Aslında bu yürüyüş, çok önemli bir sivil baskı mekanizması olabilirdi. Kitlesel bir görünüm kazanarak, Mısır’da halk desteğiyle önü alınamaz bir kırılma anına dönüşme potansiyeli taşıyordu; ama bu gerçekleşmedi. Yine de, Mısır’a –başta işbirlikçi Sisi rejiminin Siyonistten daha Siyonist bir polis devleti olduğunu bilerek– tehlikeleri göze alarak giden binlerce aktivist, Gazze mücadelesinde unutulmaz bir hafıza oluşturdular. Kitlesel olmasa bile, dünyanın dört bir yanından gelen farklı renklerin kenetlendiği sivil bir mücadele örneği ortaya kondu. Dövüldüler, tehdit edildiler, kaldıkları odalar basıldı, kaçırıldılar; ölümle korkutulmak istendiler – ama yine de direndiler.
Tüm bunlar yaşanırken, Mısır üzerinde baskı kurabilecek ve dünya gündeminin ilgisizliğini bu meseleye odaklayabilecek bir fırsat Türkiye’den doğabilirdi. Ama bu da olmadı.
Mısır Konsolosluğu önüne çağrı yapan gruplar, konsolosluk binasını barışçıl şekilde kuşatarak güçlü bir siyasi eylem ortaya koymak yerine, gelen vicdanlı insanların enerjisini emdi, soğurdu.
Her şeyin yaşandığı o sırada –yani Mısır’da insanlar kuşatma altındayken, kamçılarla dövülürken ve zorla kaçırılırken– İstanbul’daki davullu zurnalı şölen havasını ve bunun utancını bir kenara koyuyorum. Yusuf Kaplan’ın konuşması başta olmak üzere, neden orada olduğunu unutmuş, siyasal baskı oluşturmayı hedeflemeyen hamasi tiratlar kimse tarafından ciddiye alınamadı.
Ne Mısır Konsolosluğu, ne Mısır’daki Türkiye Büyükelçiliği, ne de iktidar açısından herhangi bir siyasal talep netleşip kristalleşemedi.
Üstelik, programın organizatörlerinin alanı “nöbet” alanına dönüştürmesi, başka eylemlilikleri de engelledi; daha etkili müdahalelerin örülmesinin önüne geçti.
Tüm bunlar bize şunu gösteriyor: Sokağa taşan eylemselliklerin başarısını yalnızca somut kazanımlar üzerinden değerlendirmek doğru olmasa da, adil şahitliği hangi düzeyde gerçekleştirdiğimizin muhasebesi yapılmak zorundadır. Bu yapılmadığında ise, belirsiz, etkisiz ve flu bir görünümle, hiç kimse için bir “tehdit” oluşturmayan; dahası, potansiyel olarak işe yarayabilecek adımların önünde doğal bir bariyere dönüşen bir yapıya evrilirsiniz.
Böyle durumlarda –yani olması gereken yer ve zamanda hiçbir şey yapmayıp, eylem alanını domine edenlere karşı– "bozguncu", "provokatör" yaftalarına kulak asmadan ses çıkarmaktan, mümkünse sahanın inisiyatifini almaktan ve zorlayıcı siyaset üretmekten çekinmemeliyiz.
Kaynak: /x.com/MrtKrtld//status