Bir Başka Olan Ne?

Evet, bir derdi var bu dizinin. Doğru anlayabilene, tabuları yıkabilene, insanları ayırmaktan vazgeçebilenlere… Gelelim dizinin adına. “Bir Başkadır” kelimelerini zihnimiz otomatik olarak “Memleketim” şeklinde tamamlıyor.

Bir Başka Olan Ne?

Kitap haber'den Betül Süslen, bir Neflix yapımı olan "Bir Başkadır" adlı filmi değerlendirdi...

ÖZET:

Dizi birbirlerinden oldukça farklı karakterde olan ve bambaşka hayatlar yaşayan Meryem, Peri, Gülbin, Hayrunnisa ve Sinan’ın yollarının dolaylı olarak kesişmesiyle değişen yaşamlarını konu ediyor. Bu karakterlerin ya yeni bir yola yürümek ya da karmaşık bir geçmişle hesaplaşmak adına mücadelesine tanık oluyoruz. 8 bölümlük mini dizi bu bambaşka karakterlerin aile, iş ve özel yaşamından kesitler içeriyor. Dizinin başkarakteri Meryem’in (Öykü Karayel) gündeliğe gittiği Sinan’ın (Alican Yücesoylar ) evinde bayılma sahnesi ile başlayan hikâye 7 bölüm flashback ile devam ediyor.

Bir Başka Olan Ne?

Beykoz’un köyü aratmayan bir mahallesinden sabahın ilk ışıkları ile yola düşen Meryem’in şehir merkezine yolculuğu ile başlıyor hikâye. Ulaştığı rezidansta öğreniyoruz ki Meryem gündelikçilikle ev ekonomisine katkı sağlıyor. Kendi yaşamından oldukça farklı bir ortamda çalışan Meryem gündeliğe gittiği Sinan’ın evinde çantasından çıkardığı şey (izleyiciye gösterilmiyor) her ne ise görüp bayılmasıyla izleyiciyi bir sene öncesine götürüyor. Yönetmen bu flashback ile izleyicisine oldukça farklı hayatları izleme imkânı sunuyor. Her bölümde bir takım karakterlerin yaşamına konuk oluyoruz. İlk sahnede tanık olduğumuz hayat Meryem’in. Çanakkale’nin bir köyünden göçüp İstanbul’a yerleşen ve yaşam mücadelesi veren Meryem ve ailesi köyvari bir mahallede yaşamakta. İlk sekanslarda oranın İstanbul olabileceğine inanası gelmiyor insanın. Türk dizi ve filmlerinin bir türlü değiştiremediği makûs kaderi aslında bu ilk sahneler. Köyden göçen ve yaşam mücadelesi verirken aynı zamanda metropole entegre olmaya çalışan aile… Hiç yabancı gelmiyor bu hikâye öyle değil mi? Meryem mutaassıp/muhafazakâr hangisini tercih ederseniz böyle bir ailede yetişmiş genç, tesettürlü ve bir o kadarda zeki bir kız. Bayılmaları nedeniyle önce mahallenin en saygın kişisi olan hocaya ardından hocanın tavsiyesi üzerine hastaneye götürülen kızımız son olarak psikiyatri bölümünde tedaviye başlar. Burada bir Anadolu kültürü/irfanı olan olaya tanık oluyoruz. Köyde ya da mahallede en saygın kişi olarak Hoca, imam, öğretmen üçlemesinden seçilmiş hoca mahallenin adeta kanaat önderi. Bu durum Anadolu insanına hiç yabancı değil. Hoca o toplumun hem öğretmeni hem doktoru hem terapisti… Yönetmen toplumdaki bu sosyolojik olguyu yansıtmayı başarıyor. Elit kesimin çözümü psikologlarda aradığı gibi eğitimsiz kesim/orta kesim ise çareyi hocalarda aramakta. Dizideki hoca karakteri Yeşilçam filmlerinin aksine oldukça ılımlı ve makul bir insan. Yönetmen Yeşilçam’ın bağnaz, tutucu ve sahtekar hoca imajına karşılık dizideki hocaya daha aydın bir tavır takındırmış demekten kendimizi alamıyoruz. Hocanın kızı Hayrunnisa ile olan son sahnesinde ise bu tespitimiz netleşiyor. Örtüsünü çıkaran Hayrunnisa yaşamının geri kalanını örtüsüz geçirmek istediğini belli ediyor ve hoca babası tarafından ılımlı karşılanıyor.

Meryem’in psikolog Peri ile ilk seansı oldukça kapalı geçiyor. Bir sonraki seansa gelip gelemeyeceğini hocasına danışması gerektiğini söyleyen Meryem’in bu tutumunun psikolog Peri’yi çileden çıkardığını süpervizyon için gittiği Gülbin ile olan seansından anlıyoruz. Peri psikolog Gülbin ile Meryem vakasını paylaşıyor ve bir patlama yaşıyor. Meryem’in örtüsü Peri’yi oldukça rahatsız etmiş. Yetiştiği laik, modern, sözüm ona ilerici ailesinin örtülüleri öcü gibi gördüğünü ve o şekilde yetiştirildiğini itiraf eden Peri bir iç hesaplaşma yaşıyor. Gereksiz önyargılar ve hesaplaşmalar… Eğitimi sayesinde kendi içindeki bu ayırımcılığın bilincinde olan, fakat isyan etse de kendini engelleyemeyen Peri Meryem’le olan terapiyi kesmenin doğru olacağını düşünüyor. Bu sahneleri izlerken 100 yıllık sinema tarihinde örtülü olan kadınların temizlikçi, eğitimsiz, alt sınıf olarak yansıtıldığı ve bu dizide yine aynı yakıştırmalara maruz kalan örtülü kadın imajına şahit oluyoruz. Elit olan kesim eğitimli, modern ve açıkken, eğitimsiz, demode, alt sınıf ise gündeliğe giden örtülü kadınlar olarak yer alıyor maalesef… Bu absürt şekilci yaklaşımdan 20. yy. da dahi kurtulamamış olmak bir sinemasever olarak beni utandırıyor. Neden psikologlardan biri örtülü değil de alt kesim örtülü diye düşünmekten kendimi alı koyamıyorum. Peri karakterinin süpervizyon için gittiği psikolog Gülbin’i tekrar Sinan’ın evinde görüyoruz. Gülbin Peri ile olan seansta yaşadıklarını Sinan’a anlatırken ne kadar sinirlerinin bozulduğunu itiraf ediyor. Peri’nin örtüye karşı olan ön yargısı Gülbin’i rahatsız etmiş görünüyor. Ufak ufak Gülbin’in yaşamına dâhil oluyoruz. Daha sonraki bölümlerde Gülbin’in doğudan göç etmiş kürt bir ailenin kızı olduğunu öğreniyoruz. Ailesi ile ideolojik düşünce çatışmaları olan Gülbin’in Meryem gibi örtülü annesi ve ablasını yakından tanıma fırsatı doğuyor. Peri’yi ön yargısından ötürü eleştirse de Gülbin de ideolojik olarak muhafazakârlığa uzak bir karakter. Ablası Gülan ile olan diyalogları bu noktada bizi emin kılıyor. Ve yine bir nokta dikkatimi çekiyor. Üst sınıftan örtülü karakter Gülan son derece agresif, ağzı bozuk ve suratsız bir tip. Tamam, örtülü bir kadına sınıf atlattın (!) üst tabakaya çektin ama neden bu kadar suratsız bir tipleme oldu demekten kendimi alamıyorum… Yönetmen bu sahnelerde Kürt meselesine de ufak bir dokunuş yapıyor. Bir karakter dizisinde böyle bir konuya da atıf yapmaya lüzum var mıydı bilemiyorum bunu siz izleyicilere bırakıyorum. Gülbin’inin ailesini tanımaya devam ediyoruz. Engelli erkek kardeşine destek olmaya çalışan iki ablanın mücadelesi zaman zaman saç saça baş başa bir kavgaya dönüşüyor. Engelli kardeşi canlandıran Öner Erkan takdire şayan bir oyunculuk sergiliyor. Bunu söylemeden geçmek bu performansa saygısızlık olurdu. Burada öyle bir sahne var ki bence dizinin en güzel sahnelerinden biri. Evde ki gürültüden rahatsız olan engelli kardeş bir öfke nöbeti geçirirken baba evladını sakinleştirmek adına eline aldığı sazı ile kürtçe bir türkü okuyor işte o an yüzünüze bir gülümseme doğuyor. Diğer aile fertlerinin de türküye eşlik etmesiyle o kasvet dolu hava dağılıp yerini bir aile havasına bırakıyor.

Sinan karakterinden bahsetmek istiyorum. Meryem’in gündeliğe gittiği evin sahibi, Gülbin’in bunaldığı anlarda kaçtığı ama anlamlandıramadığı tuhaf bir ilişki yaşadığı Sinan… Yönetmen Sinan karakteri ile ilgili izleyiciyi pek aydınlatmıyor. Mesela ne iş yaptığını bile bilmiyoruz. Bohem bir yaşamı olan, sadece cinsellik için dünyaya gelmiş gibi, asosyal bir karakter. Dizimizin bir karakter dizisi olduğunu düşünürsek yönetmen böylesi bir karakteri de bizlere tanıtmak istemiş! Ne diyelim…

Dizide en beğendiğim karakter şüphesiz Yasin oldu. Maço tavırlarının altında gizlediği merhamet, sabrı, dik duruşu ile tam bir aile babası modeli. Psikolojik bir nevroz yaşan eşi Ruhiye’ye karşı tavrı, eşine olan özlemi, Ruhiye’yi bir parça olsun hayata bağlamak ya da bağlandığını görebilmek için çırpınan bir Yasin. En başta Ruhiye’nin bu psikolojik travmasından Yasin’i sorumlu tutacak oluyoruz lakin hakikat son 3 bölümde ortaya çıkıyor. Erkek egemen bir bakış açısında olan, son sözü söyleyen konumunda olsa da Yasin’in yüreğinde kocaman bir merhamet adlı çınar olduğunu son bölümde anlıyoruz. Dizide bu karakterin ağırlığı oldukça başka hissediliyor…

Melisa karakterine can veren Nesrin Cavadzade sanki ahbaplık hatırına dizden rol çalmış gibi eğreti duruyor. Melisa karakteri çok mu şarttı bu dizide bilemiyorum. Bana biraz fuzuli gelmekle birlikte replikleri de çok emanet geldi. Sanki total işi dizi seyircilerini aşağılamak için görevlendirilmişti. Bu karakterin sürekli dalga geçtiği, aşağıladığı total işi benzer bir dizide reel hayatta rol aldığını hepimiz biliyoruz. O total iş dizler olmasa sizlerin hali ne olurdu acaba demeden edemeyeceğim… Dijitalde verilen rollerle yetinir miydiniz acaba? Dizideki işlevini çokta anlayamadığımız çıkıntı karakterimiz Melisa sen olmasan da olurdu diyerek bu bahsi kapatıyorum.

Ruhiye… Ahh Ruhiye. Bu hikâyede içimizi sızlatan karakter. Girdiği psikolojik nevrozun sebebini öğrendiğimizde toplumsal yaramıza tuz basıyoruz adeta. Funda Eryiğit can verdiği karakterle gerçekten güzel iş çıkarıyor.

Genel olarak dizi karakterlerimizi analiz etmiş olduk. Şimdi biraz dizinin derdine bakmak istiyorum. Dizinin ana ekseni karakterler üzerine kurulmuş. Toplumdaki farklı kesimleri bu karakterler üzerinden izleme fırsatı bulmuş oluyoruz. Her karakter kendi iç yolculuğuna çıkıyor. Aslında bu karakterlerin hepsi içimizde, aynı toplumda yaşıyoruz, aynı otobüste birlikte seyahat ediyoruz, aynı kafede türk kahvemizi içiyoruz. Yönetmen izleyicisine önyargılardan arınmasını, at gözlüğünü çıkarmasını istiyor belki ama bunu gösterirken belirli tabuları yıkamıyor. Evet, bir derdi var bu dizinin. Doğru anlayabilene, tabuları yıkabilene, insanları ayırmaktan vazgeçebilenlere… Gelelim dizinin adına. “Bir Başkadır” kelimelerini zihnimiz otomatik olarak “Memleketim” şeklinde tamamlıyor. Yönetmen bu birbirinden farklı karakterlere yer verdiği hikâyesine Bir Başkadır derken Ayten Alpman’ın seslendirdiği “Bir Başkadır Benim Memleketim” şarkısından farklı olarak kinayeli bir gönderme yapıyor sanki. Bu başkaları sadece bizim toplumumuzda görülüyormuşçasına bir izlenim hâkim. Lakin her toplumun, her milletin başkaları vardır. Öyle değil mi?

Tür: Dram-Gerilim

Süre: 40 dk. (8 bölüm)

Yıl: 2020

Yönetmen / Senaryo: Berkan Oya

Görüntü Yönetmeni: Yağız Yavru

Müzik: Cem Yılmazer

Oyuncular: Öykü Karayel, Fatih Artman, Funda Eryiğit, Defne Kayalar, Tülin Özen, Settar Tanrıöğen, Bige Önal, Nesrin Cavadzade, Derya Karadaş, Alican Yücesoy, Öner Erkan, Gökhan Yıkılkan, Nazmi Kırık.

Kaynak: Kitap haber