Bu muhalefetle “çay bile” içilmez!

Adelina Sfishta'nın Yazısı;

Bu muhalefetle “çay bile” içilmez!

Erdoğan, yine büyük oyuncu olduğunu gösterdi. 

Suriye’ye dönük yaptığı hamle ile;

• İçerideki problemleri bir anda halının altına süpürdü,

• Muhalefeti kımıldayamaz hale getirdi ve kendi oyun planının içerisine çekti,

• Suriye konusunda başka bir politika üretilmesine izin vermedi,

• Amerika’ya çok güvenen PYD’yi, yolun yarısında başka arayışlara itti,

• Herkesin giremez dediği Suriye kuzeyine girebileceğini ve elindeki kartları iyi oynadığını ortaya koydu,

• Millet İttifakından en az iki partiyi yanına çekmeyi başardı,

• AKP içinden kopan unsurların, yeni parti kurmalarına ilişkin, yükselen toplumsal talebi, çok aşağılara çekmeyi sağladı,

• AKP parçalanıyor gündemini, “Erdoğan güçlü lider” gündemi ile değiştiriverdi.

İstanbul seçimlerindeki “zaferin” üzerinden daha 100 gün geçmişken, Türkiye siyasetinde bütün kartlar, yeni bir çarpan etkisiyle, anlamsızlaşıverdi. Muhalefet seçim zaferini çöpe attı.

Herkes gördü ki, Erdoğan’dan başka “lider” yok. Ekonomiyi az çok düzeltti mi, kalıcı.

Ezilen, en aşağıdakiler gördü ki, bu muhalefet partileri ile “çay içmeye” bile gidilmez.

Siyasi partiler, sivil toplum ve entelektüel bir şeyi unutuyor: Devlet dediğiniz kurumsal bir yapı, bir siyasi partinin “kendi rengini verdiği”, kendi “politikalarını uyguladığı”, kendi “bürokrasisi ile iş gördüğü” bir yapı. Yani fikir ve projeleri ile devleti yöneten esasen bir “siyasi parti”.

Bu gerçek neden gözlerden uzak tutulur anlamıyorum. Kutsallık atfedilen parti görüşleri, devlet değil, bunun farkına varılmıyor.

Bu nedenle, devleti yönetmeye talip iktidarda olmayan diğer partiler; fikirler üretirler, programlar hazırlarlar, siyasetler geliştirirler ve iktidara bu yönetme biçimleri ile talip olurlar.

Milli meselelerin, tek bir çözümü yoktur. Her siyasi bakışın milli meseleleri teşhisi, çözüm önerisi, çözümü gerçekleştirecek bürokrasisi, çözüme uygun dış politikası farklı farklıdır.

Zaten siyasi partilerin varlık gerekçesi de budur.

Ancak benim anlamakta zorluk çektiğim, “ben farklı düşünüyorum ama bu devlet meselesi, o halde iktidar ne diyorsa onu yapalım” anlayışı.

Böyle bir şey olabilir mi?

Ayrıca hangi meselede Türkiye’de iktidar “bu devlet meselesidir deyip, geçmişten gelen doğmalara sahip çıkmış ki?”

• Mesela bir vakitler “başörtülü kızların üniversitelere sokulmaması, devlet politikası diye yutturulmuyor muydu?

• Mesela bir vakitler, başörtülüler kamusal alana giremez, bu bir devlet politikasıdır denilmiyor muydu?

• Mesela bir vakitler, Türkiye dışındaki Türklerin varlığını korumak dışında, yurt dışında sosyal bir meseleyle ilgilenmek, tabu değil miydi?

• Mesela bir vakitler, diğer Müslüman toplumlarla ilgilenmek, irticanın yurt dışı uzantıları gerekçeleri ile parti kapatmalara neden olmuyor muydu?

• Mesela bir vakitler, eşinin başı örtülü diye, irtica gerekçesiyle, subaylar ordudan atılmıyor muydu?

• Mesela bir vakitler, Kıbrıs’ta ayrı bir devlet kurulmuştu, bunu korumak devlet politikasıydı ne oldu? AB referandumu ile buradan uzaklaşılabildi, niye Maraş pazarlık masasına sürülebildi?

• Mesela bir vakitler, Musul Kerkük milli mesele idi ne oldu? Irak Kürdistan yönetimleri kurulmadı mı oralarda?

• Mesela bir vakitler, PKK terörist örgüttür, devlet politikası değil miydi? Peki, nasıl barış için-çözüm için onunla masaya oturulabildi?

• Mesela bir vakitler, “Atatürk’e hakaret” parti kapatma gerekçesi olarak kabul edilmiyor muydu? Daha tonlarca söylenebilir.

Bütün bunlar değişti mi? Değişti. 

Demek bir zamanlar; “devletin bekası”, “siyasal tabu”, “siyaset mühendisliği enstrümanları” olan bu gibi bütün “sözüm ona” devlet politikaları, çöpe atılabildi.

Kim yaptı bunu?

Demokrasi-özgürlükler-fikir hürriyeti diyen bir parti iktidara geldi ve topluma giydirilmiş bu şablonları, teker teker kaldırıp attı.

Doğru mu?

O zaman, muhalefet “neyin arkasına saklanıyor?”

Muhalefet neden, kendilerine özgü fikirler üretemiyor ve devleti yönetmede farklı bir bakış açısı ortaya koyamıyor?

İktidar diyor ki; “Suriye’nin kuzeyindeki Kürt oluşumu Türkiye’nin bekasına bir tehdittir, müdahale etmem gerekir”. Evet, mevcut iktidarın görüşü böyle. Katılırsınız katılmazsınız. Eğer katılmıyorsanız, bu bir devlet meselesi deyip, iktidarın arkasına dizilmez, kendi fikir yapınıza uygun, “probleme ilişkin” yeni çözümler üretirsiniz. Çıkar toplumun karşısına, çözüm önerilerinizi, vatandaşa anlatırsınız. Kabul görür veya görmez. Ama bu sizin özgün fikirleriniz olur. Özgün fikirleriniz yoksa, siz “türev” olursunuz.

Gelelim, yeni kurulacak Davutoğlu ve Babacan oluşumlarının suskunluğuna. 

Bu iki müstakbel siyaset lideri, bu konuda bir fikir beyan etmedi. Toplumun algısı, “onlar da iktidarla aynı düşünüyorlar” yönünde. Daha da ileri bir cümle söyleyeyim, “onlar AKP’nin türev partileri, aynı siyaset anlayışına sahipler”, deniyor.

Bütün bunları, Suriye’ye askeri hareket yapılması kararının iktidar tarafından alınması ve bütün muhalif partilerin de bu görüşü paylaşması üzerine yazdım. Farklı politika önermek vatan hainliği olmaz, sadece farklı düşünmek olur. Siz müsaade ederseniz, size terörist de derler.

Ancak hatırladığım kadarı ile, en azından İstanbul seçimlerinde, “iktidardan daha farklı çözüm teklifleri olduğunu ima ediyorlardı”. Kürt meselesinin çözümüne ilişkin.

Oyları aldılar ve bir anda hepsi sıvıştı ortadan.

Kardeşim, yok mu sizin diyecek sözünüz, fikriniz, projeniz, planınız, dış politik yaklaşımınız?

Yok, ne yapalım bu devlet meselesi!

Eee, ama birileri geldi ve senin devlet meselesi dediğin her şeyi değiştiriverdi!

Demek problem sende. Fikir üretemiyorsun, çalışkan-eğitimli kadroların yok, halkı kandırıyorsun.

Temel beyden farklı bir ses bekliyordum. Çok üzüldüm. Kervana katılmamalıydı.

El birliği ile “beka” söylemini haklı çıkardınız, farkında bile değilsiniz.

Fikir üretemeyenden, alternatif geliştiremeyenden parti mi olur?

Velhasıl sizinle “çay içmeye bile gitmem”.

Son bir not ilavesi ile bitireyim.

Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu; parti kurmada geç mi kalıyorlar? Sorusu çerçevesinde bir anket düzenledim, on bine yakın takipçim arasında. Sonuç ne mi? Şaşırtmadı. Ezilen kesimler, bu iki siyasetçiden ümit var olan kitleler, içlerinde Kürtler de var, diyor ki “düğünden sonra zurnacı gelse ne olur gelmese ne olur”.

Son sözüm de onlara olsun.

Suriye konusunda fikirleri olmayanların, hangi konuda fikirleri olur ki?

Siyaset rakibin “puan kaybetmesi”, Allah göstermesin “ölmesi” üzerine kurulmaz. Ülke ve toplum yönetmek için kurulur. Hem de “kendine özgü” fikirlerle.

Memleket de böyle gelişir, demokrasi de.



İzzet korkmaz
12.10.2019 23:01:45
Mükemmel aynen katıliyorum

İzzet korkmaz
12.10.2019 23:01:46
Mükemmel aynen katıliyorum