Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Cehennemin Eşiğinde: Modernliğin Çöküşü ve Ruhun Geri Dönüşü

Ersin Tek, hertaraf.com’da “Cehennemin Eşiğinde: Modernliğin Çöküşü ve Ruhun Geri Dönüşü” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yazıyı aşağıya alıntılıyoruz.

Cehennemin Eşiğinde: Modernliğin Çöküşü ve Ruhun Geri Dönüşü

Uyanıyoruz. Ama uyandığımız yer, bildiğimiz dünya değil. Ne geçmişe dönebiliyoruz ne de geleceğe ilerleyebiliyoruz. Modern bilinç, tıpkı Dante’nin bir sabah kendini karanlık bir ormanda bulması gibi, neyle yüzleştiğini bile bilmeden bir belirsizliğin içinde gözlerini açıyor. Çünkü yükselmek için önce alçalmak, arınmak içinse önce kirle tanışmak gerekiyor. İnsan, kendi cehennemine inmeden kurtuluşa eremez.

Dante için cehennem, yalnızca günahların cezasının çekildiği bir yer değil; aynı zamanda insanın kendi benliğiyle yüzleştiği çıplak bir bilinç alanıdır. Bugün bizler de, teknolojik sarhoşlukla uyutulmuş bir uygarlığın içinde, büyük bir çözülmenin tam ortasındayız. Bu çözülmenin yalnızca dışsal değil, aynı zamanda içsel bir yıkım olduğunu fark etmeye başlıyoruz.

Bugünün dünyasında toplumsal patolojiler adeta haritalandırılabilir hâle geldi: Değerlerin erimesi, dilin bozulması, hakikatin bir metaya dönüşmesi, bireysel çıkarın kutsanması ve kolektif sorumluluğun kaybı... Ekonomik krizler, ekolojik felaketler, toplumsal kopuşlar, medya manipülasyonları ve insanın insanla bağ kuramaması… Bunlar, çağımızın yeni “cehennem halkaları”dır.

Ancak asıl mesele, yalnızca bu bozulmaları tespit etmek değildir. Asıl soru şudur: Bu cehennem manzarasından bir dönüş, bir tövbe, bir içsel yön değişimi mümkün müdür?

Modernlik, aklın özerkliğini savunarak doğaya ve Tanrı’ya karşı insana ait bir alan açmak istedi. Fakat bu özgürleşme süreci, zamanla kendi kendini hapsetmeye dönüştü. İnsanlık göğe bakarken yeryüzünü ihmal etti. Şimdi ise yalnızca toprağa saplanmış gözlerle, göğü tümden unutmuş halde yaşamaya çalışıyor. Bilimsel ilerleme, teknik başarılar ve ekonomik büyüme insanı mutlu kılamadı. Çünkü mesele yalnızca dışsal refah değil, içsel yönelimdir. İnsan, hayatının anlamını teknikle değil, hakikatle kurabilir.

Bugünün sorunu bir “teknik çözüm” meselesi değil. Füzyon enerjisi geliştirildiğinde de ruhun boşluğu dolmayacak. Yeni ilaçlar hastalıkları yenebilir ama manevî açlığı doyurmaz. Asıl ihtiyaç duyduğumuz şey, maddeyi değil anlamı onarmaktır. Modernlik sonrası dünyada, sorunlar artık sadece çözüm beklemiyor; anlam talep ediyor.

Yine de umut, yıkımın içinde değil, yıkımın farkındalığında gizlidir. Bugün dünyanın dört bir yanında genç insanlar, başka türlü yaşamanın mümkün olduğuna dair sezgisel bir uyanış içindeler. Tüketime mesafeli, sade ve anlamlı bir yaşamın izini sürüyorlar. Yeni hayat biçimleri deneniyor, gönüllü sadelik hareketleri yayılıyor, “başarı” kavramı yeniden tanımlanıyor. Tüm bunlar, insanlığın tekrar yukarı bakmaya başladığının işaretleri olabilir.

Mesela Japon kültüründe sadelik, sadece estetik bir tercih değil, aynı zamanda bir yaşam felsefesidir. Bu anlayış; doğayla uyum, içsel denge, farkındalık ve geçiciliğin kabullenilmesi gibi derin felsefi temellere dayanır. Bu sadelik felsefesi, çağımızın hız ve gösteriş dolu yaşamına güçlü bir alternatif sunabilir. “Az olan çoktur” ilkesiyle, sadece çevremizi değil, iç dünyamızı da sadeleştirmeye ve ruhu geri dönüşe davet eder. Bu felsefe, güzelliği kusursuzlukta değil; doğallıkta, boşlukta ve geçicilikte arar.

Elbette bu dönüş kolay olmayacak. Çünkü insanlık çözümü dışarıda değil, içeride aramalı. Bu da bireysel ve toplumsal bir sorumluluk çağrısını beraberinde getiriyor. Asıl kriz, ekonomik değil; etik. Asıl felaket, çevresel değil; varoluşsal. Asıl ihtiyaç, bilgi değil; bilgelik.

Artık sorulması gereken soru şudur: Modernliğin inşa ettiği bu cehennemden çıkmak için gereken cesareti ve hayal gücünü gösterebilecek miyiz?

“Evet” demek saf bir iyimserlik olabilir, “hayır” ise yıkıcı bir karamsarlık. Belki de en gerçekçi yanıt şu: Gelecek, bizim ahlaki gayretimiz kadar mümkün. Yapılması gereken açıktır: Yıkımın hakikatine gözümüzü kapatmadan, insanı yeniden anlamın merkezine yerleştiren bir dönüşümü başlatmak.

Bu, yalnızca bir düşünsel çağrı değil; var kalmanın kendisidir.

 

Kaynak: hertaraf.com



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER