Cumhurbaşkanlığında üçüncü dönemini sürdürmekte olan Tayyip Erdoğan’ın, yeniden adaylığı ile ilgili her açıklaması, seçime dolu dolu üç yıl varken, doğal olarak zihinleri karıştırıyor.
Fazla uzak olmayan bir geçmişte, İbrahim Tatlıses’in “Önümüzdeki dönem cumhurbaşkanlığına var mısınız?” sorusuna, Cumhurbaşkanı Erdoğan “Sen varsan, ben varım” cevabını vermişti.
Cevap “Adayım” anlamında yorumlandı.
Önceki gün ise, bir yurtdışı ziyareti dönüşü, uçakta bulunanlara, yeni anayasa arayışından söz ederken, “Yeni anayasayı kendim için de değil, ülkemiz için istiyorum; tekrar aday olma derdim yok; yeni anayasa yatırımcının da beklentisi” dedi Cumhurbaşkanı Erdoğan…
Bu da, çok kesin olmasa da, “Aday değilim” anlamında değerlendirildi.
Hangisi acaba?
Soru üzerinde düşünürken, birbiriyle çeliştiği yolunda yorumlara yol açan bu cevapların, 23 yıldır ülke yönetiminde bulunan, yılların ve geceli-gündüzlü yoğun çalışmaların yorgunluğu her geçen gün biraz daha belirgin hale gelen bir siyasetçinin o andaki ruh halini yansıttıkları kanaatine vardım.
Yalnız bu da değil, konuyu sisli bir alanda tartıştırmanın, yazının sonuna sakladığım başka bir yararı daha bulunuyor.
Günümüzün özel şartları, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı, yeniden adaylık konusunda bir öyle bir böyle tavır almaya sevk ediyor olabilir.
İktidarı boyunca zorluklarla çok karşılaştı Erdoğan; ancak onların üstesinden gelmeyi bildi, ama bu defa durum farklı.
Cumhurbaşkanı olana kadar, parti kuruluşunda sorumluluğu paylaştığı zengin bir kadro vardı ve o kadro zorlukları kolaylaştırmayı biliyordu.
AK Parti’nin kuruluşundaki zengin kadronun yerine gelenler, özellikle sistem değişikliği sonrasında artan muazzam yetkileriyle yükü bayağı ağırlaşan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın işini daha da zorlaştırıyorlar.
Partide ve hükümette işlerini kolaylaştırmakla görevli olanların hatalarını düzeltmek de, AK Parti genel başkanı da olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a düşüyor.
Kulislere yansıyanlar doğruysa, son MKYK toplantısı, Erdoğan’ın partide görevli mevkilerde bulunanları hizaya sokma çabasına sahne olmuş…
Rahatı bozan unsurlar arasında, iktidar ortağı MHP’den gelen sürprizleri de saymak gerekiyor.
Her ne kadar, DEM Parti ile yakınlaşma Meclis’te cepheyi genişleterek anayasa değişikliğine varacak yolu açma fırsatı verse de, Devlet Bahçeli’nin geçen Ekim ayında başlattığı ‘süreç’ içerisinde siyasi tehlikeler de barındırıyor.
Erdoğan kendisinin başlatmadığı, danışılarak kotarılmamış, sonu belirsiz girişimlerden hoşlanmaz.
Sürecin başından beri sergilediği tedirginlik bu durumla ilgili.
Bu kadarla kalsa neyse, bir de muhalefetin yeni görüntüsü var.
Partinin kuruluşundan başlayarak bugüne kadar geçen 23 yılda hiç karşılaşmadığı türden bir muhalefete muhatap bugün Erdoğan ve bu da iktidarını zorladığı gibi, bir sonraki seçimi de öngörülemeyecek hale getiriyor.
Ekrem İmamoğlu ve Özgür Özel ikilisi, CHP’nin sadık seçmen kitlesini sokaklara dökebilmeleri yetmezmiş gibi, bir de gençleri hareketli tutarak Erdoğan’ın rahatını kaçırıyor.
Her kritik ortamda ölü toprağı serpilmiş görüntüsü ile iktidarın istediğinden farklı davranmayan CHP’ye, uzun yıllardır hiç görülmemiş bir heyecan geldi.
Mesaisinin yarısını yakın-uzak ülkelerle ilişkide geçiren ve bu sebeple dünya siyasetinin ülkemize yansımasının önemini herkesten daha iyi bilen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, global platformlarda Türkiye’nin tartışılır duruma gelmesine sebep olan ‘kayyım’ uygulamaları ile Ekrem İmamoğlu üzerinden İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik operasyonların iktidarına ağır bir maliyet yüklediğini görmemesi mümkün mü?
Elbette o faturanın ağırlığının farkında Erdoğan; ancak, ‘kayyım’ ve operasyon uygulamalarına, yalnızca muhtemel rakipleri zora sokmak için değil, aynı zamanda içte ve dışta karşı karşıya kalınan sorunlar yerine onların tartışılmasını sağlamak için de ihtiyacı var.
İmamoğlu’na operasyon ve kayyım konuları, içeride ekonomik sıkıntıları, dışarıda da yakın coğrafyamızda meydana gelen ve bazısı doğrudan ülkemizi olumsuz etkileyebilecek gelişmeleri tartışma gündeminde arka sıralara itiyor.
Adaylık konusu da, bu amaçla, yani daha temel konuları tartışma gündeminin arka sıralarına göndermeye yarayacağından, bir “Evet” bir “Hayır” anlamına çekilebilecek cevaplarla sisli alanda tutuluyor olabilir.
İşe yarıyor mu?
Baksanıza, kaç gündür, eli kalem tutan herkes adaylık ve anayasa değişikliği konusunu yazıyor, ağzı olan herkes aynı konuları tartışıyor.
Galiba işe yarıyor…