Gazeteci yazar İbrfahim Kiras Analiz Etti...
FETÖ’nün bir “dinî cemaat” olduğunu veya en azından bir dinî cemaat temeli üzerinde teşekkül etmiş olduğunu diğer cemaatlerin mensupları unutmak -ve mümkünse unutturmak- istiyor.
Kimileri ise söz konusu yapının dinî cemaat sayılamayacağını savunuyor. “Bizi bunlarla aynı kefeye koymayın” çağrısı ise hepsinin ortak arzusunun tercümesi.
Böylesine nefret objesi olmuş bir yapıyla aynı kefeye konulmayı kim ister ki zaten! Galiba bu yüzden Marmara İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Ali Köse’nin bu konuyu yeniden gündeme getirerek yaptığı uyarılar beklenmedik derecede tepki doğurmuş görünüyor. “Bir FETÖ gitti, binlerce FETÖ geldi” ifadesi dinî cemaatlerin hepsinin birer FETÖ olarak görüldüğüne yoruldu.
Bütün dinî cemaatlerin Pennsylvania’daki kötülük örgütlenmesiyle aynı kategoride sayılması haksızlık olur elbette. Elbette bütün cemaatler aynı kefeye konulmamalı. Dünyevî amaçlarla ilgisi olmayan, paranın ve siyasetin şerrinden uzak durmaya çalışan mütevazi ve samimi dinî gruplar da var bu ülkede. Pek görünür değiller belki ama varlar. Keza tarikatlardaki dejenerasyonu eleştirirken de tasavvuf yolunu halen sağlıklı bir çizgide sürdüren yapılar tenzih edilmeli.
Zaten bu tartışma sırasında ilgi çekici olan nokta, kimilerinin dikkatini bile çekmeyen “Bir FETÖ gitti, binlerce FETÖ geldi” sözünü başka birilerinin derhal üzerlerine alınmaları. Yani kendilerinin FETÖ gibi görüldüklerini düşünüyor olmaları. Niye böyle düşünüyor olabilirler? Belki de FETÖ’nün yaptıklarına benzer şeyler yapmakta oldukları için. Eğer böyleyse dile getirilen eleştiriler ve uyarılar dikkate alınmalıdır.
“Biz de vaktiyle Fetullahçıların yapmış olduklarına benzer şeyler yapıyoruz… Sözgelimi devlet kurumlarında kadrolaşıyoruz, sahip olduğumuz holdingler kamu ihaleleriyle büyüyor vs. vs. Ama biz onlar gibi hain değiliz” savunması çok ikna edici olmayabilir bu durumda.
***
Bir diğer dikkat çekici nokta bugün siyasette egemen durumdaki “düşmanlık ve kavga dili”nin, aslında bambaşka bir dil konuşmaları beklenen bazı tasavvuf okullarının ve “dinî cemaatlerin” mensupları tarafından da benimsenmiş olduğunu görmemiz. Ali Köse’nin ifadelerine sosyal medyada şiddet, nefret ve husumet yüklü bir dille cevap verilmesi, küfür ve hakaretlerin havada uçuşması “bu toplumda kimsenin kimseden farkı yok” dedirten bir detay… Ama öyle mi olmalı? Tasavvuf eğitiminden veya cemaat terbiyesinden geçmiş insanların bir farkı olmamalı mı?
Detay dedim ama… Mensuplarının veya müntesiplerinin dilini bile terbiye edememiş, medeni bir tartışmayı yürütme inceliği verememiş tarikatların ve cemaatlerin bu topluma ne vereceklerini sorgulatacak bir detay... Üstelik bahsettiğim kişiler sıradan sempatizanlar değil, lider konumundaki kişiler.
Bu dil, bu üslup, bu dışlayıcı yaklaşım “Bütün dinî cemaatleri FETÖ ile aynı kefeye koymamak lazım” diye düşünen kişilerin dahi fikirlerini değiştirmelerine yol açacak kadar itici ve korkutucu.
***
Asıl mesele zihniyet konusunda. Türkiye’de toplumun çoğunluğunun benimsediği ortalama bir din anlayışı var. Tarihî ve sosyokültürel şartların şekillendirdiği, bazı bakımlardan ise problemli bir anlayış bu. Dinî cemaatler de bu anlayışın dışında bir yol savunmuyorlar. Zira hepsi bu iklimin ürünleri. Fetullahçılar da dahil. Onlar da uzaydan gelmediler. Bu toplum tarafından üretildi FETÖ.
Peki, her fırsatta “Bizi bunlarla aynı kefeye koymayın” diyen diğer cemaatler FETÖ’nün din anlayışından farklı bir din anlayışına mı sahipler?
Mesela, yakaza halinde Hz. Peygamber’le görüşüp konuşma fikri ters geliyor mu bu insanlara? Ya da bir kurtarıcı bekleme fikri? Ya da günahlarımız yüzünden doğal afetler yoluyla cezalandırılıyoruz fikri?
Ya siyaset anlayışı? “Devlet bizden olanlarının kontrolünde olmalı” fikrine mesafe koyup çoğulcu demokrasiden yana tavır alıyorlar mı diğer cemaatler? Bu ülkenin eşit haklara sahip vatandaşlarının ortak kültür ve ortak gelecek tahayyülü çerçevesinde teşkil ettikleri milletin bir ferdi olarak görüyorlar mı kendilerini?
Bürokraside ehliyet ve liyakat esas alınmalı mı diyorlar, yoksa bakanlıkları ve devlet kurumlarını aralarında paylaşıyorlar mı? Sözgelimi, TRT’de iki bin tecrübeli çalışanın “istihdam fazlası” diye işten çıkarılıp yerlerine üç bin kişinin “sınavsız” alınmasına itirazları var mı?
Kendileriyle aynı görüşte olmayan kişilerin kendileriyle aynı görüşten olan kişiler tarafından yalanlarla, iftiralarla, tehditlerle, baskılarla susturulmak ve hatta yok edilmek istenmesine karşı ses çıkarıyorlar mı?
Doğrusu, bu sorulara olumlu cevap vermek mümkün görünmüyor şimdilik. Dolayısıyla bu topraklardan bir FETÖ daha çıkmaz demek kolay değil. Bu yüzden de kendi abdestinden emin olan cemaat mensupları “Aman dikkat edelim, yeni FETÖ’lerin yolunu açmayalım” uyarılarına anlayış göstermeliler.