Tarih: 28.12.2017 14:43

Darbeciler ve devrimciler!

Facebook Twitter Linked-in

Bu ülkenin talihsizliklerinden biri de ?darbeciyle´ ?devrimcinin´ birbirine karıştırılmış olmasıdır. Bunda, 27 Mayıs Darbesi´nin uzun yıllar ?devrim´ diye anılmasının önemli bir payı olduğu söylenebilir fakat bu açıklama da yetersizdir; çünkü aydınların daha doğrusu kültürel hegemonyanın aydınlarının zihin dünyasında ?darbe´zaten ?devrim´ le özdeş bir harekettir yeter ki darbeler kendi ideolojik/politik hegemonyalarını iktidarda tutsun veya iktidar alanlarını teminat altına almak üzere yapılmış olsunlar.

??Darbeciye´ ?devrimci´ denilmesi bir siyasal gelenek haline gelmişse orada demokrasi karşıtı bir zihniyet, duruma hâkim olmuş demektir. Çünkü Türkiye´de ?devrimci´ diye bilinen öyle nitelenen gerçekte darbeciden başka bir şey olmayan adamların bariz vasfı ?demokrasiye düşman´ olmalarıdır. Türkiye´nin egemen aydın zümresinin dramı tam da burada başlar.?

DARBECİNİ SÖYLE?

Türkiye´de tek parti yönetiminin kurulmasıyla oluşan ?bürokratik tahakküm´ demokratikleşme tehdidiyle karşılaşınca, 27 Mayıs´tan sonra yerini darbeci militarist bir örgütlenmeye bırakmıştır. Açık söylemek gerekirse, darbeciliklerinin ?devrimcilik´ olduğunu söyleyerek gerçek kimliklerini saklamada uzun yıllar başarılı oldukları söylenebilir. Toplumsal değişim hızlanıp, toplum çoğulculaşmaya başladığında, militarist ideolojiye karşı sivil dinamikler harekete geçmeye başlamış, o zaman durumu değiştiren faktörler görünür hale gelmiştir.

?Ne zaman ki toplumsal farklılaşmalar su yüzüne çıkıp sınıflaşma, bireyleşme, orta sınıflaşma ve yeniden toplumsallıklar oluşturma diyebileceğimiz komüniter yapılar inşa ederek toplumsal alan güçlenmiş; o zaman anti-demokratik bir şekilde devlet üzerinde hegemonik ilişkiler kuran iktidar zümresinin ?devrimci´ kisvesi çözülmüş, gerçek kimliği yani ?darbeci´ yüzü ortaya çıkmıştır.?

TOPLUMSAL DEVRİM

Toplumsal alanda bu değişim yaşanırken, ekonominin dönüşüm geçirmesi, tarımsal ve zanaat üretimine dayalı ?kanaat ekonomisinden´, piyasa için üretim yapan sermaye mallarına ve emeğin ileri işbölümüne dayalı üretim yapısına geçilmesi, üstelik bunun küresel piyasalarla etkileşim içinde uygulanması aslında demokratikleşmenin diğer bir motivasyonu olarak tarih sahnesine çıkmıştır.

Tablo açıktır, bir tarafta sivil siyasetin kadrosu demokrasi talep ederken, diğer tarafta eski ?iktidar elitleri´, kaybetmeye başladıkları hegemonik alanlarını ?devrim´ gibi kavramların arkasına sığınarak talep etme arayışındadırlar. Hatırlamak gerekir ki 27 Mayıs cuntasının Cemal Madanoğlu´su da, 12 Mart Cuntası´nın Muhsin Batur´u da, 12 Eylül´ün Kenan Evren´i de, 28 Şubat´ın Batı Çalışma Grubu üyesi çetesi de, 27 Nisan bildirisini yayımlayan cunta da açıkça darbeciler zincirinin halkalarıdırlar. Onları daha başlangıçta yargılamayı başaracak bir ?siyasi kadro´ olabilseydi, kamuoyunda mahkûm edecek demokrat bir aydın hareketi olabilseydi arkasından gelen cuntaların etkisi kırılabilirdi.

?Bütün bu darbeci kadroların, darbe şartlarını hazırlamak için ?psikolojik harp teknikleri´ diye uygulamaya soktukları pratikleri, gençleri o zaman zaten cılız olan demokratikleşme sürecine karşı şiddet eylemlerine yönelten, onları kendi ülkesinin bankasını soymaktan, inşaat işçilerini ?sağcı´ diye katletmeye götüren şartlara iten provokasyonları görülmeden mesele anlaşılamaz. Bunları ?devrimcilik´ diye yaftalayıp o malum yayın organlarında siyasal algıya dönüştüren, sonra o çocukları idam edenler aslında aynı kadrolardır.?

Darbecilerin veya darbe yapmayı devrim zannedenlerin, ?sol´ hatta ?sosyalizm´ gibi, kendileriyle toplumsal hiçbir bağı olmayan, tamamen kapitalist sanayi toplumlarının sınıfsal mücadele süreçleriyle ilgili kavramsal çerçeveyi kullanarak durumlarını değiştirebileceklerini sanmaları nasıl bir iştir! Bugün Türkiye´nin yaşadığı ?demokratik devrim´ bütün bu kirli hesapların sonuna gelindiğini göstermez mi?




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —