Tarih: 31.03.2023 16:22

Cevat Öneş: “Kürt meselesinde, tarafların siyasal taleplerinin müzakere edilmesi kaçınılamayacak gerçekliğimizdir”

Facebook Twitter Linked-in

Emekli MİT müsteşar yardımcısı, yazar Cevat Öneş, özellikle son yıllarda medyaya verdiği röportajlarda HDP’nin de içinde yer aldığı bir demokrasi ittifakının Türkiye’nin demokratikleşmesi için hayati öneme sahip olduğunu sık sık vurguladı. Öneş, bugünkü tabloyu da şöyle yorumluyor: “Millet İttifakı’nın belgelerinde, Kürt meselesine çözümle ilgili somut atıflara yer verilmemesine rağmen, ittifak içinde; demokrasi, parlamento içerisinde çözüm, şiddet kullanımının reddi, toplumsal uzlaşı, milli egemenlik, ülke bütünlüğünün korunması konularında oluşan geniş mutabakat, çözümler için ışık veriyor.”

Uzun yıllardır Türkiye’de demokratikleşmenin, HDP’nin de içinde yer aldığı bir Demokrasi İttifakı ile mümkün olabileceğini vurguluyorsunuz. Seçimlere iki aydan daha az bir süre kala oluşan ittifaklar tablosunu bu açıdan nasıl değerlendiriyorsunuz?

Demokrasi ve ittifaklar meselesi; insanlık tarihinde özgürlük, demokratikleşme, insan hakları, eşitlik, hak-hukuk gibi evrensel değerlere sahip olabilme mücadelelerinin temel unsurları olma özelliğini ve öncelikli önemini koruyor.

Devlet-toplum-insan ilişkilerinde, yaşam hakkının sağlanması-korunması meselesinde, siyaset-toplum-insan ilişkilerinin ortaya çıkardığı sorunlarda tarihsel gelişmeler, ‘insani demokrasi’ için ittifaklar konusunun hayati önemi haiz olduğunu gösteriyor.

Siyasetin, küresel-bölgesel-ulusal pratikleri içerisinde, ‘insani demokrasi’yi inşa edebilme mücadeleleri öncelikli önemini korurken, örgütlü toplum, ittifaklar arası dayanışmanın vazgeçilmezliği meselesi, günümüz dünyasında ve geleceğimiz için de temel mesele olarak değere sahiptir.

Türkiye’nin kurtuluş mücadelesi ve Cumhuriyet, karanlık bir çağı kapatarak, aydınlanma-çağdaşlaşma yürüyüşünü başlattı. Verilen antiemperyalist mücadele, tarihsel gelişimde yeni bir ulus-devlet modelini ortaya çıkardı. Vizyon olarak hedef gösterilen muasır medeniyeti yakalama/üzerine çıkma talebi, sürekliliğe sahip bir demokratikleşme ihtiyacının gerçekliğine de işaret ediyor.

Türklerin, Kürtlerin ve tüm Anadolu renklerinin kurucu unsur oldukları yeni yaşamda, günümüze kadar demokrasi karşıtı, toplum-insan karşıtı örülen duvarlar, ‘eksik demokrasi’ süreçlerinde, insanını ezen, yoksullaştıran, acılar çektiren bir yapıyı, aynı zamanda Kürt Sorunu gibi çözümsüzlüğü çok ağır sonuçlar üreten/üretebilecek bir temel meseleyi ortaya çıkardı.

14 Mayıs seçimleri; ülkemizin siyasal, ekonomik, sosyal, kültürel, stratejik, psikolojik her alanında, ‘beka’ diyebileceğimiz seviyede, çok ağır şartların oluştuğu bir ortamda yapılacaktır. 20 yılı dolduran Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarı döneminde, özellikle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile kronikleşen sorunların çözümleri için yeni bir umut kapısının açılabilmesi ihtiyacı gibi bir gerçeklikle karşı karşıyayız.

‘Eksik demokrasi’mizi ‘insani demokrasi’ye dönüştürebilmek için tüm demokratların ittifaklar içinde bütünleşebilmesi ve dayanışma-işbirliği şartlarını gerçekleştirebilmeleri, tarihi bir sorumluluğu da ilgili aktörlerin omuzlarına yüklemiştir.

Millet İttifakı; yapılan eleştirilere rağmen, Türkiye siyasal tarihinde, yeni bir süreci başlatması yönüyle çok değerlidir. Demokrasi, müzakere, uzlaşma kültürünün geliştirilebilmesi bakımından da önemlidir. Demokratik süreçlere geçişte, geniş-geleneksel toplumsal damarlara hitap edebilmesi yönüyle dikkati çeken bir denemedir. İttifak içi bütünlük ve uyum ile diğer demokratik ittifaklarla, ön yargılardan uzaklaşılarak sağlanabilecek dayanışmanın sonuçları, yeniden kuruluşun yaratıcısı olabilecek mahiyettedir.

Emek ve Özgürlük İttifakı ile Sosyalist Güç Birliği İttifakı da 14 Mayıs seçimleri ve yarınların Türkiye’si için tarihi rollerin üstlenilebileceği bir yapılanmanın adımlarını atmaktadırlar. Yeni parlamentoda oluşturabilecekleri bir demokratik muhalefetle, Türkiye demokrasisinin ve yeni demokratik sistemin güvencesi olabilme şansına da sahiptirler.

Otoriterleşme sürecine giren, rant ekonomisini kalıcılaştırarak, halkı yoksullaştıran ve çağdışı radikal unsurlarla, sistemine devamlılık kazandırabilme arayışında olan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine karşı, ittifaklar arası işbirliği-dayanışma ile mücadele edilmesi, alternatifsiz sonuç alıcı yöntemlerdendir.

Millet İttifakı’nın olası iktidarında, Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı olması ve TBMM’de de çoğunluğun sağlanması durumunda, Kürt meselesinin çözümü bağlamında umutlu olmalı mıyız? Bunu şu kaygıyla soruyorum: Millet İttifakı’nın üstünde uzlaşmaya varılmış yazılı belgelerinde, Kürt meselesinin çözümüne dair herhangi bir ibareye rastlanmıyor.

Millet İttifakı ile diğer demokratik ittifakların hayata geçmesinde, toplumsal direnç ve yaratabildiği demokratik talep, temel meselelerimizin yanı sıra, Kürt meselesinin çözümü için de umut veriyor.

Demokratikleşme sürecine devamlılık kazandırılabilmesi, Demokratik Cumhuriyet’in kurumsal yapısının derinliği, devlet-toplum, devlet-siyaset, siyaset-toplum-insan ilişkilerinde, insan-hak-eşitlik odaklı zihniyetin kazandırabileceği şartlar, kaotik meselelerin dahi çok kolaylıkla çözülebileceğini gösteriyor.

Siyasette ilkeli olma, siyasi etik-ahlak, siyasetin dili meselelerinin çözülebildiği oranda, çözüm şartları da kendiliğinden olgunlaşacaktır.

Demokrasi zihniyetinin kurumsallık kazanması ve sürekliliği ile sonuç alınabileceği gerçeğini de tarih bize örnekleriyle gösteriyor.

Kürt meselesinde, tarafların siyasal taleplerinin; tarihsel gelişmeler, emperyalizm, bölgesel gelişmeler, Cumhuriyet’in kurtuluş-kuruluş vizyonu, stratejik konum-coğrafya, psikososyal yapı, konjonktür, ekonomik-siyasi gibi faktörlerin bütünlüğü içerisinde değerlendirilerek, müzakere edilmesi, kaçınılamayacak gerçekliğimizdir.

Millet İttifakı’nın belgelerinde, Kürt meselesine çözümle ilgili somut atıflara yer verilmemesine rağmen, ittifak içinde; demokrasi, parlamento içerisinde çözüm, şiddet kullanımının reddi, toplumsal uzlaşı, milli egemenlik, ülke bütünlüğünün korunması konularında oluşan geniş mutabakat, çözümler için ışık veriyor.

