Bir adalet ve özgürlük şehidi: Şamlı Gaylân

İlahiyatçı Mustafa Çağrıcı, Emevilerin ilk döneminde kaderciliğe karşı insanın özgürlüğünü savunan Gaylan Ed-Dımeşki gibi özgürlükçü âlimlerin, düşüncelerinden dolayı öldürülmeleri ve susturulmalarına dair bilgilere yer veriyor.

Bir adalet ve özgürlük şehidi: Şamlı Gaylân

İslam dünyasında dinî değerler ilk defa (Hz. Peygamber’den vefatından yaklaşık 30 yıl sonra kurulan) Emevî devleti zamanında veya biraz öncesinde muhaliflere karşı siyasal amaçlı yorumlanmaya ve kullanılmaya başlandı. Bu ideolojik tutuma karşı direnenler de vardı; Tâbiîn döneminin saygın âlimi Hasan-ı Basrî (ö. m. 728), daha radikal bir üslûpla Ma‘bed el-Cühenî (ö. 702 [?]), Gaylân ed-Dimaşkî (Şamlı Gaylân, ö. 738 civarı) gibi âlimler bunlardandı. Ma‘bed ve Gaylân liderliğindeki muhalif hareketi oluşturanlar, Hasan-ı Basrî’den farklı olarak, aynı zamanda –günümüzün tabiriyle- aktivist insanlardı.

Birer ilim, fikir ve eylem adamı olan bu iki isim ve taraftarları, Emevîler’in hilâfet anlayışını reddettiler, uygulanan maliye politikasını eleştirdiler. Onlar, Ehl-i hadis’in yaygın bir inanç haline getirmeye çalıştıkları, siyasal istismara sebep olan fatalist (kaderci/cebirci) fikirlere karşı çıkıp Allah’ın adaletini ve insanın özgürlüğünü savunuyorlardı.

 

Bu muhalif tavırları hem siyasal yönetimin hem de Ehl-i hadis’in düşmanlığını kazanmalarına yol açtı. Sonuçta halkı yönetime karşı kışkırttıkları gerekçesiyle Mab‘ed kardeşi Saîd’le birlikte, Gaylân da arkadaşı Salih’le birlikte yönetim tarafından farklı zamanlarda öldürüldüler.

***

Hz. Peygamber’in hadislerinin henüz yazıya geçirilmediği o dönemlerde meşhur “el-Eimmetü min Kureyş” (İmamlar [devlet başkanları] Kureyş’tendir) hadisi bu kısa lafzıyla muhtemelen yeni yeni yaygınlaşmaya başlamıştı. (Bazı önemli kaynaklarda bu söz, Hz. Ali’nin geleceğe yönelik bir tahmini olarak ona atfedilir.)

Fakat Gaylân imamet (devlet başkanlığı) konusunda farklı düşünüyor, hem “Ali taraftarları”ndan (Şîatü Alî) hem de Emevîler’den ayrılıyordu. Diğerlerinin aksine o, imamette nesebin, yani (ikisi de Kureyşe’ten olan) Hâşimî veya Emevî soyundan gelmenin değil; bilgi, liyakat ve nitelikli olma gibi kişisel meziyetlerin asıl olduğunu savunuyordu. Böylece Gaylân, devlet başkanlığının gerektirdiği donanıma sahip olmak ve toplumun onayını almak şartıyla Kureyş sülalesinden olmayan birinin de bu göreve getirilebileceğini belirtiyordu.

***

Erken dönem İslam tarihçilerinden İbn Ebî Hayseme bir mektuptan bahseder. Bu ilginç mektupta Recâ b. Hayve adlı bir Emevî yandaşı, Emevîlerin 10. hükümdarı Hişam b. Abdülmelik’e şöyle yazar:

“Ya emîrü’l-mü’minîn! Gaylân ve (arkadaşı) Salih’i öldürmen, Türk ve Deylem halkından 2000 kişiyi öldürmenden daha kıymetli olacaktır” (et-Ṭârîḫu'l-Kebîr, Kahire 2006, III, 254).

Adamın dediği oldu. Emevîler, tıpkı Allah’ın Adem’i yeryüzünde halife yapması (Bakara 2/30) gibi kendilerine de halifeliğin Allah tarafından bahşedildiğini iddia ediyor; “Allah’ın takdiri değişmez” diyor, buna aykırı davrananların dinden çıkmış sayılacaklarını söylüyorlardı.

Bu nedenle, Endülüslü kültür tarihçisi İbn Abdi Rabbih’in anlattığına göre (el-ʿIḳdü’l-Ferîd, II, 219-220), hükümdar Hişam, Gaylân ed-Dimaşkî’ye kader konusunda konuşmasını yasakladı ve dönemin ünlü bir âlimi olan Ehl-i hadis’ten Abdurrahman el-Evzâî’yi huzuruna çağırarak Gaylân ile aralarında geçen konuşmayı ona anlattı. Olayın devamını İbn Abdi Rabbih’ten dinleyelim:

“… Bunun üzerine Evzâî, Gaylân’a döndü ve aralarında şöyle bir konuşma geçti:

– Evzâî: ‘Allah’ın, haram kıldığı bir işi işlemesi için kuluna yardım edeceğini düşünüyor musun?’

– Gaylân: Düşünmem; Allah için böyle bir şey düşünmek büyük günahtır.’

– Evzâî: ‘Allah, yasakladığı bir işin yapılmasına yardım eder mi?’

– Gaylân: Bu büyük bir yanlış olur. (Allah hakkında) benim böyle bir düşüncem olamaz.”

– Evzâî: Allah’ın, emrettiği bir işin yapılmasını engelleyeceğini düşünüyor musun?’

– Gaylân: ‘Emrettiği bir işi engellemesi mi dedin! Bunu da düşünmüyorum.’

Bu cevaplar üzerine Evzâî, Gaylân’ı kastederek “Bu adam sapkın bir şüpheci!” dedi. Hişam, Gaylân’ın el ve ayaklarının kesilmesini, sonra da çöplüğe atılmasını emretti… (Gaylân kader hakkında konuşmaya devam ediyordu.) Sözleri Hişam’a ulaştırılınca dilinin kesilmesini ve boynunun vurulmasını emretti.”

İşin daha acı tarafı şu ki, Gaylân’ı bu korkunç sona götüren yolun taşlarını Ehl-i Sünnet ulemasının her dönemde hürmetle andığı Evzâî döşedi. Üstelik tüm bu olup bitenleri de kadere bağlayıp Allah’a yükleyerek Hişam’ı da kendisini de sorumluluktan kurtardı.