Bir düşünelim, neden bu insanlar bizi bırakıp gidiyor...

Elif Çakır- 07.02.2018

Bir düşünelim, neden bu insanlar bizi bırakıp gidiyor...

?Tersine beyin göçünü, yani yuvaya dönüşü sağlamamız lazım. Bu konuda elimizden geleni yapıyoruz, yapacağız. Önce kendi bilim insanlarımızı, ardından dünyanın bilim çevrelerini Türkiye´ye çekmeyi mutlaka başaracağız.? (Cumhurbaşkanı Erdoğan, 16 Aralık 2014)

?Beyin göçünü engelleyecek tedbirlerin bir an önce alınması gerekiyor. YÖK Başkanımızdan, ?Mevlana´ programını Erasmus benzeri bir programa dönüştürmesini rica ediyorum.? 

(Cumhurbaşkanı Erdoğan, 26 Temmuz 2017)

?En parlak beyinlerimizi maalesef Batı´ya kaptırıyoruz.? (Cumhurbaşkanı Erdoğan, 12 Eylül 2017)

?Gençlerimiz kendi ülkelerinde, kendi üniversitelerinde parlak bir gelecek göremedikleri için giderek artan bir oranda Batı´ya yöneliyorlar. En zeki öğrencilerimizi Batılı eğitim kurumlarına kaptırıyoruz.? (Cumhurbaşkanı Erdoğan, 21 Eylül 2017)

***

Türkiye´nin önemli sorunlarından biri de beyin göçü. Gerçi hangi sorunumuzu ?az önemli sorun? olarak tanımlayabiliyoruz ki... Demokrasi, adalet, özgürlükler, anayasa, Kürt sorunu, terör, işsizlik, eğitim, sağlık...

Gelişmekte olan bir ülke olarak ?beyin göçü? sorunun da en az ekonomi kadar önemli olduğunu söylememe itiraz edilmeyeceğini umuyorum.

Çünkü bir ülke açısından hele de gelişmekte ve kalkınmakta olan ülkeler açısından, iyi eğitim görmüş, kalifiye, nitelikli, seçkin, uzman ve yetenekli işgücünü kaybediyor olmak ciddi bir sorundur.

Dolayısıyla 15 yıldır ülkenin yönetiminde bulunan bir lider olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan´ın, beyin göçü sorunun farkında olması, bunu kendisine dert edinmesi ve devlet kurumlarına ve hükümete beyin göçünün engellenmesine yönelik tedbir alınması yönünde ikaz ve tavsiyelerde bulunması önemlidir.

Ve  Erdoğan´ın ?tersine beyin göçünü sağlaması? için, yabancı lisans öğrencileri ve akademisyenler için üniversiteleri daha cazip hale getirecek adımlar atması konusunda YÖK´e çağrıda bulunması önemlidir.

Önemli zira, 2011 yılından bu yana, uluslararası araştırma şirketleri tarafından yapılan ?beyin göçü? araştırmalarında en fazla göç veren ülke sıralamalarında Türkiye ilk sıralarda yer alıyor.

Ve bu oran hızla artıyor.

Sadece beyin göçü vermiyoruz, rahat yaşam koşullarına sahip, sermaye sahibi, iş adamı, üretici de kaybediyor Türkiye. Güney Afrika merkezli New World Wealth´in yayınladığı rapora göre, altı bin Türk milyonerimiz ülkemizi terk etmiş... 2015 yılında bin olan milyoner göçü 2016 yılında 6 bine yükselmiş.

Türkiye´nin gündemi yoğun olduğu için dikkatlerden kaçmış olmalı, zira konuyu Dünya gazetesi ve gazetemizden İbrahim Kahveci´nin kaleme aldığı ?Beyin göçü ve yozlaşma? yazısının dışında gündeme getiren olmadı. Neden ülkemiz, milyonerlerini ve iyi eğitim görmüş, kalifiye, nitelikli, seçkin, uzman ve yetenekli işgücünü göç veriyor. Öğrenim için neden daha çok Batı tercih ediliyor. Milyonerlerimizi, Türkiye´nin giderek öngörülebilir politika özelliğini kaybetmesi ve giderek içe kapanması sebebiyle kaybediyor olabiliriz. Türkiye, beyin gücünü ise ekonomik, siyasal ve bilim politikalarındaki yanlışlıklar, eğitim sistemindeki çarpıklık, kalitesizlik ve işsizlik nedeniyle kaybediyor.

2017 işsizlik verilerine göre, okur yazar olmayanlarda işsizlik oranı yüzde 6.1 iken, üniversite mezunlarında işsizlik oranı yüzde 14.7. Bir ülkede, bir üniversite mezununun iş bulma imkanı, okur yazar olmayan birisinden daha az ise, o ülkede beyin göçü olmaz mı? Peki, beyin göçünü ve milyonerler göçünü nereye veriyoruz dersiniz: Avrupa Birliği ülkelerine.

AK Parti Milletvekili Metin Külünk´ten açıklama

Dün AK Parti Milletvekili Metin Külünk´ün Cumhurbaşkanı Erdoğan´a ?gazilik unvanı? verilmesi hakkındaki kanun teklifi ve Erdoğan´ın bu teklife verdiği tepki üzerine yazmıştım.

Baştan şunu söylemem gerekir ki yazıyı kaleme alırken ?dalkavuk´ benzetmesi yapmayı kendime yakıştıramadığımı fark ettim. Evet, eleştirdiğim konu bir aşırılıktır ancak meramımı daha nezaketli anlatabilirdim. Kabul ediyorum. Bana yakışmadı.

Fakat uzunca zamandır AK Parti içerisinde olan biteni de başka türlü tanımlayamıyorum.

Metin Külünk doğal olarak bana kızdığı için gazetemizin yayın yönetmenine dün bir açıklama metni göndermiş.

Diyor ki:

Sayın Cumhurbaşkanımıza Gazilik unvanı verilmesi önerimi tarihsel süreç içerisindeki manası ve değerini anlattıktan sonra bugün de yaşatılması gerektiğine vurgu yaparak sosyal medya hesabımda ve köşe yazımda da gündeme getirerek kamuoyu ile paylaştım.

Bu paylaşımlarım ve önerimden sonra çok güçlü toplum desteği gördüğüm gibi farklı kesimlerin eleştiri ve itirazlarını da aldım.

Bu düşüncemi kamuoyu ile paylaştıktan sonra, kanun teklifi haline gelinceye kadar geçen süreçte, partili arkadaşlarımdan şahsıma ulaşan herhangi bir itiraz ya da eleştiri olmadı.

Teklif halen TBMM AK Parti Grup Başkanlığında, isteyen arkadaşlarım gidip imza atarak ortak olabilirler. Her ne kadar bu teklifi veren ben isem de bu teklif milletimizin teklifidir.

Anadolu ve Trakya´yı il il ve ilçe ilçe dolaşan, ziyaret eden bir milletvekili olarak, sayın Cumhurbaşkanımıza olan sevgi ve samimiyete şahitlik ediyorum. Sonuç olarak bu teklif şahsımın değil milletimizin bir talep ve beklentisidir. Ben sadece milletimize tercüman oldum. Bir milletvekili olarak da asli görevim budur.

Milletin teklifi ve beklentisi olan Cumhurbaşkanımıza TBMM tarafından Gazilik unvanı verilmesi konusuna destek olmak, sahip çıkmak, kahraman milletle beraber olmaktır. Milletin sesi olmak yazarınızın ifade ettiği şekliyle ?dalkavukluk? değil tam aksine milletle birlikte olmaktır.

***

Özetle Metin Külünk´ün göndermiş olduğu açıklama böyle.

Ben hâlâ sayın milletvekilinin yaptığının bir aşırılık olduğunu düşünüyorum. Ancak buna yönelik eleştirimi kaleme alırken bu kavramdan daha nezaketli bir dil kullanmam gerekirdi. Bunu da kabul ediyorum. Çünkü herşeyden önce bana yakışan bir üslup değil.

Bu kadar tepki biraz fazla değil mi?

Türk Tabipler Birliği, Afrin Harekatıyla ilgili olarak ?Savaş bir halk sağlığı sorunudur? diye bir bildiri yayınladı...  Bu ülkenin yüzde seksen beşi Zeytin Dalı harekatının arkasında. AK Partili AK Partisiz herkes destekliyor. Ülkemiz bir kez milli bir meselede birlik beraberlik içerisinde. Türk Tabipler Birliği ise farklı bir bildiri yayınlamış. Şahsen bildiri metnini onaylamam mümkün değil ama gösterilen tepkiler fazla görünüyor bana. Dün de MHP Lideri Devlet Bahçeli partisinin grup toplantısında çıktı ve dedi ki:

?TTB PKK-PYD´nin paravan örgütüdür, vatana ihanet suçu işlemişlerdir. Yedikleri ekmeğe ihanet etmişlerdir. Bunlar Türk düşmanıdır, hekimliğin yüz karasıdır, acil ve seri bir şekilde yasal düzenleme yapılmalı ya da kapısına kilit vurulmalıdır.?

Tamam, TTB´nin bildirisi yanlıştır, haksızdır, hadsizdir... Ama bu düzeyde bu kadar tepki de biraz fazla değil mi?