Tarih: 25.11.2020 14:50

Bülent Arınç AK Parti’de kalabilir mi? Kendisi kalabileceğini sanıyor ama…

Facebook Twitter Linked-in

Gündüz internet üzerinden yayın yapılan bir televizyon kanalına çıkmaya hazırlanırken Bülent Arınç’ın istifa ettiği haberini aldım.

Cumhurbaşkanlığı yüksek istişare kurulu üyeliğinden istifa etmiş, AK Parti’den değil…

Yanlış. Kendisinden beklenen, içinde kalmakta ısrar ettiği partisinin sözcülerinin ve muteber saydığı kalemlerin istediği, iktidarın küçük ortağı MHP’nin liderinin ağzından çıkan ağır ifadelerin hedeflediği, Bülent Arınç’ın AK Parti’den de istifa etmesiydi.

Aslında AK Parti genel başkanı da olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kendisini suçlayıcı açıklamasında yer alan “Dava arkadaşlarım tarafından asla savunulamaz” cümlesi de Bülent Arınç’ın artık ‘dava arkadaşı’ görülmediğinin işaretiydi.

‘Dava arkadaşları’ tarafından ‘savunulamaz’ görüşleri savunmuştu çünkü Bülent Arınç

Bizde hemen her parti dava partisidir

MHP’nin evvel eski bir ‘dava partisi’ olduğunu biliyoruz; bu gerçeği Bülent Arınç’a partisi adına cevap verirken MHP’nin 2 numaralı ismi Semih Yalçın bir kez daha hatırlattı.

AK Parti de tıpkı MHP gibi bir ‘dava partisi’

Reklam

İki partiyi iktidar çatısı altında birleştiren ve giderek birbirine benzer hale getiren de bu ortak nokta: İkisi de birer ‘dava partisi’

Bülent Arınç kurucu kadrosunda yer aldığı, bakanlığını, başbakan yardımcılığını, TBMM başkanlığını üstlendiği AK Parti’de artık istenmediğini anlamıyor veya anlamazdan geliyor. Muhtemelen daha önce en az kendisi kadar AK Partili oldukları halde ayrılanlar için arkalarından kullanılmış “Trenden inenler” ifadesine muhatap olmayı arzu etmiyor.

Sebep ne olursa olsun, arzu etmese de, süreç, kendisinden öncekiler gibi, onu da, AK Parti’den koparacaktır. 

Uzatmaları oynayacak.

AK Parti’nin 18 yılı bulan iktidarı sırasında önemli mevkiler işgal etmiş, başbakanlık, başbakan yardımcılığı, bakanlık –Abdullah Gül’ü de onlardan sayarsak cumhurbaşkanlığı- yapmış isimlerin istenmedikleri bir çok vesileyle kendilerine belli edilmiş olmasına rağmen ayrılmaya karar vermeleri zor olmuştu.

Sebebi, AK Parti’nin MHP’yle benzeşen özelliği sebebiyledir.

‘Dava’ iddialı partilerinden ayrılmak kolay olmuyor.

Parti zaman içerisinde ‘dava’ sözcüğüyle ilintilenebilecek özelliklerini kaybetse ya da eski özelliklerini onlardan çok farklı yenileriyle değiştirse bile bu böyle. 

Reklam

Kendilerinin AK Parti’de kalamayacağını anlayana kadar hayli zaman geçmesi gerekiyor AK Parti’de siyaset yapmış isimlerin…

Şimdi kurdukları yeni partilerde siyasi hayatlarına devam eden eskinin AK Partili isimlerine yönelik en etkili eleştiri de bu yolda. 

“Neden ayrılamadılar?” sorusunun cevabı ‘dava’ kavramında… 

Bülent Arınç kendisine neler yaşatıldığı halde hala ayrılamıyor, görüyorsunuz.

[Ne demek istediğimi okuduğunuzda daha iyi anlarsınız diye istifasına dair mektubu aşağıda sunuyorum.]

Baba mı, dava mı?

Olan bitenden, tartışmaların aldığı boyuttan, MHP ile yakınlığın AK Parti’yi dönüştürmesinden, izlenen politikalardan hoşnut olmayan mutlaka başkaları da vardır; ancak onlar da göğüslemekte zorlanacakları ‘davadan döndükleri’ ithamlarına maruz kalmamak için yerlerini muhafaza ediyorlardır.

Kendisiyle aynı soyadını taşıyan AK Parti milletvekilinin, Bülent Arınç’ın istifası ardından “Aynı denize dökülen farklı ırmaklarız. Ama sefere çıktığımız ilk gün de dediğimiz gibi, bu denizde tek bir gemi, tek bir rota ve tek bir Reis var” açıklamasını yapmasının sebebini anlayabiliyorum. 

Sizler de anlayın: “Baba mı, dava mı?” ikileminde kalınca ‘dava’ tercih edilir.

Yanlış değerlendirmeler yapanlar var; uzaktan bakarak duruma yorum getirmeye çalışanlar zorlanmayı çıkar hesaplarına bağlayabiliyor. “Bal tutan parmağını yalar” sözünün yaygın kullanıldığı bir kültürden geliyoruz; bu sebeple, iktidar içerisinde, çevresinde bulunmanın ayrılmamada rol oynadığı düşünülüyor.

Herhalde bu yorumu hak eden birileri de vardır; ancak ben AK Parti ve MHP gibi partilerde -hatta bir dereceye kadar CHP’de de- siyaset yapanları en fazla etkileyen unsurun ‘dava’ genel kavramıyla ifade edilen düşünce tarzı olduğuna inanıyorum.

Gerçekten söylemiş midir bilmiyorum, Alparslan Türkeş’e atfedilen şu cümle yeterince açıklayıcı: “Davadan döneni vurun, ben dönersem beni de vurun.”

Kimsenin kimseyi bu yüzden vuracağını sanmam; ayrılanın arkasından kötü konuşulmasını da anlamam.

İnsanlar gibi kurumlar ve partiler de değişiyor. Türkiye 1940’lar veya 1980’ler Türkiyesi olmadığı gibi, hiçbirimiz 50, 40, 30, 20 hatta 10 yıl öncesinin görüş ve beğenilerine takılıp kalmış değiliz.

Değişiyor ve o sayede gelişiyoruz.

İnsanlar ya kendileri değiştiği ya da vaktiyle içinde yer aldıkları partiler dönüştüğü için yollarını ayırabilmeli, ayrılmalı ve bu sebeple de herhangi bir tarize, kınamaya maruz kalmamalıdır.

Büyük keşifler ve icatları değişimlere borçluyuz.

AK Parti 2001 yılında kurulduğunda, ardından 2002 yılında iktidara eriştiğinde sahip olduğu bütün özellikleri taşımaya devam etmiyor. O da zaman içerisinde evrildi, değişti. Dünyanın geçirdiği değişimin hızı son yıllarda her yeri ve herkesi olduğu gibi AK Parti’yi de etkiledi ve ondaki değişim daha da hızlı oldu.

İçinde yer alanlar da aynı hızla değişime ayak uydurabildi mi?

Kimi uydurabildi, kimi de değişimle ortaya çıkan yeni AK Parti’yi eskiden olduğu kadar beğenmedi. Beğenmeyenlerden bazıları için “Trenden indiler” deniliyor, ama en son gözümüzün önünde yaşanan Bülent Arınç olayında gördüğümüz gibi, siyaset alanında genellikle trenden indiriliyor, hatta itiliyor insanlar…

“Her şey olacağına varır” deyip bugünü noktalayalım.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —