Tarih: 19.07.2020 11:11

Bomonti’de Yeni Nesil Soykırım

Facebook Twitter Linked-in

 

Yunanistan'da krizin ağır geçtiği günlerde ‘keyfi hiç bozulmayan kurum kimdi?’ diye sorulsa alınacak cevap tereddütsüz kilise olacaktır. Gerçekten de sıradan bir Yunanlı ağır ekonomik krizin etkilerini yaşarken Yunan kilisesi bu süreci adeta hissetmedi bile. Halk banka hesabındaki parayı dahi çekemezken kilise için şartlar neredeyse hiç etkilenmedi bu süreçte.

Yunanistan kilisesinin gücünü şu şekilde ifade edebiliriz. Yunanistan’ı krize sokan toplam borcu 350 milyar dolar iken, bu kurumun mal varlığı 700 milyar dolardı. 

Yunanistan krizle mücadele ederken kilise olanları pek de ciddiye almış görünmedi. Zenginliğinden taviz vermeden hayatını sürdürme şansına sahip oldu. Ülke Çipras gibi dinle arası pek de iyi olmayan bir lider ile krizden çıkmayı başarsa da bu süreçte Çipras’ın kilisenin keyfini kaçırmayı çok da başaramadığını söylemek lazım. Günün sonunda Çipras da krizle mücadelede gösterdiği onca gayrete karşılık bir seçim yenilgisi ile karşılaştı. Bunun arka planında ateistliğini açıkça ifadeden geri durmamasının payı var mı yok mu bilinmez. Ama kilisede Ateist ya da değil iktidara iktidar için rahatını bozmaya dair en ufak bir motivasyon bulunmuyordu.

Yunanistan’da bunlar olup biterken Türkiye de sessiz sedasız ağır bir ekonomik krizin içine düştü. Yunanistan kilisesi ile Diyanet İşlerini tüm alanlarda mukayese etmek makul değil ama kesin olan bir şey varsa Diyanetin giderek güçlendiği gerçeği ülkede  hissedilmektedir. 

Yakınlarda basına yansıyan bir haber analiz de bu durumu aslında tüm çıplaklığı ile göz önüne getirdi. Yunanistan kilisesi kadar güçlü mü değil mi tartışmaya açık olsa da ekonomik krizden hemen hiç etkilenmediği açık Diyanetin. Ya da doğru ifade etmek gerekirse krize rağmen büyümesi durmayan bir Diyanet var karşımızda.

Yatırım istihdam ve devlet kaynaklarından aldığı pay geçen süreçte ülkede hiçbir şey yokmuş gibi devam ediyor. 

Bütün bunlar yetmez gibi Bomonti’deki tarihi bira fabrikasının da Diyanete verilmesi gündeme geliyor. Üstelik ülkenin endüstri tarihi açısından sit özelliği taşıyan bina hem de Anıtlar Kurulu kararı ile yıkıma uygun bulunuyor. 

Binayı yıkma gerekçesinin söylenmeyen arka planının binanın ürettiği mamul olduğuna kuşku yok. Adeta tarihin bir döneminde “günah” üreten binayı kullanacak Diyanete sözde bu binayı arındırarak arsanın devri için zemin hazırlanıyor.

Bomonti’de korunacak hiç bir şey yokmuş gibi binanın arsası üzerinden devri bahse konu ediliyor. Diyanet’e bu binaya niyetlenme ve Anıtlar Kuruluna da bu şekilde devir cesareti veren özgüveni ancak Yunanistan krizine kilisenin bakışı ile mukayese etmek mümkün olabilir. 

Diyanet de tıpkı Yunanistan kilisesi gibi eli cebinde ve ıslık çalarak krize mukabele ediyor. Krizin ülke geneline yaşattığı mağduriyet onun için çok bir mana ifade etmiyor. 

Bir fabrikayı bugün işlemese dahi yıkma fikrini benimseyen Diyanet’in ve ona arka çıkan iktidarın verdiği mesaj bu dünyaya karşılık öteki tarafın işaret edilmesi, adreslenmesinden başkası değil.

Mülk portföyüne bir halka daha eklemeye beis görmeden hareket eden bir kurumdan söz etmeliyiz. Ne işsizlik, ne borçlarını ödeyemediği için kendini yakan emekliler, ne de emeklilikte yaşa takılan milyonların hali ise Diyanetin asli gündeminde. 

Ülke ekonomisi sanki tek boyutlu bir gölge oyunuymuşcasına kendinden emin ve rahat. Bir taraftan alkole ve faize Kurani hükümlerle itiraz etmekte sıkıntı görmezken, diğer taraftan vergi gelirlerinde dolaylı kaynaklara; büyümede ise inşaat ekonomisine ve mortgage’la satılan taşınmaza dayanan mevcut iktidar modeline payanda olmakta sıkıntı görmüyor.

Diyanet’in Türkiye’de her zaman yeri sağlam ve önemli iken giderek ekonomik bir entite haline geldiğini görüyoruz. Yunanistan’da sosyolojik, siyasi, tarihi bir temele dayanan kilisenin iktisadi baskınlığı Türkiye’de devlet eliyle terkip edilmeye çalışılıyor.

Türkiye Yunanistan’a bir yandan benzeşirken diğer yanda çok farklı bir modeli ortaya çıkarıyor. Tarihsel olarak belki Osmanlı’nın Şeyhülislamlığı ile mukayese edilebilirliği olan bu modelin modern zamanların ruhu ile uzak yakın bir rabıtası ise bulunmuyor.

Sonuna kadar neo liberal ve kapitalizmin tavanında  gezen iktisadi tercihleri, geçmişten kopup gelmiş idealizmle soslamak, zihinlerde çelişkinin en ağır görünümüne yol açıyor.

İnsanlık tarihinin ilk bulduğu icatlardan olan mayalanmış bira ekmeğinin endüstri devriminde ve Osmanlı’nın da ona yetişme telaşında bize kalan son anıtına yönelen bu gaddarca taarruzu şiddetle protesto ediyorum.

Toplum mühendisliğinin bu en kaba haline itiraz ediyorum.

Bugün İstanbul’da herhangi bir tarihsel varlığı, ne olduğundan bağımsız yıkmaya niyetlenmek ülkeye yapılacak tahribatın en ağırlarından biri hatta birincisidir.

Geçmişimize ideolojik tercihlerle yapılan bu saldırılara artık son verilmelidir.

İstanbul’un kaybedecek bir “kadim” tuğlası dahi yoktur. İmitasyon takı izlenimi veren betonarme inşaatlarla şehir zaten yeterince yorgun.

Çekin o beton santrallerinizi şehrimin kalbinden.

Not : Bu yazı 13.9.2019'da Ocak Medya'da yayınlanmıştır. Maalesef yıkımların başladığı günde tekrar yayınlamak zorunda kaldım. Diyanetin ülke kollektif kültürüne ve hafızasına taarruzu hız kesmiyor. Bunun sonun nereye varır. Kendi kuyruğuna ne zaman uzanır göreceğiz.

 Veysi Dündar




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —