sundu: ‘Ortadoğuda yaşayan 40 milyon Kürt, yaşadıkları coğrafyada bulunan sistemlerde ya o rejimlerin içerisinde eşit şekilde temsil edilecek ve demokratik entegrasyon süreci gelişecek, ya da kendilerine ait bir devletleri olacak. Üçüncü bir seçenek yok. Bu model Şam için de geçerli” dedi. Temel, TBMM’de kurulan komisyonun Kürt sorununu tek başına çözemeyeceğini belirterek, “Aslında demokratikleşme sürecine yeni başlıyoruz. Bu mücadelenin ilk durağı anayasal kazanımlardır” diye konuştu.
DEM Parti Basın, Yayın ve Propaganda Komisyonu, Diyarbakır’da “Barış Gazeteciliği ve Gazeteciler Ne Diyor?” başlıklı bir buluşma gerçekleştirdi. Buluşmaya, Eş Genel Başkan Yardımcısı Tayip Temel, Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu Üyesi Meral Danış Beştaş ve Diyarbakır Milletvekili Cengiz Çandar katıldı. Altı saat süren toplantıda, çözüm süreci olarak adlandırılan sürecin geldiği son aşama ve bundan sonra planlanan yol haritası anlatıldı.
Programın ikinci oturumunda toplantıya davet edilen gazetecilerin önerileri, sürece dair değerlendirmeleri ve eleştirileri alındı. Büyük bir kısmı bilgilendirme şeklinde geçen toplantının son oturumunda konuşan Eş Genel Başkan Yardımcısı Tayip Temel, önemli açıklamalarda bulundu.
“Kürtler’in de hakkı var”
Temel, şunları söyledi:
“Sayın Öcalan şöyle bir denklem sundu: ‘Ortadoğuda yaşayan 40 milyon Kürt, yaşadıkları coğrafyada bulunan sistemlerde ya o rejimlerin içerisinde eşit şekilde temsil edilecek ve demokratik entegrasyon süreci gelişecek, ya da kendilerine ait bir devletleri olacak. Üçüncü bir seçenek yok. Yani ya kendilerine ait devletleri olacak ya da bu devletler bünyelerinde bulunan tekçi politikalarını değiştirip, dönüştürüp demokratik bir kabul gerçekleştirecek. Seçenekler bu.
Bu model Şam için de geçerli. Ya oradaki yönetim ne kadar Arap, Dürzi, Sünni Alevi ise o kadar da Kürt olacak ya da demokratik özerkliğin sınırları kalınlaşacak ve demokratik olarak bütün uluslararası arenada da diplomatik ilişkiler geliştirecek. Hiç kimse kendi vahasında tek başına yaşayamaz mecburen ilişki geliştirecek. Buna İsrail de dahildir. İsrail’i, Filistin’de yaptıklarından dolayı meşru görmekten bahsetmiyoruz. Kürtlerin herkes gibi uluslararası alanda diplomatik ve ilkeli ilişkiler geliştirme hakkının varlığının altını çiziyoruz.”
DEM Parti, Diyarbakır’da “Barış Gazeteciliği ve Gazeteciler Ne Diyor?” başlıklı bir buluşma gerçekleştirdi
Komisyon tek başına çözemez"
Komisyonun tek başına Kürt sorununu çözemeyeceğini, bunun için gerekli hukuki düzenleme aşamalarının sağlıklı bir şekilde nihayete ermesi gerektiğini söyleyen Temel, şöyle devam etti:
“Özetle şunu söylemekte fayda var. Ömer Öcalan’ın sürecin başında adada yaptığı görüşmede Sayın Öcalan’ın çok keskin bir tanımı vardı. ‘Ben bu gidişatı şiddet ve savaş zemininden barış ve demokratik siyaset zeminine taşıyabilirim’ demişti. Şu an da gerçekleşen budur. Dolayısıyla hiçbirimiz mecliste kurulan komisyonun Kürt sorununu çözeceği iddiasında değiliz. Kurulan komisyon uzun erimli mücadelenin başlangıcı niteliğindedir. Öncellikli amaç devletin göçertme, inkar, işgal, soykırım ve Kürt halkının meşru hakkını şiddet olarak tanımladığı bağlamdan çıkartmadır. Sonrası çok daha uzun ve devasa bir mücadele sürecidir. Aslında demokratikleşme sürecine yeni başlıyoruz. Bu mücadelenin ilk durağı anayasal kazanımlardır. Sonuç olarak mücadelenin bağlam değiştirme sürecinin arifesindeyiz.
“Yeni bir dönem”
Peki bu süreç hiç mi Kürt sorununa dokunmayacak? Şüphesiz dokunacak. Zira PKK dediğimiz şey, silah dediğimiz şey, Kürt sorununun varlığından dolayı ortaya çıkmış bir sorun zaten. Dolayısıyla o sorunun varlığından dolayı ortaya çıkmış ana dil, inkar siyaseti veya terör estiren yasalar gibi soruna değinen yönleri elbette olacak. Ama bu mücadelenin kendini yeni bir forma büründürdüğü gerçeğinin altını önemle çizmek gerekiyor.
“Bese Hozat çıktı ortaya, gazeteciler konuşmadı”
Mesela Bese Hozat gibi bir vicdan çıktı ortaya, gazeteciler gidip konuştu mu? Hala orada bir figür olarak duruyor. Türkiye’de yok öyle bir cesaret. Yine Kürt siyasetinde baş müzakereci olarak Sayın Öcalan ilan edilmiş durumda ama hala komisyonda dinlenip dinlenilmemesi tartışılıyor. Oysa bir adım atılacaksa da onunla atılacaktır. Bu çok doğaldır ve doğrudur. Fakat devlet ve iktidar kanadı hala cesur adımlar atmış değil. Net de değiller.
“Özde değişim olmalı”
“Klasik teknik kavramlara bizim yüklediğimiz anlam ile Sayın Öcalan’ın yüklediği anlamlar çoğu zaman aynı değil. Şimdi elimizdeki bir su bardağına bir şey eklediğinde o suyun özü de değişmek zorunda. Devletin de inkar siyaseti değişmeden demokratik entegrasyon mümkün mü? Devletin Kürt’ü inkar eden, yok sayan, öteleyen ve hatta Kürt’ün varlığından kaynaklı olan haklarını benimsemeyen karakterine herhangi bir şey entegre olabilir mi? Olamaz, olmayacak. Dolayısıyla özde bir değişim olacak ki başka bir varlığı kabul edebilsin bu bünye. Onun için bu teorik olarak, ideolojik olarak, örgütsel, toplumsal ve siyasal olarak çok uzun soluklu bir mücadele. Yani Kürt’ün dışlanmış haline bir son verme halidir. Kürt’ün bir devleti yok ama Kürt’ün de içinde yaşadığı coğrafyalarda demokratik bir devleti olma iddiasıdır.”