Tarih: 14.09.2020 00:17

Bu Gidiş Nereye?

Facebook Twitter Linked-in

Bugün yaşanan sorunları, geçmişte yaşananlarla değerlendirmeden anlamak ve çözmek mümkün değil. Bugün yaşadıklarımızı dünün sorunlarından, gelecekte yaşanacak sorunları bugünden bağımsız göremeyiz. Kur’an her çabanın mutlaka er ya da geç karşılığının görüleceğini belirtir. 

Ecdadımız İslam’ı bir hayat şekli olarak üç kıtayı yaydı. Yükseliş olarak görülen fetihlerin ardından duraklama daha sonra yıkılma süreci yaşandı. Elindeki topraklar kademeli olarak kaybedilip Anadolu’da var olma sürecine girildi. İbn-i Haldun her medeniyeti canlı organizmaya benzetir. Doğum, büyüme ve ölümle sonuçlanan bir süreç izlenir.

Bu topraklarda varlık nedeni olarak gördüğü medeniyet, gerileme sürecinde yaşanan gerilemenin sebebi olarak görüldü. Bu anlayış batıya giden bazı şahıslarda etkisini gösterdi. Batının bütünleşmesine katkı sağlayan nasyonalist anlayış, bizde bölünme nedeni oldu. Batının; insan merkezli, pozitivist, materyalist, nasyonalist anlayışı zihin bulanıklaştırdı. Batıyı tek dişi kalmış canavar olarak tanımlayan ve ilmini alalım kültürünü almayalım diyenlerin çabaları bu selin önünü kesemedi. Tanzimat ile başlayan bu süreç, meşrutiyet ile devam etti.

Karlofça Anlaşması ile duraklama süreci başlar. Yaşanan savaşlar ekonomik sıkıntıya neden olur. 2. Abdülhamid’in akıllı siyaseti ve Panislamizm anlayışı ile parçalanma otuz yıl gecikir. İngilizlerin orta doğu üzerindeki ilgisi 2. Abdülhamid tarafından izlenir. İngilizlerin açtığı kuyuların üzeri kapatılır, bu kuyularda petrol olduğu görülür. Bunların haritasını çıkartır. Uluslararası hukuktan faydalanıp bir işgal tehlikesine karşı şahsi mülkü haline getirir.

Basel’de yapılan 1. Siyonist kongresinde, ekonomik sıkıntı içindeki Osmanlının durumu fırsat olarak görüldü. Filistin’de toprak verilmesi karşılığında borçlarının silinmesi teklifi 2. Abdülhamid’e sunuldu. Bu teklif reddedilince Siyonistler plan yaptı. Bu talebin gerçekleşmesi ancak 2. Abdülhamid’in tahttan indirilmesi, Osmanlının parçalanması ve değerlerinden koparılması sonucu ancak gerçekleşeceğini gördü. Bunları gerçekleştirmek için karar alındı. Bu plan uygulamaya konuldu. Öncelikle 2. Abdülhamid’in görevden uzaklaştırılması gerekiyordu. Suikast planı hazırlandı. Suikast planı başarıya ulaşmadı. Azınlıkların çoğunlukta olduğu mecliste alınan karar ile görevine son verildi. Osmanlı topraklarında estirilen nasyonalist anlayış ile yeni ülkeler ortaya çıktı. İngiliz himayesinde 1948 yılında Filistin’de İsrail devleti kuruldu.

Batılı emperyalistler amaçlarına ulaşmak için Hıristiyanlığı birleştirici unsur olarak kullandı. İslam’ı yok etmek için Osmanlının şahsında bunu ‘Şark Sorunu’ olarak ifade etti. İngiliz sömürge bakanı Gladstone mecliste “Türklerin elinden Kur’an’ı almadıkça yenemeyiz” demişti. Osmanlının parçalanması ve yok edilmesi buna bağlandı. Kur’an’ın anlaşılmaması için dil değişimi ve çeviri çalışması başlatıldı. Bu süreçte İngilizlerin finanse ettiği kitap basımı ve dağıtımı oldu. Bu sözü duyan Bediüzzaman gördüğü bir rüya üzerine batı kültürünün etkisinden neslin korunması için çalışma başlatır. Risale isimli eser bu çabanın sonucudur.

I. Dünya savaşı Osmanlıyı parçalamak için çıkartıldı. Birçok ülke Osmanlıya Sevr antlaşmasını dayatmak ve onu dar bir alana sıkıştırmak istedi. İstanbul’un işgalinden sonra Anadolu’da başlayan kurtuluş hareketi ile emperyalist işgal durduruldu. Sevr Antlaşması hükümsüz kılınır ve Lozan anlaşması süreci ile uluslararası alanda meşruiyet görüşmeleri başlatılır. Batılılar Sevr’de ısrar eder. Misak-ı Milli sınırlarını koruma görüşmeyi kesintiye uğratır. Haim Nahum’un arabuluculuğu ile batılılar Lozan anlaşmasını imzalamaya ikna olur. Borçlandırma, işsiz bırakma ve değerlerinden uzaklaşma yoluyla bir süre Sevr anlaşmasının hayata geçeceği yönünde batıları ikna eder. Lozan anlaşması imzalanır. Anlaşma 1. Meclis tarafından değil, oluşturulan 2. Meclis tarafından kabul edilir.

Uluslararası anlaşmaların 100 yıl geçerliğinin olduğu söylenir. 1923’te imzalanan Lozan anlaşmasının süresi buna göre 2023’te dolmaktadır. AK Parti’nin 2023 yılını hedef olarak göstermesi bu tarihte Lozan anlaşmasının süresinin bittiği görüşünü güçlendirmektedir. Lozan anlaşmasında yer alan; Ege Adaları, Kıbrıs ve Musul’un durumu ilgili sorunlar, bu bölgelerde yaşanan hareketlilik, buradaki yerüstü ve yeraltı kaynakları yeni bir anlaşma ile işgal paylaşılmak istenebilir.

Almanya, İngiltere Fransa, İtalya, Rusya Amerika’nın bölgede askeri gücünü arttırması, planlı tatbikatlar yaptığını görmekteyiz. Bölgede taşeron olarak kullanılan terör unsurları el altından desteklenerek, Yunanistan gibi ülkeler şımartılarak, Ermeni sorunu gündeme getirilerek ülkemiz sıkıştırılıp diz çöktürmek istenmektedir. Bu konuda uyanık ve hazırlıklı olmak gerekir.

Kıbrıs, Rus tehlikesinden korunmak için 1878 yılında geçici olarak İngiltere’nin kullanımına verilir. Bir daha elimize geçmez. Nihayetinde Rumlara bırakılma ile sonuçlanır. Kıbrıs sorununun bir türlü çözülmeyişinin altında Kıbrıs’taki Siyonist varlığın olduğu iddia edilir. Siyonistler, orta doğuda yaşayamayacak duruma gelince gideceği yer olarak Kıbrıs düşünmüş. Bu amaçla Siyonistlerin Kıbrıs’ta toprak aldığı söylenmektedir. Manavgat suyunun Kıbrıs’a taşınması gündemde iken İsrail’den hahamların gelip incelemesi bunu doğrular.

Ortadoğu’nun ortasında İngiltere’nin himayesinde 1948’de İsrail terör devleti kurulur. 1. Siyonist kongresinde bayrakta yer alan iki çizgi Fırat ve Dicle’yi sembolize eder. Türkiye’nin güney doğusundan Sina çölüne kadar olan iki nehrin arasında bölge kendileri için tanrı tarafından vaat edilmiş (Arz-ı Mevud) topraklar olduğuna inanılır. Bu bölgede olayların bir türlü bitmeyişinin altında bu anlayış yatar. Bölgedeki bağımlı yönetimler ile halkın sesi kısılmış durumdadır. Bu durum İsrail’in güvenliğine ve yayılma amacına hizmet etmektedir.

J.Carter döneminde 1980 yılında dile getirilen “Yeşil Kuşak Projesi” ABD’nin komünizme karşı İslam’ı kullanmasını ifade eder. İslam ülkelerinde NATO tarafından Rus tehlikesine karşı “Ilımlı İslam Projesi” altında dini unsur desteklendi. Bu durum Seyit Kutup tarafından dile getirildi. Önce Afganistan’da sonra diğer İslam ülkelerinde uygulanır. ABD, Pakistan’la birlikte Rusya’nın Afganistan’ı işgali sırasında mücahitleri örgütledi. Afganistan’da ekilen haşhaşın, eroin olarak dünyaya pazarlanmasına göz yumuldu. Buradan elde edilen gelir silah satışı ve Pakistan’da kamplarda eğitim amaçlı kullanıldı.

NATO 1991’deki toplantısında yeni düşman hedefi olarak İslam coğrafyasını gösterdi. 22 ülkede yönetiminin değişeceği veya parçalanacağı söylendi. Bazı ülkelerde suikast veya darbe ile yönetim değişikliği oldu. Irak’ın toprak bahanesi ile Kuveyt’i işgali ile başlayan süreç Irak’ta işgal ve parçalanma getirdi. Süreç Suriye ile devam etti. Arap baharı ile Sudan ve Mısır’da darbe oldu. Mısır’da halkın seçtiği Mursi yönetimi, NATO destekli Sisi askeri darbesi ile değiştirildi. Mısırdan sonra sıranın; İran ve Türkiye olduğu ifade ediliyor. İran, nükleer santraller bahane edilip ekonomik ambargo maruz kalmaktadır. Öğrenci hareketleri ile muhalefet kullanılarak iç karışıklıklar çıkarılmaktadır.

Varşova paktının dağılması sonrası 1991 yılında NATO’nun işlevinin konuşulduğu toplantıda; “NATO’nun işlevinin sona ermediği, daha önce Kızıl tehlike olarak gösterilen Varşova paktı ülkelerinin işlevini, yeşil tehlike olarak gösterilen İslam ülkeleri alır. Varşova paktının işlevi sona erip Rus tehdidi sona erince tek kutup olmanın verdiği cesaretle büyük İsrail projesi için ABD güdümündeki NATO’nun yeni hedefi 22 İslam ülkesi oldu. Yeni terör algısı oluşturulmaya gidildi. Ilımlı ve radikal İslam projesi hayata geçirildi. Bunlar üzerinden işgale gerekçe üretildi. Arap baharı estirildi.

Daha önce NATO destekli 10 yılda bir gerçekleşen darbeler yaşandı. 28 Şubat’ta bağımsız ve bölgede güç olma yolundaki ülkemizde halkın seçtiği iktidar karşı beşli çete tarafından post-modern darbeye maruz kaldı. Bunun etkisi 1000 yıl sürecek dendi. FETÖ lideri tarafından “laikleri kızdırdılar” denilerek Post-modern darbe meşru gösterildi. Halkımız, 2003 yılında seçimle kendisine vurulan parangaları kırarak vasiyet anlayışını geriletti.

1996 yıllarında Pentagonun Beyaz Saray’a sunduğu raporda; İslam ülkelerinde batı için sakıncalı olan unsurlara karşı batı ile yerel halk arasında tampon görevi görecek “ılımlı İslam” diye tabir edilen yapıların desteklenmesi ve finanse edilmesi istendi. Bu açıdan FETÖ bir Amerika projesidir.

FETÖ’nün, askeriye ve bürokrasiye eleman yetiştirdiği, dershanelerin kapatılması ile başlayan süreç, hukuk kullanarak 17-25 Aralık tarihinde iktidara karşı bir kalkışma başlatıldı. Bu kalkışma başarısız olunca, 15 Temmuz’da askeri bir kalkışması başlattı. Rus uçağının düşürülmesi ve Rus elçisine suikast düzenlenmesinde rol aldılar. Bunlar ile iktidarı zor durumda bırakmak amaçlandı.. FETÖ’nün hazırladığı dosyalar ile belli bir kesimin üzerine gidildi. Daha sonra mağdur ettiklerinin yardımı ile onlar temizlendi.

Irak’ta FETÖ benzeri bir tarikat olan Kasnizani denen ABD ve İsrail tarafından desteklenen bir yapı vardı. Bu yapı Saddam yönetiminin içine sızdı. Saddam’ın devrilmesine, Irak’ın parçalanmasına ve ABD tarafından kolayca işgalini neden oldu. Pakistan’da Tahir-ul Kadri denen FETÖ’ye benzeyen yapı ile iktidara darba girişimi yapıldı.

15 Temmuz 2016’da sahneye konan darbe kalkışması bir ihbar üzerine panik yaşanarak erkene alındı. Bu durum halkın ve iktidarın kontrolü eline almasına neden oldu. Halkın seçtiği iktidara sahip çıkması, iktidarın sürecin iyi yönetmesi, muhalefetin iktidarın yanında olması bir kazanımdır.

Batı’da, İslam’ın yayılması “İslami fobi” ye neden oldu. Bu durum engellenmeye çalışılmakta ve İslam dünyasına müdahale için gerekçeler hazırlandı. 11 Eylül saldırısı zengin maden yataklarına sahip Afganistan’a ABD’nin işgal etmesi için yapıldı.

Sovyetler Birliğinin yıkılması sonrası Samuel P. Huntington 1997 yılında yayınladığı “Medeniyetler Çatışması” isimli eserinde ABD ve NATO ya yeni hedef budu. Ona göre batı uygarlığı batılı olmayanlara karşı kendini korumalıydı.

Yakın dönemde ABD’nin etkisiyle NATO’nun tehdit hanesine Çin tehdidi yerleştirilmiş. “İpek Yolu Projesi” ile Avrupa ülkeleri bu projede yer almaktadır. ABD ekonomik olarak gücünü kaybetmekte, Çin ise güçlenmektedir. ABD tarafından, Vuhan’da başlayan ve dünyayı tehdit eden Corana virüsü tehlikesi, Çin tarafından dünyaya yayıldığı ifade edilmekte, ekonomik savaşın, virüs üzerinden biyolojik savaşa döndüğü belirtilmektedir.

Davos’ta sergilenen tavır, BM de dünya beşten büyüktür çıkışı, IMF’ye olan borçların kapatılması, kıyafet serbestliği ve Ayasofya’nın cami olarak ibadete açılması iktidarın halk ile kendi değerleriyle buluşmasana ve özgüvenine katkı sağladı. İçte ve dışta iktidarın elini güçlendirmekte ve bölgede itibarını arttırmaktadır.

Türkiye’deki gelişmeler Mısır, Filistin gibi ülkeler tarafından yakından izlenmektedir. Türkiye’de yapılan seçimler, Ayasofya’nın açılması gibi çalışmalar sevinçle karşılanmaktadır. “Ayasofya’nın dirilişi, Mescid-i Aksa’nın özgürlüğe kavuşmasının habercisidir.” sözü mazlum ve mağdur bölge halkının umudunu arttırmaktadır.

Sivil toplum kuruluşlarının ülke dışında yaptığı çalışmalar ile ülkemizin dışta itibarını arttırmaktadır. Tüm olumsuzlukları bir tarafa bırakıp aleyhimize planlanan oyunları fark edip, ortak hedefler doğrultusunda bir araya gelip bölgede umudu canlandırmalıyız.

Libya’da meşru hükümetin yanında durması, Libya ile imzalanan Akdeniz saha güvenliği anlaşması, gerçekleşen petrol arama çalışmaları kararlığını göstermekte ve elini güçlendirmektedir. Karadeniz’de bulunan doğalgaz enerjiye olan bağlılığı azaltacak ve daha güçlü bir konuma getirecektir.

Halkı ve değerleriyle buluşan bir yaklaşım içinde olması, bölgede daha güçlü ve denge unsuru ülke olma çabasına katkı sağlar. İngiliz ve Rusya’ya arasında 2.Abdülhamid’in izlediği denge siyaseti, bugün Amerika ve Rusya arasında izlenmektedir. Bu durum elimizi güçlendirmekte…

İktidar, İstanbul Sözleşmesi ile toplumsal yapıya uygun olmayan çalışmayla kendini destekleyen tabanı ile karşı karşıya getirilmeye çalışılmaktadır. Ayrıca, başlatılan partileşme çalışması “parçala ve yut” politikasına hizmet edecektir. 2019 yılında pentagonun beyaz saraya sunduğu; “muhalefeti destekleyip iktidarı değiştirme” yönündeki rapor ve Joe BİDEN tarafından “Türkiye’de hükümetin darbe ile düşürülmesi yerine, muhalefeti kullanarak değiştirmek gerekir” beyanı doğrultusunda muhalefet ve yeni partileşme çalışmaları doğru okunmalı ve bu konuda dikkatli olmalıyız.

 

 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —