Bir Karantina Güncesi; Kuşe-i Uzlet

Kitap Haber’den Mustafa Atalay, ilahiyatçı yazar Bilal Kemikli’nin, Çıra Yayınları “edebiyat” kategorisinde yayınlanan ve pandemi sürecini anlatan “Kuşe-i Uzlet” üst başlıklı “Karantina Günlüğü” adlı eserini değerlendirdi.

Bir Karantina Güncesi; Kuşe-i Uzlet

Covid-19 Pandemisi ve getirdikleri insanlar üzerinde tarifi imkânsız derin etkiler bıraktı. Hastalığı bizzat tecrübe edenler bir bilinmezle mücadeleye kalkışmanın oldukça zor olduğunu görürken; hasta yakınları ise hem hastalarına yardımcı olmaya çalıştı hem de bu hastalıkla karşı karşıya kalmamak için tedbirlerini artırmak zorunda kaldılar. Kimi hastaların durumu zamanla iyileşirken, kimi hastaların ise son nefesine bahane "bulaşıcı hastalık" oldu.

Koronavirüs dalga dalga yayılırken bu hastalıkla mücadele verenlerin kaleme aldıkları eserlerini sıklıkla görmeye başladık. Karantinanın kapı araladığı yoğun uzlet hali, insanın bir müddet kendisiyle bir müddet de düşünceleriyle mücadele etmesine imkân tanıdı. Bu durum edebiyata yakınlık duyan ve duymayan herkesi harekete geçirmeye yetiyordu. Sadırda birikenlerin hararetini anlamlandırma çabası satırların soğuk yüzüyle temas edince varlık kazanıyordu. Herkes için karantina zor geçiyordu, özellikle temaslı kişilerin karantinaları merak duygusu altında daha da zor geçmekteydi. Bir yandan iyi olmanın verdiği mutluluk, diğer yandan bir gün sonra kötü olabilirim düşüncesi. Daha ilerisi, aynı evi paylaşan insanların birbirlerine bulaştırmalarıyla toplu karantina süreçlerine girmeleri oldu. Bir evde tek kişiyle başlayan karantina, pozitif çıkanlarla beraber ayrı odalarda yaşamak mecburiyetinde olan birlikteliğin tehlikeli olduğu bir hal aldı.

Prof. Dr. Bilal Kemikli'nin yirmi bir günlük karantina sürecini bir düşünce atlası olarak okurlarıyla paylaştığı eseri "Kuşe-i Uzlet Karantina Günlüğü" Çıra Yayınlarından çıktı. Günlük tarzında kaleme alınan fakat kendince bir usulle bunu gerçekleştiren Kemikli, hastalığın insanı sürüklediği uçurumları, bu uçurumlardaki kırılmaları, bu kırılmaların yuttuğu hayatı sorgulamaya tabi tutuyor. Karantina zorunlu bir yalnızlık doğururken, bu yalnızlığı bereketli bir limana dönüştüren yazarımız, okurlarına da yalnızlığın insanı kendine getiren ve malayani şeylerden uzak tutan yönünü resmediyor:

"Ger huzûr etmek dilersen ey Muhibbî fâriğ ol

Olmaya vahdet cihânda kûşe-i uzlet gibi (Muhibbî)"

 

Kısa, veciz ve derin ifadeler ile öncelikle o günün kendisinde bıraktığı izleri aktaran Kemikli, sonrasında bunları manzum haline getirerek okurlarına ayrı lezzetler tattırıyor. Yazarımızın önsözde de belirttiği gibi şiiriyet kaygısı gütmeden, kalpte kalan izleri kâğıda taşımakla görevli dizeler ardı ardına sıralanıyor. Manzumlar genellikle o günün notlarında kalbe en çok dokunan duyguları yansıtırken, öte yandan yaşanılan veya anlatılan kıssa veya hikayelerden mülhem izler de taşıyor: "Sahi düşmek mi lazımdı kuyusuna Covid-19'un? (S.18)"

Hayatı bir teselligah olarak görüyor yazarımız. Umudu, neşeyi, huzuru ve amacı bu teselliden nasiplenme derecemize bağlıyor. Kavga etmiyor hiçbir şeyle. Derdi verenin dertten daha büyük olduğunu biliyor. Okurlarına da bu gerçeği fısıldıyor. Bu dünyada insanın bütün bir koşturmaca içinde kendisine vakit ayırması gerektiğini görüyor: "İnsan kalabalıktan uzaklaştıkça, zahirde yalnızlaşıyor belki, ama hakikatte çoğalıyor. (S.59)"

Bir eğitimcinin oldukça yoğun geçen hayatının birden kesintiye uğraması yazarımızı öncelikle şaşırtmıyor değil. İnsan kendisiyle baş başa kalmadıkça kendisine de yabancılaşıyor. Yabancı biriyle iletişime geçermiş gibi hassas davranıyor ve kullanacağı kavramlarını özenle seçmeye çalışıyor. Hız çağındaki insanlığın temel sorunu haline gelen bu durum covid-19 pandemisi ile bir süreliğine de olsa imkân sağlıyor. Yazarımız bu imkânı sonuna kadar kullanırken insanın kendisiyle sohbetinden çıkacak şeyin beste, şiir ve düşünce olacağını belirtiyor. Tabi insan kendisiyle sürekli de sohbette kalmamalı, kitaplar okuyarak onlarla da sohbet etmeli ve bu süreci bir ders alma haline de çevirmelidir.

Yirmi bir günlük karantina sürecinin mahsulü olan ve "haber" ile başlayan eser "beklemek" bölümüyle sona eriyor. Bir haberin insan ruhunda oluşturduğu sıkıntıları, acıları ve merakı süreç içinde merhamet hamuruyla yoğurarak nasıl beklenilecek duraklara dönüştüğünü görebiliyorsunuz. Kemikli, ruhunun labirentlerinde çıktığı bu yolculuğu tarihe bir not sadedinde kaleme alıyor. Samimi, içten ve doğal bir şekilde okuruyla konuşur bir üslupla yapıyor bunu. Bu eseri güçlü kılan yön de bu görünüyor.

Bilal Kemikli

Karantina Günlüğü

Çıra Yayınları

112 Sayfa