Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Barışın anatomisi: Sembolizmden siyasal akla...

Müjgan Halis, PKK’nin silahlı mücadeleden demokratik toplum örgüsüne evrilmesinin önemine dikkat çekiyor ve bununla birlikte, Kürtler tarafından, var olan haklarının anayasal güvence altına alınmasının istendiğini belirtiyor.

Barışın anatomisi: Sembolizmden siyasal akla...

Türkiye, Kürt meselesinin çözümüne dair belki de ilk kez bu denli açık ve çok katmanlı bir müzakere zeminine yaklaşmış durumda. Uzun yıllar silahlı çatışmalar, inkâr ve asimilasyon politikalarıyla bastırılmaya çalışılan Kürt meselesi, bugün siyasal çözüm arayışları çerçevesinde konuşuluyor. Bu durum, yalnızca Türkiye için değil, bölge politikaları açısından da yeni bir dönemin habercisi olacağa benziyor.

Türkiye’nin siyasal tarihinde bir ilk olarak, uzun süredir cezaevinde tutulan bir Kürt siyasi figürünün hem müzakere yürütme hem de kamuoyuna hitap edebilme imkânına sahip olması dikkat çekiyor. Pek çok yoruma göre; bu durum, sadece bireysel bir pozisyona değil, aynı zamanda Kürt siyasal hareketinin geldiği noktaya işaret ediyor. Osmanlı'dan günümüze yaklaşık iki yüzyıldır aralıklı olarak yaşanan Kürt isyanlarının ilk kez müzakere masasında sonuçlanabileceği bir zemin doğmuş durumda.

Bu tablo, devletin yaklaşımındaki bazı kırılmaların ve Kürt hareketinin siyasal kapasitesinin geldiği evrenin birleşimi olarak okunabilir.

 

Tasarım: Independent Türkçe

Sürece yönelik sabotaj endişeleri

Ancak bu süreçte yaşanan bazı olaylar, diyalog ortamına zarar verebilecek nitelikte. Özellikle açıklamaların yapıldığı günlerde yaşanan 12 askerin ölümüyle sonuçlanan hadise, bazı aktörler tarafından “sürece yönelik sabotaj” olarak nitelendirildi. Siyasi analizlerde bu tür eylemlerin çözüm girişimlerine zarar verme potansiyeli taşıdığı sıkça vurgulanırken, bir yandan da sürece sahip çıkan çevrelerin bu tür riskleri bertaraf ettiği yönünde değerlendirmeler yapılıyor. Bu durum, sürecin ne kadar hassas dengeler üzerinde yürüdüğünü gösteriyor.

İmralı misafir ağırlayacak mı?

Demokratik çözüm arayışları kapsamında hazırlanan Abdullah Öcalan tarafından “Demokratik Toplum Manifestosu” kitaplaştırılacak. Öcalan görüntülü mesajında bu manifestonun PKK’nın kuruluşunda yayınlanan “Kürdistan Devriminin Yolu” belgesinin yerini ikame edileceğini söyledi. Bu açıklama bile, sürecin yalnızca güvenlik odaklı değil, fikirsel ve siyasi yönlerinin de planlandığını gösteriyor. Bu çerçevede, Abdullah Öcalan’a verildiği öne sürülen bazı taahhütlerin kamuoyuna yansıyan bölümleri de dikkat çekici.

Eğer gerçekleşirse; Öcalan’ın haftada iki gün misafir kabul etmesi, gazetecilerin ve konukların İmralı’ya gidebilmesi gibi uygulamalar, şeffaflık vurgusunu pekiştirecek adımlar olarak görülüyor. Ayrıca, Meclis’te kurulacak komisyonun hem İmralı hem Kandil ile temas kurabilmesi ve bu komisyonun gerektiğinde Cumhurbaşkanı ile de görüşebilmesi gerektiği yönündeki öneriler, sürecin kurumsallaştırılmasına yönelik beklentilerin bir ifadesi.

Kürtler, hukuken tanınacak mı?

Çözüm arayışında dillendirilen en temel beklentilerden biri, Kürtlerin Türkiye Cumhuriyeti içinde anayasal olarak tanınması. Her ne kadar siyasal aktörler “kardeşlik” söylemine sıkça başvursa da Kürt yurttaşlar bu kardeşliğin hukukla tanımlanmadığını, eşit yurttaşlık zemininin eksik olduğunu ifade ediyor. Bu nedenle, yeni bir anayasa sürecinde Kürt kimliğinin, dili ve siyasal temsil hakkının tanınması gerektiği yönünde talepler yükseliyor.

Hukuksal reform beklentileri

Sürecin sürdürülebilir olabilmesi için yalnızca siyasi değil, yapısal reformlar da gündemde. Bunlar arasında; cezaevlerinin boşaltılması, siyasi sürgünlerin ülkeye dönebilmesi, demokratik siyaset yapanların engellenmemesi, örgütlenme hakkının güvence altına alınması gibi başlıklar yer alıyor. Hukuki zemin, yalnızca yasa değişikliklerinden ibaret değil; aynı zamanda uygulamada eşitliği ve güveni sağlayacak pratik mekanizmalar anlamına geliyor.

Bugün Türkiye, Kürt sorununu konuşurken sadece geçmişin değil, geleceğin de yükünü omuzlarında taşıyor. Müzakere, diyalog ve barış kelimelerinin tekrar telaffuz edilmesi, toplumun önemli bir kesiminde umut yaratırken, aynı zamanda belirsizlik ve endişeyi de beraberinde getiriyor.

Hiç olmadığı kadar mümkün olan barış

Sürecin başarıya ulaşabilmesi, yalnızca bir tarafın iradesine ya da geri adımına bağlı değil; aksine, her iki tarafın da samimiyetine, karşılıklı güven inşa etme kapasitesine, toplumsal desteğe, uluslararası iklimin katkısına ve en önemlisi devlet aklının açıklığına ihtiyaç duyuluyor. Barış; sadece silahların sustuğu bir durum değil, aynı zamanda hakların tanındığı, kimliklerin eşit yurttaşlık zemininde kabul gördüğü, siyasal temsilin meşru ve sürdürülebilir biçimde mümkün kılındığı bir sistemin inşasıyla anlam kazanabilir.

Bu defa önceki süreçlerden farklı olarak, diyalog daha örgütlü, talepler daha açık, taraflar daha hazırlıklı bir pozisyonda yer alıyor. Bir taraf, müzakere süreçlerinde daha önce dillendirdiği hak taleplerini sistematik bir biçimde kamuoyuna açıklarken; diğer taraf da bu talepleri yok saymadan, onları toplumsal barışı tesis edecek bir çerçevede tartışmaya açma iradesi göstermek zorunda.

Kürt meselesinin artık sadece güvenlik politikalarıyla değil, hukuki ve siyasi mekanizmalarla da ele alınması gerektiği konusunda toplumda giderek daha fazla farkındalık oluşuyor. Türkiye toplumunun farklı kesimlerinde barışa yönelik beklentinin yüksekliği, özellikle genç kuşaklar arasında militarizme alternatif çözümlere yönelimin artması, sürece demokratik bir meşruiyet zemini sunuyor.

Uluslararası kamuoyu ise bu kez süreci dışarıdan izleyen değil, yönlendirici ya da destekleyici rol üstlenebilecek bir pozisyonda yer alıyor. Ortadoğu’daki genel gerginlik, göç dalgaları, güvenlik kaygıları ve enerji politikaları bağlamında Türkiye'nin iç barışını sağlaması, bölge denkleminde de yeni bir istikrar unsuru olarak değerlendiriliyor.

Bu tablo, barışa dair umudun temelsiz bir iyimserlikten ibaret olmadığını gösteriyor. Zorluklar hâlâ büyük, riskler hâlâ mevcut, ancak ilk kez bu kadar hazırlıklı, bu kadar açık ve bu kadar mümkün bir zemin üzerinde konuşuluyor. Barış, her zamanki gibi zorlu; ama bu kez hiç olmadığı kadar gerçek ve hiç olmadığı kadar mümkün.

 

Kaynak: Independent Türkçe



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER