Büyük Çerkes sürgünü 155'nci yılında

21 Mayıs dünyanın farklı ülkelerine ve kentlerine yayılmış olan Çerkesler için unutulmaz bir gündür. Yaklaşık 1milyon 500 bin insan öz vatanını terk etti

Büyük Çerkes sürgünü 155

Çerkesler, 155 yıl önce 21 Mayıs 1864’te Rusya tarafından büyük sürgünle soykırıma maruz bırakıldı. Bu nedenle 21 Mayıs dünyanın farklı ülkelerine ve kentlerine yayılmış olan Çerkesler için unutulmaz bir gündür. Yaklaşık 1milyon 500 bin insan öz vatanını terk etti. 500 bin civarında insan da sürgün yolculuğunda ve ilk yerleştikleri bölgelerde hayatını kaybetti. Sadece Trabzon’da 53 bin insanın hayatını kaybettiği tahmin ediliyor. 

Ruslar Karadeniz kıyısında bulunan Kafkas halklarının topraklarının tamamını 1860'lı yıllarda ele geçirmişlerdi. Elde edemedikleri tek bölge ise Adıgey ya da diger ismiyle Çerkes bölgesiydi. Karadeniz kıyısından hem Osmanlıya hem de Batıya açılan Çerkes bölgesi, Rus egemenlik alanı içinde bağımsız bir bölge şeklinde varlığını devam ettirmekteydi.

      
STRATEJİK BÖLGE ÇERKESYA

1856 Kırım savaşı Rusya açısından Çerkeslerin yaşadığı coğrafyanın ne kadar stratejik bir bölge olduğunu ortaya çıkarmıştı. Osmanlı, İngiliz, Fransız ittifakına karşı, tarihinin en büyük mağlubiyetlerinden birini alan Rusya, savaş sırasında Çerkeslerin yaşadığı bölgeye Rus askerlerini gönderememişti. Bölgede Çerkesler başta olmak üzere diğer halkların mevcudiyeti Rus yayılmacılığının önündeki en önemli engel olarak gözükmekteydi. Rusya savaş sonrasında bölgede tam egemenlik sağlamak için başta Çerkes halkı olmak üzere diğer Kafkas halklarını kontrol altına almak ya da bölgeden tamamen uzaklaştırmak için planlama yapmaya başladılar. 

HALİFENİIN ÜLKESİNE SÜRGÜN KARARI

Bölgede kesin hakimiyet sağlamak isteyen Rusya’da bölgeye yönelik iki farklı görüş mevcuttu: Çerkeslerin dostluğunu kazanarak sorunu zaman içerisinde barışçı bir şekilde çözmek ya da bölgede yaşayan Çerkesleri topraklarından sürgün etmek. Sürgün tezi ilk kez 1857 yılında Rus Kafkasya Ordusu Kurmay Başkanı General Milyutin tarafından ortaya atıldı. Milyutin bölgede yaşayan Adıgelerin ( Çerkesler )  bir kısmının kuzeye sürülmesini teklif etti. Ancak böyle bir sürgün faaliyeti Rusya içerisindeki Müslümanların tepkisine neden olabilirdi ve yeni sorunlara yol açabilirdi. Bu sebeplerle sürgün teklifi kabul görmedi. 

Gündeme gelen ancak kabul görmeyen sürgün teklifi çok geçmeden farklı bir şekil aldı. Kafkasya Ordusu Komutanı General Prens Baryatinski, Milyutin'in raporunda esaslı bir değişiklik yaptı ve yeni bir  teklif getirdi. Bölgede yaşayan Çerkesler kuzeye değil de güneye yani Osmanlı topraklarına sürgün edilecekti. Halifenin ülkesine göç ettirilecek Müslüman Çerkeslerden dolayı da Rusya içerisinde herhangi bir sıkıntı oluşmayacaktı. Çerkeslerin sürgün edilme planı Rus Çarının da uygun görmesiyle 1860 yılından itibaren Rus devlet politikası haline geldi. 

SON MÜCADELE

Çerkesler Rusların politikasını kavramakta gecikmediler. Hatta Rus Çarı ile görüşerek kendi şartlarını sundular ve müzakereye açık olduklarını ifade ettiler. Ancak Ruslar kesin kararını vermişti. Yüz binlerce kişilik ordular ile bölge kuşatma altına alındı. Bölgede yaşayan Çerkesler zorla yerlerinden yurtların edildi, köyleri ateşe veridi, on binlerce insan öldürüldü. 21 Mayıs 1864 tarihinde Ruslar bölgede denetimi tam anlamıyla sağladı. Yüzlerce yıllık mücadele bu tarihte mağlubiyetle sona erdi. Çarın Kafkasya’da görevlendirdiği kardeşi Grandük Mişel, Ağustos ayında Batı Kafkasya halklarına şöyle bir bildiri yayınlıyordu: ''Bir ay zarfında Kafkasya terk edilmediği takdirde, bütün nüfus savaş esiri olarak Rusya'nın muhtelif mıntıkalarına sürülecektir.’ Böylece Çerkeslerin Büyük Felaketi başladı. 

YÜZBİNLERCE İNSAN HAYATINI KAYBETTİ

Yurtlarından sürülen Çerkesler deniz yoluyla, Kafkasya'da, Taman, Tuapse, Anapa, Tsemez, Soçi, Adler, Sohum, Poti, Batum vd. limanlardan bindirildiler. Osmanlı Devleti'nin Trabzon, Samsun, Sinop, İstanbul, Varna, Burgaz ve Köstence limanlarında inen Çerkezler buralarda kendileri için hazırlanan kamplara yerleştirildiler. Ancak bu kamplar kısa bir süre içinde açlık ve salgın hastalıklar sebebiyle binlerce insanın hayatını kaybettiği ölüm kampları haline geldi. 

Sürgün yolunda çekilen çileler, liman şehirlerindeki kamplara ulaşan insanların yaşadıkları felaketin boyutlarını göstermekteydi. Trabzon'daki Rus konsolosunun, tehcir işlerini idare etmekte olan General Katraçef'e yazdığı rapordaki ifadeleri şöyleydi: ''Türkiye'ye gitmek üzere Batum'a 70.000 Çerkes geldi. Bunlardan vasati olarak günde 7 kişi ölüyor. Trabzon'a çıkarılan 24.700 kişiden şimdiye kadar 19.000 kişi ölmüştür. Şimdi orada bulunan 63.900 kişiden her gün 180-250 kişi ölmektedir. Samsun civarındaki 110.000 kişi arasında her gün vasati 200 kişi can veriyor. Trabzon, Varna ve İstanbul'a götürülen 4650 kişiden de günde 40-60 kişinin öldüğünü haber aldım.' 

Soykırıma varan bu sürgün sırasında tam olarak ne kadar Çerkesin sürgün edildiği tespit edilememekle beraber  700 binden 2 milyona kadar çeşitli rakamlar mevcuttur. Ünlü tarihçi Kemal Karpat, 1859-1879 arasında sürgün edilen Çerkeslerin 2 milyon civarında olduğunu, sağ olarak Osmanlı Devleti'ne ulaşanların sayısının ise 1.5 milyon olduğunu belirtir. 

Osmanlı liman şehirlerine ulaşan ve sağ kalan Çerkesler başta Anadolu olmak üzere,Trakya,  Balkanlar, Irak, Suriye, Ürdün vd. Osmanlı topraklarına yerleştirildiler.

BAZI IRKLAR TAMAMEN YOK OLDU

Son olarak bugün Yeni Şafak Gazetesi'ne konuşan Kafkas Vakfı'nın Kurucu Başkanı Doç. Dr. Fethi Güngör, bazı Çerkes ırklarının tamamen yok olduğu söyledi.

Güngör'ün açıklamalarından satırbaşları: Ubıhlar büsbütün yok olmanın eşiğine geldi. Ubıhça da tarihin derinliklerine garkoldu. Tarihi Çerkesya'da bazı sülaleler yok oldu. Karadeniz'in kuzey sahillerinde yaşayan Şapsığlar Çerkesya'nın en kalabalık halkı idi. Şubat ayında Kış Olimpiyatları'nın yapıldığı Soçi dahil tüm Kıyıboyu Şapsığ bölgesinde bugün sadece 10 bin kişi yaşıyor. Tarihçi Kabuzan'ın Rusya arşivlerinde mahfuz belgelere dayanarak yazdığı 'Kuzey Kafkasya Nüfusu (19-20. Yüzyıllar)' isimli eserde yer alan bir tek tablo büyük insanlık suçunu tek çırpıda ele veriyor. 1834 yılında nüfusları 573 bin olarak kaydedilen Adıgelerin nüfusu 33 yıl sonra, 1867'de 44 bine düşüyor! Yani soykırım boyutundaki yoğun savaşlardan sonra Adıge nüfusu bir anda on beş kat düştü.

RUSYA'YA HESABI KİM SORACAK?

Rusya'ya hesabı kim soracak? Avrupa mı, Amerika mı? Siyasi menfaatleri ne kadar çelişse de, Rusya Batı için ne kadar saldırgan ve tehditkar olsa da, mesele Müslüman halklara karşı birlikte, aynı doğrultuda politika gütmek olunca, derin ihtilaflarını bir kenara koymayı biliyorlar. Rusya'ya hesap soracak olan İslam İşbirliği Teşkilatı'dır. Bu teşkilat Avrupa Birliği gibi tek anayasayla yönetilen, tek bir para birimi olan, ortak savunma sistemini kurmuş, kendi bilim ve teknolojisini geliştiren bir kuvvetli birlik olursa, o vakit sadece Kafkas halklarının, sadece Müslüman halkların değil, dünyadaki tüm mazlum halkların hakları zalimlerden sorulabilecektir.

ANADOLU ÇERKESLERİN ŞU ANKİ DURUMU

Anadolu Çerkesleri içlerine kapanarak dillerini ve kültürlerini uzunca bir süre yaşatmayı başardılar. Ben elli yaşındayım. Çerkesçenin en yoğun kullanıldığı Kayseri-Uzunyayla yöresinde doğup büyümüş biriyim. Bizden sonraki neslin dili konuşamadığını üzülerek gözlemliyorum. Demokratik açılım sürecinde çok geç kalmış olumlu bir adım atılmış oldu. Çerkesçe yayın kolaylığı, bazı üniversitelerde Çerkes Dili ve Kültürü bölümü açılması olumlu bir gelişme. Ancak, Çerkesçe'nin Anadolu'da var olabilmesi, Çerkeslerin kültürlerini yaşatabilmesi için hem demokrasi ve insan hakları alanında daha ileri adımlar atılması, hem de Çerkeslerin kendi iç dinamiklerini harekete geçirmesi, dillerine ve kültürlerine sahip çıkması gerekiyor.

"BU AYIBIN TEMİZLENMESİ GEREKİYOR"

155 yıl önce Kafkasya'da yaşananlar sadece Çerkeslerin, Kafkasyalıların bir meselesi değildir. Hatta, sadece bir Müslüman halkın meselesi de değildir. İnsanlık ailesinin yaşayan en kadim üyelerinden biri olan Çerkeslere Çarlık rejimi ve SSCB döneminde uygulanan soykırım ve sürgünler insanlık suçu olup bütün bir insanlığın bu ayıbı birlikte temizlemesi gerekiyor. Uluslararası kuruluşların ortak bir komisyon oluşturarak tarih boyunca işlenmiş soykırım ve sürgün olaylarını tespit ederek mazlumlara itibarlarının iade edilmesi, zalimlerin mirasçılarının özür beyanı, tazminat ödemesi, anayurtlarına dönüş hakkı verilmesi gibi insani adımlar atılması imkansız değildir. Ben insanlığın geleceğinden umutluyum. İslam dünyasının insanlık ailesini huzurlu bir çatı altında toparlayabileceğine inanıyorum.

Kaynak: dunyabulteni.net