DEĞİŞEN TOPLUM 1-2

Ali Bayramoğlu, toplumsal bir gelişmeyi vurguluyor, ancak, “…bu hususun, hiçbir şekilde, pozitivist beklenti ile değil, birey-kimlik zıtlığı, birinin diğerini eritmesi olarak düşünülmemesi..” gerektiğine de dikkat çekiyor.

DEĞİŞEN TOPLUM  1-2

DEĞİŞEN TOPLUM 1-2

Değişen Toplum -1

Aşırı siyasallaşmış bir toplumuz. Hep öyle olduk. Her şeyi, toplumu bile siyasetle, siyasi bölünmelerle, tutumlarla açıklarız. “Örneğin seçmen neye göre davranır” sorusuna, aşırı siyasallaşmanın bir sonucu olarak, siyasi meşrep ve beklentimize göre, tek faktörlü yanıtlar veririz. Siyasi davranışı; bireysel çıkar, ekonomik fayda, aidiyet, değer sistemi, ideoloji gibi tek bir faktöre indirgeriz.

Kimi anlarda bu durum tavan yapar. Bugün de öyle bir dönemdeyiz. Nitekim “2023’te seçmen ne yapacak” sorusuna yanıtlar, genellikle tek faktörlü okumalar sonucu veriliyor. Siyasi iktidarın ekonomi ve hukuk politikasının, otoriterleşme eğiliminin, seçmen faydasıyla çelişkili olduğu ve onu itiraza ve muhalefete iteceği iddia ve beklentisi neredeyse mutlak…

Ancak tek faktörlü okumalar yanıltıcıdır. Siyasi davranışı, özelikle seçmen davranışını pek çok faktör aynı anda belirler. Kimlik, aidiyet, beklenti tipi, endişeler, ekonomi, tepki, o anda ya da seçmen davranışı sırasında meydana gelebilecek kimi olaylar, bir karma, bir bütün halinde seçmenin davranışını yönlendirir. Bu bütün her dönemde kendi içinde bir hiyerarşiye tabidir.

O zaman mesele, bu faktörlerin tümünü görebilmek, aralarındaki hiyerarşinin ne olduğunu anlayabilmektir.

Bu da önce bizi toplumsal zemine götürür. Seçmen algısı ve kanaatinin hangi tarlada filizlendiği, bu algı ve kanaati oluşturan toplumsal mekanizmaların, gerginliklerin, kırılmaların ve rüzgarların neler olduğu, nasıl şekillendiği bilmeden, “anlamak” mümkün olmaz.

Örneğin, 1990’lardan 2010’lara giden dönemde davranışları belirleyen zemin, önemli ölçüde evrensel-yerel değerler karşılaşması, çatışması ve ilişkisinden oluşuyordu. Aidiyet, kültürel kimlik meselesi, dindar olmak, Kürt olmak veya seküler olmak katmanları öndeydi. Daha doğrusu faktörler hiyerarşinin tepesinde bunlar bulunuyordu.

Peki bugün neredeyiz?

Son 20-25 yıl bu bakımından önemli değişimler üretti.

Bunlardan birisi kültürel kimliklere ilişkindir. Bu alanda bir sentez dalgası üredi. Farklı kimlikler hem kendi içlerinde hem kendi aralarında konuştular. Kimlikler içi ve kimlikler arası konuşma çatışma kadar etkileşimi de önemli ölçüde devreye soktu. Etkileşim toplumsal gruplar arasında mesafeleri toplumsal açıdan azaltır, nitekim azaltmıştır. Kimlik değerleri etrafında keskin yapılanma ve arayışlar törpülemiş, karşı kesime yönelik kabul ve tolerans yükselmiştir. Bugün geldiğimiz noktada kimlik meselesi hayatımızın sabit unsurlarından biri olmayı sürdürmekle birlikte (karşı karşıya kaldığı baskıyla diğer gruplardan git gide ayrışan Kürt kimliği dışında) düne oranla daha az belirleyici bir duruma işaret ediyor.

Yine bu çerçevede, farklı gruplar arasındaki etkileşim zemininde, siyasi merkeze, o güne kadar dışlanan kesimlerin de dahil olmasıyla veya topluluklar arası bir eşitlenme süreciyle, inanç ve din faktörü normalleşmiştir. Normalleşme bu faktörlerin toplumsal dokuya çeşitli düzeylerdeki enjeksiyonu üzerinden yaşanmıştır. Örneğin, eski tip, dini değerlerle ilişkisi daha mesafeli olan merkez-sağ dokusunun bugün önemli ölçüde eridiği ortadadır. Onun yerine inançla iç içe giren, ancak girdiği oranda onu sıradanlaştıran, ayrıca inançtan bağımsız olarak kişisel olanı da içeren daha heterojen bir yapı görmekteyiz. Bu durum algı ve davranışta, dinin belirleyici ve önde bir aidiyet unsuru olmaktan çok, etkili ancak diğer unsurlardan sadece biri olmasına işaret ediyor. Benzer bir etki seküler-laik hassasiyet kesimlerinde göze çarpar. Makro laiklik tartışmalarının, din devleti endişelerinin buharlaşması, en azından yerini muhafazakar değerler, mikro alanlarda değer tartışmasına bırakması bu konuda açık bir göstergedir.

Bu çerçevede son 20-25 yılın diğer önemli bir gelişmesi kültürel kimlikler arası etkileşim kadar, her kesim içinde artan bir heterojenleşme, farklılaşma yaşanmasıdır. Bu farklılaşma gerek kimliğe içeriden bakış süreçlerinde gerek sosyo-ekonomik katmanlarda karşımıza çıkmaktadır. Muhafazakar kimlik, sosyo-ekonomik katmanları, ciddi iç ayrışma sürecine tabi olmuştur. Sosyo-ekonomik faktör kimlik içinde belirleyici bir rol oynamaya başlamıştır. Kimi araştırmaların ortaya koyduğu Kürt alanında toplumsal ve siyasal merkez güçlenmesi eğilimi de bu heterojenleşmeyle ilgilidir.

Sadece bu değişim kalemleri bile siyasi davranışı etkiler.

“Nasıl etkiler veya etkilemektedir” sorusuna cevap vermeden, topluma dair, kültürel kimlik alanı dışındaki diğer değişim faktörlerine de dikkate almak gerekir.(31 Mart 2022 karar.com)

***

Değişen Toplum -2

Toplumlar değişir. Türkiye’de değişiyor. Belki toplumumuzun tarihsel belirleyenleri, seküler-dindar, Türk-Kürt, Sünni-Alevi fay hatları olduğu yerde duruyor. Ancak bu hatlarda, onların etrafında ve yanında, başka tür hareketlilikler, sosyalleşmeler ve siyasallaşmalar da yaşanıyor.

Nitekim kültürel kimliklerin toplumsal ilişkilere dair keskin belirme gücü düne oranla azalmış görünüyor. Kültürel kimlik referansı (Kürt kimliği dışında) bugün daha muğlak, kimlikler arası ilişkiler etkileşime daha açık ve her kimlik, bir iç değişime, kimlik içi bir sınıfsal, fikri, hatta kültürel bir ayrışma, bir heterojenleşme haline tabi…

Bu durumun ana hatlarına ve nedenlerine geçen yazıda değindik.

Peki ülkedeki toplumsal değişimin diğer unsurları neler?

İlk unsur, (yine Kürtler dışında) kimi farklı toplumsal kesimler arasında sisteme katılma, simge ve imkan bakımından yaşanan eşitlenme halidir. Bu aidiyet, çatışma enerjisinin boşalması, normalleşme bakımından önemli bir veridir.

Buna, kamu hizmetinde radikal bir seviye yükselmesini, Anadolu’yu da kuşatan ve çevre-imaj referansını değiştiren fiziki bir modernleşmeyi, bireyselliği teşvik eden, dünyayla zihni etkileşim kapılarını açan teknolojik bir zıplamayı, yüksek eğitimin yaygınlaşmasıyla ortaya çıkan eğitim burjuvazisi üzerinden sınıfsal bir hareketliliği, yani diğer unsurları eklediğimiz zaman, 25 yıl öncesinden farklı bir toplumda yaşadığımız kendiliğinden ortaya çıkacaktır.

Peki bunlara ne anlam vermek gerekir?

Bireysel özerklik, geleneğe oranla şahıslaşma, ilk akla gelen husus olacaktır.

Bu gelişmeye, şüphe yok. Ancak, bu husus, hiçbir şekilde, pozitivist beklentilerin umduğu istikamette, birey-kimlik zıtlığı, birinin diğerini eritmesi olarak düşünülmemelidir.

Gözlemler göstermektedir ki, tüm yeni gelişmeler mevcut toplumsal ve kültürel belleğin içine doğmuş ve onlarla ilişki kurmuşlardır. Bu girdiler; kültürel aidiyetler, ayrışmalar ve çatışmalar şemsiyesinin altında anlam kazanıyorlar.

Örneğin söz konusu değişim unsurları kültürel yarılmaların etkisini yitirmesine, ana belirleyen olarak yerini sosyo-ekonomik kırılmalara bırakmasına yol açmıyor.

Nitekim kültürel bir kimliğin esneme, değişme dozu ne olur olursa, o kimlik, hem korunan bir aidiyet hem bir siyasi fayda ögesi olarak tanımlanıyor ve siyasi davranışları etkilemeye devam ediyor.

Yaşanan; yeni girdilerle kişinin kimlik alanı dışına çıkması değil, onunla arasında yeni bir ilişki kurması, o kimliğin bunlardan hareketle yoğurulması, yeniden formatlanmasıdır.

Kimlik grupları, örneğin dindar kimlik, Kürt kimliği, laik kimlik içinde yaşanan heterojenleşme bu durumun bir göstergesidir.

Kaldı ki, bu ayrışma sadece kimlikler içinde değil, kimlikler yelpazesinde de karşımıza çıkıyor. Örneğin muhafazakar ve modern uçlar, milliyetçi-demokrat gibi zıtlıklar arasında, bugün yeni hatlar oluşmakta, eski tipolojiler, toplumu ve tabakalarını anlamak için düne oranla daha az anlam taşımaktadır.

Türkiye’deki siyasi davranışları anlamak için, bu tür faktörlerin ve onlar etrafındaki değişimin esas alınmasında büyük fayda var.

Bu yapılmadığı takdirde kamuoyu araştırmalardan çıkan kimi sonuçlar (örneğin AK Parti’nin ve Erdoğan’ın siyasi gücü) kimileri için açıklanması zor paradokslar oluşturabiliyorlar.

Değişen toplum meselesiyle ilgili altını çizmek istediğim bir unsur daha var. O da, kültürel kimliğin milli kimliğe doğru kayması, bunun nedenleri ve sonuçlarıdır. Önümüzdeki yazıda değineceğim bu konuya…

Not. Bu yazının dili ve üslubu yine kimi okurların eleştirisine yol açacaktır. Ama bazen, kimi konularda, dar bir köşe içinde, elden başka bir şey gelmez. Kavramlar da sosyal bilimin matematiğidir. (02 Nisan 2022 karar.com)