DEDİKODU KÜLTÜRÜ

Ali Haydar HAKSAL - 12. 09. 2018 Çarşamba

DEDİKODU KÜLTÜRÜ

12. 09. 2018 Çarşamba

İçinde bulunduğumuz şu zamanda insanların bilgiye dayanmayan sadece dedikoduya dayanan bir yaşama kültürü geliştirdi. Bu, biraz da kimi çevrelerin işine geliyor. Okumayan, düşünmeyen, fikretmeyen bir kitle. Buna gençlik de dâhil. Zaten soru sorma ve sorgulama yeti ve yeteneğini yitirdiğinden kimse kimseye bir soru soramıyor. Merak edilecek hiçbir konu yok ve dertsizlik hayatın özünü oluşturuyor.

Ve işin en ilginç yanı ise dedikoduya dayalı vehim dalgalarının oluşturulması. Kitlelerin buna inandırılması. En uç merkezlerin ya da asla bilginin dışarı sızmaması gereken yer ve kişilerin gerçekmiş gibi bir takım vehme dayalı, paranoya oluşturucu söylentileri yaymaları.

Her açıdan güçlü bir iktidar var. Medyayı tam anlamıyla bloke etmiş, asla oradan kendilerini zorlayacak bir muhalefet de yok. Muhalefet yok edildi veya oldu. Buna rağmen bir mağdurluk ile yıllardır ülke insanı yanıltılıyor.

 

Üstelik dedikoduya, tekfire vardıracak kadar ileri giden iftiraların, yalan bilgilerin uçuştuğu bir dönemi yaşıyoruz.

Müslümanlar özlerini yitirdi. Yalan ve dedikodunun ne denli ağır bir günah olduğu bilincinden uzaklaştı. Haberin kaynağı nedir, nereden geliyor ona bile özen gösterilmiyor. Uluslar arası büyük güçlerin oluşturduğu dalgaya ne yazık ki Müslümanlar fazlasıyla uydu. Kendileri bir bilgi merkezi oluşturmadıkları gibi, üzerlerine boca edilenlerle düşünüyorlar ve bunun taşıyıcısı oluyorlar.

Bu çarkın insan üzerindeki tahribatıyla toparlanılması çok güç. Ne ki önde bulunanların da işlerine geliyor bu tutum. Sonuçları onları hiç de ilgilendirmiyor.

Sorumlular elbette bireye ait. Asıl sorumluluk toplumu ve kitleleri sürükledikleri yol ve süreç.

Müslümanların bu denli çürüyüşleri elbette ki üzücü. Aydınların ve toplumun önünde yer alanların düşünce çabaları, yol göstericilik ve öncülük. Bu değerler yitirildiği için merkezde oluşturulan dedikodu ve iftira merkezli yönlendirilmelerin insanları nereye sürüklediğidir. Bunların kurumsal merkezleri oluşturuldu ne yazık ki. Türkçe açısından üzücü olan, yabancı ve muğlâk kavramlarla ifade edelin kurumların kötülük, yalan, iftira, abartılı haber üretmeleri. Bunun adına da trol deniyor. Bu kötülük ve şer merkezleri hayatı yönlendiriyor. Onların bundan kendi lehlerine çıkar devşirmeleri.

 

Bu huy emperyal ahlâktan geliyor. İnsanlığı yanıltma ve yanlış yönlendirme adına yapılıyor. Daha doğrusu yalancı ve iftiracı bir topluma dönüştük. En kritik zamanlarda giderek de yoğunlaşıyor. Asıl dalgası ise hamaset ve köpürtme.

Hakikat çizgisinden uzaklaşıldıkça insanın değeri azalıyor ve zamanla yitiyor.

Müslüman´a düşen Peygamber ahlâklı olmak. En azından o ruhu taşımak için çabalamak.

Müslümanlar İslâmî öz ve ruhu çıkarları uğruna istedikleri gibi değiştirip dönüştürüyorlar. Dedikodu ve gıybet ile kardeşlerinin ya da insanların etini yediklerinin bilincinden de iyice uzaklaşıyorlar. Ruhları bunu nasıl kaldırıyor inanılması güç bir durum. Dünyevî çıkar bu kadar mı ağır basıyor?

Müslümanların temel ölçüleri var, bunun başında da güven geliyor. Güven yani emin olma. Efendimizin Mekkeli müşriklere bir hitabında ?Şu dağın ardında bir ordu var desem bana inanır mısınız? sorusuna karşılık verilen güven ve eminlik. Ne yazık ki, günümüz insanına gözlerinin önünde var olan bir nesneyi gösterseniz buna bile inanası gelemiyor. Çünkü güven duygusu yitmiş.Çıkar duygusu her şeyin üzerinde. Hakikati ve doğruları bile istedikleri gibi ters yüz edebiliyorlar. İşlerine geleni hayatlarına uyarlıyorlar. Görünümler Müslüman ama ruhları ve kalpleri değil.

Evet, Müslümanlara düşen tek şey Peygamberin yol göstericiliğindeki ahlâkı, ilkeyi yeniden kuşanmak. Ne pahasına olursa olsun sonuçları lehine bile olsa kaçınmak. Evet, çünkü Müslüman´ız ve yükümlülüklerimiz var.