Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

“Barış için savaşın kahramanlarına ihtiyaç duymadan toplum olmak”

Barış Vakfı Başkanı Hakan Tahmaz, hafta sonu Diyarbakır’da İHD’nin gerçekleştirdiği Barışa Giden Yol: Hafıza ve Adalet başlıklı çalıştayla ilgili gözlem ve kanaatlerini belirtti.

“Barış için savaşın kahramanlarına ihtiyaç duymadan toplum olmak”

Başlıktaki söz hafta sonu Diyarbakır’da İHD’nin gerçekleştirdiği Barışa Giden Yol: Hafıza ve Adalet başlıklı çalıştayda konuşan Doç. Dr Ulaş Bayraktar’a ait. 

İHD, 21 Haziran’da Kürt sorununun PKK’nin 12 Mayıs 2025 tarihinde açıkladığı kendini feshetme kararıyla yeni bir eşit geldiği kritik bir eşikte silahlı çatışma döneminin yol açtığı çok farklı siyasal, sosyal, ekonomik, psikolojik ve hukuki sorunların acılı tanıklarından arzulanan çeşitlikte olmasa çok geniş bir kesiminin bir araya getirdi.

Toplantı İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin’in açış konuşmasında okuduğu iki mesajın yarattığı ağır duygusal atmosferin basıncı altında sürdü. 

Mesajlar biri İHD yönetimi tarafından toplantıya davet edilen 21 Kasım 2004’te Mardin Kızıltepe’de eşi ile birlikte 12 yaşında edilen 21 Kaymaz’ın annesi Makbule Kaymaz’a aitti. 

Diğeri ise 2017’de Trabzon’da PKK ile askerler arasında çıkan çatışmada yaşamını yitiren Eren Bülbül’ün annesi Ayşe Bülbül’ün mesajıydı. 

Her iki anne de ağır sağlık sorunları nedeniyle katılmadıkları toplantıya birbirinden habersiz benzer duygu ve düşüncelerini yazılı ilettiler.

Toplantının ilk dakikalarında Mardinli bir Kürt çocuğu ile Trabzonlu Türk çocuğunun annesinin ortak cümleleri başka çocukların annelerini aynı acıları yaşamasınlar, barışı destekliyoruz oldu. Hayat tecrübelerinden süzülmüş cümlelerle katılımcılara barışın kıymetini hatırlattı. 

Eren Keskin’den sonra İHD diğer Eş Genel Başkanı Hüseyin Küçükbalaban açış konuşmasında iki büyük dünya savaşının büyük yıkımı sonrası Birleşmiş Milletlerin Kuruluşu’na, İnsan Hakları Beyannamesi’nin hazırlanmasını ve çeşitli uluslararası sözleşmelerde barış hakkının yer alış biçimi ve konuşmasında yer verdiği İHD verilerinde çeşitli örneklerle, şu anda içinde bulunduğumuz yeni çözüm sürecinin ve barışı hakkının kıymetinin zihinlerde canlanmasını sağlandı.

Toplantı boyunca yürekleri sızlatan çok sayıda konuşma oldu. Yanlış bir biçimde çoğu zaman insan hikayeleri adı verilen bunlar aslında savaş, silahlı çatışma döneminin yaşanmış derin acılarında damıtılmış tanıklıklarıdır. Bunlar birer hikaye değil. Hikayeler çoğu zaman uydurulmuştur. Bizim dinlediklerimiz ise birlikte yaşamak durumunda olduğumuz toplumun farklı kesimlerinin veya katmalarının canlı hakikatlerdir. 

Bunlardan biri de 1980 Mart’ında Mardin Dirik’te PKK’liler silahlı çatışmada ölen Jandarma Yüzbaşının oğlu Doç Dr. Ulaş Bayraktar’ın konuşmasıydı. Babası öldüğünde Ulaş beş yaşındaymış, birde üç yaşında kardeşi var.

Ulaş’ın babasın öldüğü çatışmada üçte PKK’li ölmüş. Bu bilgiyi toplantıda katılımcı Barış Annelerinde kendini “okuma yazması olmayan ama acıların üniversitesinden mezun” bir ana paylaştı. 

Ulaş, babasının son sözlerinin “beni kurtarın benim daha küçük iki çoğum var” olduğu söylemişler.

Uluş, şehitler ölme denir, hep bir kahraman yaratılır ama benim babam öldü. Beni ve kardeşimi annem büyüttü. Ben, Barış Ünlü’nün Türklük Sözleşmesi kitabındaki kimliğe uygun bir insanım; Türk’üm, Suniyim. 

 

Başka mahallerle konuşmak

Ulaş Bayraktar “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı barış bildirisine imza attığı için görevinden uzaklaştırılmış bir siyaset bilimci. Beş yıl mahkeme kapılarında sürünmüş görevine dönmeyi başarmış bir akademisyen. 

Hoca benim kahramanım babam değil annem çünkü annem kardeşimle beni nefret ile büyütmedi de ondan dedi. Toplumlar ne zamanki bu türden kahramanlara ihtiyaç duymaz, eşit, özgür barışı içinde bir arada yaşamayı başarı görüşünü savundu.

Bunun bir yolunun da hemşerilik kültürünün yaşamda gerçek anlamı kazanması olduğu aktardı. Hemşeri biz de geldiğimiz yeri tanımlar için kullanılır aslında birlikte yaşanan yerin kültürü olarak hayat bulmalıdır fikrini savundu. 

Barış çalışması yürütenlerin bir türlü başaramadığı ama hiç akıllarından çıkmayan asker ve gerilla yakınlarını bir arada acılarını, tanıklıkları ortak mekanda ve kamusal alanda paylaşmaları içinden geçilen süreç açısından kıymetli ilk adım atıldı.  

Fazlasıyla duygusal toplantı atmosferde anlatılan her bir hikaye Türkiye’nin uzun yolculuğumuzda Kürt meselesinin çözümü ve barışın toplumsallaşmasına/ umutları yeşertilmesine katkısı olacak.

Sur’da okul önlüğüyle vurularak öldürülen kız çocuğunun annesinin “biz, kendi ülkemizin, evimizin, toprağımız esiri olduk” sözleri gibi yüreklere dokunan, akılları durduran konuşmalar “bugün erken demeyelim, yarın çok geç olabilir “ sözünün sosyal ve siyasal zemini zihinlere kazıdı.

Barış isteyenlerin mahallesindeki insanların, sivil toplum kurumlarının algılarının, asker, Türk tarafının acılarına daha fazla açılmasının vesilesi olacaktır. 

Devlet, azgın Türk milliyetçileri, stokçu, ulusalcılar Kürt tarafının acılarını görmezden geliyorlar. Bunu değiştirmeye çalışmak ve bu acılara nasıl dayanıyor sorusunun yanıtı bu tür çalışmaları çoğulcu çoğaltmaktan geçmekte.

Silahlı çatışmaların ürettiği toplumsal siyasal ve sosyal sorunların çözümünde, geçiş süreci adaletini, onarıcı adaleti yeni çözüm sürecinde yeşertmek ve toplumsal katılımı güçlendirmek, yeni kanallar yaratmak böylesi çabaların sonucuyla olabilir. 

Sadece kendi mahallemize değil, başka mahallelerle konuşmak ve barış dilinin gelişimi başka türlü geliştirilemez. 

Cizre’de öldürülen Cemile’yi kokmasın diye üç gün buzdolabında saklayan ve defnedilmeden önce kızın ellerine kına koyan annenin anlatısını Türkler, Trabzon’da öldüren Eren’in annesi Ayşe Bülbül’ün anlatısını Kürtler dinleye bildiğinde barışın toplumsallaşması mümkün olacaktır.

 

Kaynak: yeniarayis.com



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER