Tarih: 23.06.2019 17:51

Buğday Filmi üzerine...

Facebook Twitter Linked-in

24 Kasım 2017´de vizyona giren filmin senaristi (Leyla İpekçi ile beraber) ve yönetmeni Semih Kaplanoğlu. Filmin türü dram ve bilim kurgu. Oyucuları: Jean-MarcBarrErminBravoGrigoriyDobryginCristinaFluturLubnaAzabal.

Cemil, parlak bilimsel kariyerini umursamadan modern hayattan kırsala kaçan bir seçkindir. Ekolojik denge üzerindeki tezleri haklılık kazanmıştır. Tohum genetiği uzmanı bir profesör, Cemil ile tanışmak için onun bulunduğu ?ölü topraklar bölgesi?ne yardımcısı ile beraber gider. Yeşertecekleri tohumları aramak için çıktıları yolda halden hale geçerler.

Distopik bir dünya yaratılan filmde mekân seçimi (yaratılan atmosfer) oldukça başarılıdır. Bunda görüntü yönetmeninin ustalığının payı vardır. Görselliğe önem verilmiş, çok da başarılı diyebiliriz, hele de ilk yarım saati göz dolduruyor. Ama hikâyesi için aynı şeyi söyleyemeyiz; gereksiz kesintiler anlamayı zorlaştırmış. Hikâye ikna edici bir bütünlüğe sahip değil. Yönetmen muhayyilesinde yarattığı evreni rüya atmosferinde yansıtıyor. Oluşturulan çerçeveler filme gerçekçilik duygusu kazandırıyor. İslamcı sinemacıların Tarkovsky sevdası burada da kendisini gösteriyor. Bazı sahneler hemen Tarkovsky´yi akla getirmektedir. Doğada uyuyup- uyanmalar gibi. ( Bu yönüyle Reha Erdem filmlerini de çağrıştırıyor.)

Yeşil perdede çekilen sahneler de ustaca filme yedirilmiştir. Film, imgesel-sembolik anlatımda aşırıya kaçmış gibi. Bu tarz, filmin anlaşılmasını oldukça zorlaştırmıştır. Sanatsal bir ürün oluşturmak için ille de imge denizine dalmak mı gerekiyor?

Manyetik korumalı sınırlar inşa edilmiş, seçkin kişiler koruma altına alınmış. Ama bunların kim olduğunu bilmiyoruz, karşıt bir gücün varlığından haberdar değiliz. Ölü topraklarda Andrei´nin ortadan kaybolması hikâyeyi zayıflatıyor, bunun gibi birçok soruya cevap verilmiyor.

Rüyalar üzerinden tasavvufa göndermeler yapılıyor. Rüya gördüğünü söyleyen profesöre Cemil´in cevabı ? dünya bir rüyadır ölünce uyanacağız? oluyor.

Filme yüklenen dinsel boyutlu mesaj yönetmeni sınırlıyor. Kur´an´da anlatılan Musa-Hızır kıssası filmin merkezine alınarak tasavvuf ile yoğunlaştırılmış ama Tevrat öğretisi daha belirgin hale getirilmiştir. Bunda senaryoya katkı sunan eşi Leyla İpekçi´nin payı olduğu açıktır.

İdeolojinin keskin ifade edilmesi sanattan bir şeyleri koparıp götürüyor. Sinema- sanat ideolojilerin propaganda aracı yapılmamalıdır. İnsan zihninde algı-görüntü oluşturup düşünce inşasına zemin hazırlanmalıdır.

Erol ile Cemil´in yolculuğu Musa ile Hızır´ın yolculuğunun somutlaştırılmış hali oluyor adeta.

Film, insanlığın ve dünyanın yok oluşuna çare ararken, kurtuluşun ölümle mümkün olduğunu vurgulayan (tasavvufi) inançla çelişki oluşturuyor mu acaba?

Buğday mı, nefes mi? ?Buğday? tercihi Yunus´un Hacı Bektaş dergâhında ?buğday mı himmet mi?? sorusuna verdiği cevabı hatırlatıyor. Yunus buğdayı tercih etmesinden dolayı pişman olmuş, himmet diyerek dervişlik yoluna girmiştir. Film, Yunus misali bir arınmayı öneriyor.

Filmin genelinde yapılan yerlilik vurgusu havada kalmaktadır. Konunun kıssa bağlantılı olması yerlilik için yeterli sebep teşkil etmez. Filmin yabancı oyuncuları bir tarafa dilinin İngilizce olması bile yerliliği baltalamaya yeter. Bu çelişki nasıl izah edilebilir? Yerli filmi Türkçe alt yazı ile mi seyretmeli?

İslam´ın bir medeniyet olarak kurtarıcı ve inşa edici olarak sunulması bu yapılanla örtüşmemektedir.

Muhafazakâr sinemacıların Batı´ya karşı bir kompleksi her zaman kendini göstermektedir. İranlı yönetmen Asghar Farhadi´nin yerlilik üzerinden Avrupa sinemasına göz kırpması Semih Kaplanoğlu´nda da gözükmektedir.

Tasavvuf evresinden hidayet (başörtüsü) filmlerine evrilen İslamcı sinema şimdilerde tasavvufla birlikte Kur´an´daki kıssalara telmihle kendini göstermektedir.

Bal´da Hz. Yusuf kıssasına yapılan göndermeler bu filmde de Hz. Musa ve Hızır kıssasına yapılmaktadır.  Gölet içerisinden bir sepetle bir bebeğin çıkarılması Hz. Musa´ya telmihtir. Profesör ve yardımcısının ölü topraklara yaptığı yolculuk esnasında balık yemeleri yine Hz. Musa kıssasına göndermedir.

Cemil´in gölette bindikleri sandalı batırması, çocuğu boğma işi, yıkılan duvarı onarması Hz. Musa ve Hızar´a birebir göndermedir.

"Derken, katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular." (Kehf, 18/65)

"Musa ona dedi ki: Doğru yol (rüşd) olarak sana öğretilenden bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim?" (Kehf, 18/66)

"Dedi ki: Gerçekten sen, benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç yetiremezsin. (Böyleyken) Özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?" (Kehf, 18/67-68)

"Böylece ikisi yola koyuldu. Nitekim bir gemiye binince, o bunu (gemiyi) deliverdi. (Musa) Dedi ki: ´İçindekilerini batırmak için mi onu deldin? Andolsun, sen şaşırtıcı bir iş yaptın.´" (Kehf, 18/71)

"Böylece ikisi (yine) yola koyuldular. Nitekim bir çocukla karşılaştılar, o hemen tutup onu öldürüverdi. (Musa) Dedi ki: ´Bir cana karşılık olmaksızın, tertemiz bir canı mı öldürdün? Andolsun, sen kötü bir iş yaptın.´" (Kehf, 18/74)

"(Yine) Böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir kasabaya gelip yemek istediler, fakat (kasaba halkı) onları konuklamaktan kaçındı. Onda (kasabada) yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular, hemen onu inşa etti. (Musa) Dedi ki: ´Eğer isteseydin gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdin.´" (Kehf, 18/77)

GDO´lu tohum İsrail´i akla getirir. Açlık üzerine gelişen toplu ölümlerle kıyamet senaryosu çizilmektedir. Karıncayı takip ederek tohumluk buğdaya ulaşmak yeniden dirilişi müjdelemektedir. Bu, yenidünyayı İslam inşa eder tezini dillendirmektir.

Cemil´in ve genetik uzmanı profesörün toprağın içinde ana karnındaki cenin gibi yatıp uyumaları yeniden doğuşu müjdelemektedir.

Kaynak: Özgün İrade Dergisi

 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —