Dağa kaçırılan Kürt çocuklarının hesabı

Ahmet Taşgetiren, “Dağa kaçırılan Kürt çocuklarının hesabı” başlıklı yazısında, silah bırakan PKK’dan , çocuklarını dağa kaçırdığı ailelerden özür dilemesi gerektiğini belirtiyor.

Dağa kaçırılan Kürt çocuklarının hesabı

Bugünlerde “PKK çocuklarını dağa kaçırdığı Kürtlerden özür dilemeli” cümlesini benden başka kuran var mı, bilmiyorum.

Belki de herkesin “çözüm - barış” sözcüklerine angaje olduğu bir zamanda pişmiş aşa soğuk su katmak ya da oyun bozanlık yapmak gibi algılanıyordur.

Bahçeli gibi birisi süreç başlatmış sana – bana ne oluyor, diyenler bile vardır.

Tunceli Valisi’nin göz yaşları da yadırganmıştır bu süreçte…

Böyle zamanlarda (yani çözüm süreci heyecanlarında) valilere, jandarma komutanlarına mesela yol kesmelere, mahkeme kurmalara müdahale etmeyin, diye örtülü talimat verildiğini biliyoruz. Sonra da “O valiler ve komutanlar FETÖ ile iltisaklıydı” izahına sığınılır. Acaba Tunceli’de o eylemin yapılmasına göz yumulması talimatı Ankara’nın neresinden gelmiştir?

Bu süreçlerde o işler olur.

Seçimlerde dokunanın yandığı DEM’in “kıymetli” hale geldiği günleri yaşıyoruz ne de olsa…

Öcalan da “terörist başı” olmaktan “Kurucu önder” irtifasına yükseltildi, hem de Bahçeli tarafından…

Bütün şu yazdıklarımın yadırganacağını biliyorum.

Meselâ bu sıralarda “Şehit aileleri adına” konuşmalar “endişe” ile izlenir.

CHP’nin Meclis’te kurulacak komisyona şehit aileleri temsilcilerini daveti de herhalde “işi zora koşma” olarak ele alınacaktır.

Diyarbakır anneleri” de biraz gündemden düşer böyle zamanlarda…

Onun için benim “PKK, çocuklarını kaçırdığı Kürt anne – babalardan özür dilemeli” sözüm de “majör gündem” diyorlar ona, “öncelikli gündem”e göre yadırgatıcıdır.

Fiilen “Kürt sözcülüğü” PKK’ya sunulmuştur. Çok açık. Sürecin gong vuruşunu başlatanlar bunu istiyorlar mıydı, sanmıyorum, ama işin o mecraya akacağı açık – seçik belliydi.

PKK “miadı dolmuş”, “mücadele enerjisi sona ermiş”, “tarihin dışına düşmüş”, “ayakkabı numaraları bile bilinen sınırlı sayıya inmiş” onun için de en tepesinden yani Öcalan’dan “Artık silâh bırakması gerektiği” ifade edilen bir örgüt ancak “Teslim oldum” diyebilirdi.

Kuyruğu dik tutmaya çalışıyor” dedim geçen yazılarımda. Sanki o iklimi bulmuş gibi görüyor kendisini, bizdeki dile – üslûba – tavra baktığında…

“Kürtler adına bir mücadele verdim, savaştım, örgüte katılanlar bu bilinçle katıldı, ölen olduysa kendi kurtuluş mücadelesi için öldü…”

Bu bir bakış. Bunu PKK ve “istisaklı siyasi alan” paylaşıyor olabilir.

Ama öyle bakmadı Türkiye olaya… “Terör” diye tanımladı.

Şimdi burada “Türkiye” ifadesini kullandığımda, birileri bunu “Türkler öyle baktı” diye okuyabilir. Oysa Kürtlerin önemli bir kısmı da “Kürt sorunu”nun varlığına inanıyor olsa dahi, PKK’yı “terör örgütü” olarak niteledi, bölgede bizatihi Kürtler üzerinde terör estirdiğini gördü, “Kürt sorununun terörle buluşması”na razı olmadı. Onun için çocuğunun dağa çıkmasına razı olmadı, çocuklarının kaçırılmasına en azından “kandırılma”, daha ötede “zorla dağa kaçırma” olarak baktı.

35 yıl içinde PKK’nın dağa kız – erkek 20 bin çocuk kaçırdığı tespit edildi.

Dağa kaçırılan kişilerin ömrünün en çok 5.8 ilâ 7.2 yıl arasında değiştiği yine raporlara geçti.

Diyarbakırlı anneler” dağa kaçırılan çocukların sembolü idi.

Diyorum ki PKK bunun bir özeleştirisini yapmadı. Bütün bu çocuklar “PKK misyonu” için kurban edildi.

Daha önce yazdım PKK kendini feshettiğinde Diyarbakır’da halay çeken Sezgin Tanrıkulu “Biz Diyarbakır Barosu olarak daha 2002’de Kürt sorunu için silâhlı mücadelenin yanlış olduğunu ifade etmiştik” dedi. Üzerinden kaç yıl geçti, 23 yıl.

Öcalan 2013 Nevruzunda “Silâhlı mücadelenin işlevini yitirdiği”ni ilân etti. Aradan 12 yıl geçti. PKK varlığını sürdürdü. Kaç kişi öldü bu arada?

PKK silâhlı bir örgüt.

Başka örgütlenmeler var bir misyon etrafında… İnsanlar katılıyor, aradan 10 yıllar geçtikten sonra “Liderlik enerjisi” bitiyor ve bağlıların ödediği bedeller heba olup gidiyor.

PKK’nın 70’lik liderlik kadrosuna “Kaç canı heba ettiniz?” diye soran yok ne yazık ki… Onlar için dağda bir mahkeme kurulsa da “özeleştiri istense…”

Diyorum ki çocuklarını kaçırdığınız Kürt anne – babalara bir özür borcunuz bile yok mu?

Barışı lutfetmiyor PKK! Tükendi, bitişinin selâmlanması oyununu kuruyor.

Sadece PKK ile mücadelede şehit düşen gençlerin hesabı var zannediliyor, ben de onunla birlikte PKK’nın, Asker’in önüne, ön cepheye sürdüğü Kürt çocuklarının da hesabı var. Onları PKK’nın gasbından korumak da devletin göreviydi çünkü.