Türkiye’nin potansiyelinin yarattığı dinamik güçler, nitelikli laik sosyal demokratikleşme süreçlerine devamlılık kazandırılabilmesi durumunda, çözümlere beklenenden daha çabuk ulaşılabileceğini gösteriyor.

Bodrum Gündem’de 10 Mart’ta yayınlanan son yazınızda, 4-5 Mart tarihlerinde Bursa’da yapılan Bursaspor-Amedspor maçında yaşanan olaylara dikkat çekiyorsunuz. Bu tür olası provokatif eylemlere karşı, demokratikleşmeden yana olan siyasi partilere ve sivil toplum örgütlerine ne önerirsiniz?

Bursaspor-Amedspor maçında yaşanan olaylar, verilen görüntü, Türkiye’nin geçmiş karanlık sayfalarının hatırlatılması ve yeniden yaşatılabileceğinin işareti olması yönüyle önem ve hassasiyet kazanmıştır.

Kitlesel enerjinin olduğu bir ortamda, negatif tepkilere verilen siyasi destekler de anlaşılabilir değildir. Karanlık ilişkilerin temsilcisi olan ‘Yeşil’ ve ‘beyaz Reno’ pankartlarıyla bütünleşen fotoğraf, bir korku iklimi yaratabilme gayretleriyle de bağlantılı olabilme iddia-ihtimal ve endişelerini artırmıştır. Türkiye’miz ve Bursa, böylesi çirkin-kötücül görüntü verilmesini hak etmiyor. Mahalli yönetimin ve güvenlik güçlerinin, böylesi bir gelişmeye imkân verebilmesi, düşündürücü bir olaydır. Şüphesiz çok tehlikeli provokatif bir gelişmedir.

Tüm demokratların, vatandaş olabilme sorumluluğunu taşıyan herkesin, siyasi partilerin, sivil toplum örgütlerinin, benzer gelişmeler karşısında duyarlı olmaları ve demokratik tepkilerini göstermeleri gerekir.

Yine son yazınızda, seçim güvenliği sorununa dikkat çekiyorsunuz. 2015’e kadar Türkiye’de seçimlerin meşruiyetiyle ilgili ciddi sorunlar yaşanmadığı, ancak 2015’ten sonra yapılan seçimlerde, meşruiyet tartışmalarının ve soru işaretlerinin arttığını vurguluyorsunuz. Yazınızda da belirttiğiniz gibi, seçim güvenliği sadece siyasi partilerin değil, demokrasiden yana olan tüm yurttaşların sahip çıkması gereken bir sorun. Bu bağlamda demokratikleşmeden yana olan kamuoyuna ne tür önerileriniz var?

‘Eksik demokrasi’ ile yönetilen ülkelerde, seçim güvenliği meselesi sonuçları etkileyen, toplumsal yaşamı-gelişmeleri önleyen, ciddi problemler yaratıyor. Otoriterleşen yönetimlerin ve oportünist liderlerin şekillendirdiği yapılarda, parti-devlet pratikleri, yozlaştırılan vasatlar ve ilişkiler ağı, yargı güvencesinin-bağımsızlığının ortadan kalkışı, rant ekonomisinin kurduğu baskı ile yaygın algı yaratma mekanizması, toplumu şekillendiren, yönlendirebilen sonuçlar da yaratabilmektedir.

2010 Referandumu ile yargıda bağımsızlığı ve tarafsızlığı örseleyen adımlar, 2017 seçimleri-2018 Referandumu-2019 mahalli seçimlerinde karşılaşılan hukuk dışı sonuçlar, kaygıları derinleştirdi.

Seçimlerde eşitlik şartlarının açık ihlallerinin yaratmakta olduğu meşruiyet kaygılarına karşı, demokratik muhalefetin dayanışma-işbirliği içerisinde, birlikte hareket edebilme şartlarını yaratabilmesi hayati önemi haizdir.

Tüm demokratlar için oy kullanma ve sandıkların güvenliğinin sağlanması da ihmal edilmemesi gereken, öncelikli vatandaş sorumluluklarındandır.

