‘Bay Kemal…’

Taha Akyol'un yazısı;

‘Bay Kemal…’

 

Karar TV’de peş peşe üç lideri İzledim: Meral Akşener, Temel Karamollaoğlu, Kemal Kılıçdaroğlu…

Ahmet Taşgetiren, Elif Çakır ve Yıldıray Oğur’un sorularını cevapladılar.

Liderlerden hiçbiri Erdoğan’a hakaret etmedi; eleştirilerini söylediler elbette. 

Aşağı yukarı üç ayrı akım, üç dünya görüşü…

Meral Akşener, Türkiye’nin geçmişten gelen “fay hatlarını derinleştirdiler” diye eleştirdi. Gökalp’in, Mümtaz Turhan’ın, Erol Güngör’ün ‘sosyolojik milliyetçilik’ çizgisindeki en önemli sorun; toplumdaki kültürel yarılmalardır, fay hatlarıdır.

Temel Karamollaoğlu, uzlaşmayı savunurken Erbakan’nın Ecevit’le koalisyon kurduğunu hatırlattı… Din adamlarının particilik yapmasını şu sözlerle eleştirdi:

“Maalesef üzülerek ifade ediyorum, din görevlileri bu konuda en aşırı gidenler… Siz yani caminin içinde saf tutan insanları kutuplaştırırsanız bu memlekete çok daha ciddi zarar verirsiniz.”

TARİHSEL TRAVMALAR

Radikal devrimler böyle travmalar yaratıyor; Fransız devrimin travmaları, Raymond Aron’a göre 1960’lara kadar sürdü, giderek şiddeti azalsa da…

Biz artık bu travmaları, fay hatlarını aşmalıyız.

Hâlâ 1930’larda yaşıyormuşuz gibi fay hatlarını derinleştirelim mi?

28 Şubat o fay hatlarını, kutuplaşmayı bilinen yönde derinleştirmişti…

Temel Karamollaoğlu’nun “sosyal demokrat arkadaşlara” hitaben, “Arkadaşlar, Müslümanlıkla aranızdaki köprüleri yeniden inşa etmeye çalışın…” diye çağrıda bulunmasının böyle reel bir sosyolojik zemini vardır.

Şimdi, tarihin kavgalarını tarihçilere bırakmayıp günün siyasetinde toplumun büyük kesiminde oy tutmak için hala 1930’lardaymışız gibi öfkeli bir dille fay hatları öbür yönde derinleştiriliyor.

Parti menfaati fay hatlarını derinleştirmeyi gerektirebilir ama Türkiye’nin menfaati, fay hatları aşmayı, siyasetin kimliksel ve hamasi mahallelerden çıkıp rasyonelleşmesini gerektiriyor.

Ekonomik performans için bile bu şart.

ON YIL ÖNCE…

Kemal Kılıçdaroğlu sadece şimdilerde değil, on yıl önce “fay hatlarını” görüyor ve CHP’nin eski ‘sekter’ çizgisini aşarak geniş kitlelere açılması gerektiğini söylüyordu.

CNN Türk’te kendisiyle yaptığım mülakatta şöyle diyordu:

“İnsanın inançları kendisine aittir zaten. Ve saygı duyulur elbette. Çünkü artık biz 21.yy’da kılık kıyafetti, inançtı bunları normal siyasal yaşamdaki tartışmaların dışına çıkarmamız lazım…

Ama maalesef biz bunu yeteri kadar yapamadık.” (6 Mart 2009)

Ve iste “Bay Kemal”in on yıl sonraki konuşması:

“Bizim de çok kabahatimiz, kusurumuz var. Bir başörtüsü meselesini Türkiye Cumhuriyeti’nin en temel meselesi haline getirdik. Sana ne kardeşim. O kız çocuğumuz üniversiteye gidiyor mu, okuyor mu, imkanını sağlıyor muyuz? Derdin o olmalı.” (4 Ekim 2019)

Bu tutarlılık samimiyetin ifadesidir. 

Kılıçdaroğlu’nun tavırlarında da aynı tutarlılık var. Türban yasağının kalkmasını destekledi, milliyetçi muhafazakar isimlere partisini açtı…

Mansur Yavaş ve CHP’den gelmekle beraber Ekrem İmamoğlu’nun adaylığı ve seçim başarıları aynı açılımın devamıdır.

İYİ Parti ile ve Saadet Partisi ile iyi ilişkiler de böyledir.

AŞİRET GİBİ

Celal Bayar muhalefetteyken Meclis kürsüsünde, İttihat ve Terakki’den beri keskin parti kavgalarından ülkenin çok zarar gördüğünü hatırlatarak şöyle diyordu:

“Bir aşiret reisinin diğer reise kızmak suretiyle birbirine hasım olması âdetini bu memlekete sokmayacağız… Mazinin parti mücadelelerini, kardeş kavgalarını göz önünde bulundurarak vicdanında şüphe ve kin uyandırmak şaibesinin bu memleketin siyasi hayatında yer tutmasına biz de meydan vermeyeceğiz…” ( 2 Şubat 1949)

Maalesef 1950’lerde siyaset yeniden aşiretler çarpışmasına dönüştü, 27 Mayıs belası geldi.

Zamanımızda bizlerin, bu ülkenin insanları olarak önümüzdeki tarihi sınav şudur: Travmayı, fay hatlarını derinleştirmek mi, aşmak mı lazım?

Tarih bizlerden nasıl bahsetsin? Kavgayı sürdürdüler diye mi, çözüp birlikte yürümeyi başardılar diye mi? 

Kutuplaşma dilini bırakarak, beraber yaşama kültürünü geliştirerek ve hukuk devletinde temel hak ve özgürlükleri güçlendirerek aşmak zorundayız!

Vatanseverliğin de gereği budur.

Artık partilerimizi aşiret gibi algılamaktan çıkalım. Her devirde bizi kutuplaştıran fay hatlarımızdan kurtulup zihinlerimizi açalım.

Kalıplarını kırmış açık zihinlere çok ihtiyacımız var bu çağda.