Davutoğlu geldiği bütün makamları Erdoğan’a borçluysa…

Malum tezvirat: “Başbakan başdanışmanlığı, dışişleri bakanlığı ve başbakanlık makamlarına Erdoğan tarafından getirilen Davutoğlu Erdoğan’a borçlu; ama o, vefasızlığı ve ihaneti seçerek yeni bir parti kurdu.” Ahmet Davutoğlu’nun buna okkalı bir cevabı

Davutoğlu geldiği bütün makamları Erdoğan’a borçluysa…

 

 

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, bu ülkenin dertlerine nasıl deva olunabileceğine dair önemli şeyler söylüyor. Hürriyet ve adalet konusunda, ekonomi konusunda, uluslararası ilişkiler konusunda yapılan hataları bir bir sıralıyor ve bunların nasıl düzeltilebileceğini anlatıyor. Hem eleştirilerinin hem de önerilerinin kapı gibi dayanakları var. Üstelik, memleket işlerinin bugünkünden daha iyi yürüdüğü şüphe götürmeyen bir başbakanlık geçmişi var. Geçmişteki pratiği -Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın nüfuzunu aşamadığı yerler olduğu için tamamen değilse de büyük ölçüde- bugünkü teorisine referans teşkil ediyor. Başbakanlığı döneminde başlatıp da Erdoğan’ın engellemeleri yüzünden yarım bırakmak zorunda kaldığı bazı işler de (Kamu imkânlarını suiistimal etmeyi, akraba kayırmacılığını, torpili, usulsüzlüğü, yolsuzluğu, israfı önlemeye matuıf siyasi etik ve şeffaflık yasası, rantiyeciliği dizginleyip sanayileşmenin önünü açmaya matuf yeni imar yasası) milletten gerekli yetkiyi aldığında bu yetkiyi nasıl bir düzenin inşasında kullanacağına işaret ediyor.

 

Beğenmiyor musunuz Davutoğlu’nun yaptıklarını ve yapmayı taahhüt ettiklerini? Öyleyse buyurun, doğru dürüst kritiğini yapın bunların. Yapamıyor musunuz? E o zaman “Başbakan başdanışmanlığı, dışişleri bakanlığı ve başbakanlık makamlarına Erdoğan tarafından getirilen Davutoğlu Erdoğan’a borçlu; ama o, vefasızlığı ve ihaneti seçerek yeni bir parti kurdu” deyip geçecek, memleket meseleleri üzerine Davutoğlu ile esaslı bir tartışmaya girmekten fellik fellik kaçacaksınız tabii. O makamlar Erdoğan’ın babasının malıymış gibi. Ve Davutoğlu’nun ehliyet ve liyakati o makamlara getirilmesinde en ufak bir rol bile oynamamış gibi. Ve Davutoğlu o makamlara memleketin istifadesi için değil de şahsına bir jest olsun diye getirilmiş gibi. Ve AK Parti’nin kuruluşunda belirlenen ilkelere değil de -o ilkeleri çiğnemesine rağmen- Erdoğan’ın şahsına vefa esasmış gibi. Ve Davutoğlu AK Parti’de o ilkelerin ihyası için elinden geleni yapmamış ve bu yöndeki bütün çabaları boşa çıktığı için yeni bir siyasi kurmaya yönelmemiş gibi.

 

Hiç değilse bu dediğiniz şeyi tartışmaktan kaçınmayın!

 

Davutoğlu’nun evvelki gün Kanal 42 televizyonunda katıldığı bir programda size verdiği şu cevabın altından bir kalkın hele:

 

“Ben kendini uluslararası alanda ispat etmiş bir ilim adamı olmasaydım başdanışmanlığa çağrılmazdım. Başdanışmanlıkta başarılı olmamış olsaydım dışişleri bakanı yapılmazdım. Ki ben iki kere dışişleri bakanlığını reddettim; biliyor Sayın Erdoğan…

 

“Geldiğim yerleri önce insanları izzetli kılan, zelil kılan yegâne merci olan Allah’a borçluyum. Sonra benim boğazımdan tek bir lokma haram geçirmemiş ve geçirmemeyi bana öğretmiş olan babama, anama borçluyum. Duasıyla beni destekleyen babaanneme borçluyum, dedeme borçluyum, bütün bu geçmişlerime. Samimiyetle bugüne kadar benimle omuz omuza vermiş dostlarıma, eşime, aileme borçluyum. Bütün bunları kenara koysaydınız, Tayyip Erdoğan değil bütün dünya birleşse beni bir yere getiremezdi…

 

“Dışişleri bakanı olmak, başbakan olmak, bütün bunlar önemli; ama hiçbirisi milletin kalbindeki yerden önemli değil…

 

“Ülke ekonomisi en iyi durumdayken, terörle mücadelede bütün hendekler kapatılmışken, Sayın Cumhurbaşkanına etik kuruluyla vesairesiyle yeniden toparlanmaya başlayan bir AK Parti ve büyük bir meclis çoğunluğuyla Türkiye’yi yönetme kudreti bırakarak ayrıldım. Bana yapılan bir minnetse, yani bir teveccüh varsa, onun gereği olan her şeyi yapıp, herkesin peşinden koştuğu başbakanlık makamını da bir haftada bırakıp ayrıldım. Kimse bunun lafını etmesin. Eğer öyleyse, o zaman başka sorular gelir. Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı bir gençken İstanbul gençlik kolları başkanı yapan, sonra belediye başkan adayı yapan, belediye başkanı iken arkasında duran rahmetli Erbakan hocamıza yapılan nedir peki? O zaman şunu da demek lazım: Rahmetli Erbakan hocamız olmasaydı Tayyip Erdoğan olmayacaktı. Şu da denilebilir: Demirel müsteşar yapmasaydı Özal olmayacaktı. Şu da denilebilir: İnönü Menderes’i milletvekili yapmasaydı… O zaman herkes bir önceki döneme borçlu kılınır ve kimse şahsiyet sahibi değil gibi davranılır.

 

“Ben şahsiyetimi Konya’nın topraklarında kazandım. İlmimi gece gündüz çalışarak, bana bu aşkı veren babam sayesinde yaptım. Helal lokmamı anam sayesinde aldım. Borçlu olduğum yer bu topraklardır, bu ülkedir. Sayın Erdoğan’a da borcumu en iyi şartlarda bir iktidar bırakarak verdim.”

Nokta.

ANKARA EKSPRESİ