Seçim güvenliği konusuyla ilgili olarak son yıllarda pek çok ülkede, bazı uluslararası kuruluşların, seçimlere müdahale ettikleriyle ilgili haber ve yorumlar okuyoruz. Bunun en çarpıcı örneği ise 2016’da Donald Trump’ın başkan seçildiği ABD seçimleriyle ilgili tartışmalar. Siz bu uluslararası müdahalelerin gerçekten olduğunu düşünüyor musunuz? 14 Mayıs seçimleriyle ilgili olarak da böyle bir risk var mı?

Seçimleri ve toplumları etkileyebilecek teknolojik şartlar gelişme kaydediyor. Bilişim ağlarının etkileme gücü, siber saldırılar için geniş imkânlar oluşturuyor. Küresel güçlerin çıkar çatışmalarının sürekliliği içerisinde, devlet bağlantılı organize yapıların da etkileme-yönlendirme faaliyetlerinde bulunduklarına dair, bazı somut verilere medya kanallarıyla ulaşılabiliyor. 2016 ABD seçimlerinde, Bolsonaro Brezilya’sında, başka birçok ülkede, somut örnekler tartışma konusu oluyor.

14 Mayıs seçimlerinde de siyasi, ekonomik bazı destekleme-etkileme çalışmaları dışında, siber müdahaleler ve yönlendirici algı çalışmaları yapılabileceğine ilişkin iddialara rastlanıyor.

Demokrasi güçleri dayanışması, vatandaşlık sorumluluğuyla oy kullanılmasında kararlılık ve sandıklara sahip çıkılması, tüm engelleri aşabilecek değerdedir. Bu konuda somut ve daha ayrıntılı cevaplar, ancak yetkili uzmanlar tarafından verilebilir.

Cumhur İttifakı’nın seçimlerin zaferle çıkması halinde, Türkiye’de yaşanabilecek gelişmelerle ilgili olarak öngörüleriniz nelerdir?

Bu cevaplamaktan kaçındığım bir soru. Türkiye toplumunun çoğunluğunun, bir değişim dalgası üretmekte olduğu görülebiliyor. Laik Cumhuriyet, demokrasi değerlerinden uzaklaştırılan Türkiye’mizde yozlaştırılan yönetim ve kurumsal yapıların yaratmakta olduğu ekonomik çöküntü, toplumsal hak arama mücadelelerini de yükseltmektedir. Cumhur İttifakı, yenilenen ortaklık yapılarıyla, muhtemel gelişmelere de ayna tutar mahiyettedir.

Son soruyu tersten soracak olursak, Millet İttifakı’nın seçimlerin zaferle çıkması halinde, Cumhur İttifakı’na bağlı kesimlerin, bir iç karışıklık çıkarması ihtimali var mı?

Toplumu ve demokratik güçleri kontrol altında tutabilmek için, baskı ve korku iklimi yaratılmak istendiğine dair çeşitli iddialar ortaya atılıyor. Çok sayıda siyaset, medya, akademi, sanat, sivil toplum dünyasından şahıslara yapılan saldırılar, hukuksuz yargılamalar, maddi-psikolojik baskılar, hak ve özgürlük talepleri karşısında gösterilen duyarsızlıklar, bütünlük içinde değerlendirildiğinde, mevcut anayasal hatta ‘kanun devleti’nden dahi uzaklaşılmakta olduğunu söyleyebiliriz.

Demokrasi güçlerinin asgari müştereklerde de olsa işbirliği-dayanışması, toplumsal demokratik değişim dalgasının yükselişi karşısında, iç karışıklık çıkarabilme arayışlarından sonuç alamayacaklarını ifade etmek yanıltıcı olmayacaktır. Ancak rehavete kapılmadan, demokratik kararlılık, direnme gücünü geliştirerek, sandıklara ve demokrasiye sahip çıkılması, öncelikli hayati görevlerimizdendir.

 

Kaynak: Farklı Bakış




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —