Söz bazen bir tokat gibi iner insanın suratına, anlamı değil yüzünüzde bıraktığı yanma hissi ve sizi kendinize getirmesi önemlidir. Şefkat tokatı da derler buna.
Bahçeli, 22 Ekim’den itibaren bu tokatları kamuoyunun suratına defalarca attı. Anlamına takılanlar, siyasal hayatta somut karşılığını arayanlar hep yanıldı. Öcalan’ın DEM grubunda gelip konuşması çağrısı, Malazgirt’te PKK Kongresi’nin toplanması, Öcalan’a “Kurucu Önder” payesini vermesi, son olarak fesih kararı üzerine şükranlarını sunması muarızları ve güvensizleri kendine getirmek için suratlarına indirilmiş birer tokattı.
Devlet Bahçeli.
Kalıpları, alışkanlıkları, içinde saklandığımız sığınakları sorgulamak, gömüldüğümüz şu entrikalarla dolu siyaset bataklığının içinden kafamızı uzatıp etrafta olup bitenleri fark etmek için bu tokatlar gerekliydi. Dersine çalışmayanlar, kabara kabara kibirle ortalıkta dolaşıp ahkâm kesenler, cehaletlerini öfkeleriyle kapatanlar ve densizler bu tokatları fazlasıyla hak etmişti.
Bu tokatları, atın sağrısına inen kırbaçlar olarak da görebilirsiniz. Süreç, bu kırbaç darbeleri ile yoluna girdi ve doludizgin ilerledi.
Zamanında dalga konusu yapılan bu tokatların öyle çok faydası oldu ki.
Demek ki süreç dendiği zaman, sözün içindekilerden önce bir tokat halinde nereye ve hangi şiddette indiğine bakmak lâzım.
PKK artık yok
O tokat seslerini Ruşen Çakır’la beraber dinledik ve yorumladık. Sürecin hayırlı bir yere varacağını emin bir dille ifade ettik. Hayal dünyasında gezmekle suçlandık. Öngörülerimiz deli saçması olarak görüldü. Bu işten bir şey çıkmaz gürültüsüne sabırla direndik.
Şimdi aynı virane baykuşları, önlerine çıkan metinlerden, kibir aynalarını bir kenara koyup cımbızla bir şeyleri çekip çıkartıyor ve önümüze koyuyorlar.
26 Nisan’da Kamışlı’da toplanan konferanstan, ortamı geren “federalizm” tartışması böyle çıktı. O kadar dikkatsiz ve hazırlıksızlar ki, ENKS kanadının yayımladığı metinde bu kelimenin yer almadığını fark edemediler. Tokatların bir kısmının da Öcalan tarafından atıldığını, kültüralist politikaların bile tartışma dışında bırakıldığını zar zor anladık.
Mermi ve bomba sesleri arasında bastırılan akıl ve sağduyu, PKK’nın feshi ile artık saltanatını ilan edecek. Alışsalar çok iyi olacak. Yoksa iki taraflı kamçı sesleri ile akılları başlarına gelecek.
PKK’nın fesih bildirgesinden cımbızla Lozan’ı ve 1924 Anayasası’nı, bir de “soykırım” lafını çıkartıp fırtınalar kopartanları kastediyorum.
Bu gündemin iki saçmalığı var. Birincisi, kendini feshetme kararı vermiş bir örgüte ait olması. Geçmiş muhasebesi olarak görülse bile, bu perspektifin geleceğe yönelmesi fiilen imkânsız; çünkü artık yoklar. İkincisi, Lozan’ın ve 1924 Anayasası’nın neyini veya hangi maddelerini masaya yatırıyoruz? Kimse neden somut bir ifade yakalayamıyor?
Bunlar akıl ve mantık sınırları içinde tartışma konuları değil, gece mezarlığın yanından geçerken gördüğümüzü zannettiğimiz hayaletlere karşı korkumuzu bastırmak için çaldığımız ıslığın sesine benziyor.
PKK kendini feshetti, artık yok. 40 yıldır, üç harfle tekrarladığınız bir kötülük öznesi artık kininizi de korkunuzu da hamasetinizi de taşıma özelliğini kaybetti. Sırra kadem bastı. Onun yerine, geniş bir yelpazeye özgürce yayılma potansiyeli taşıyan Kürt siyaseti var. Zengin ve derin bir morfoloji, kafa patlatıp, emek verip, takip edip öğrenmeye başlamanız lâzım.
Suriye’de Cezire’de PYD’yi PKK’nın yerine koyup eski alışkanlıklarını sürdürmeye kalkanlar yanlış yapacaklar. Orada da bir sürü ayrıntı var. SDG ile YPG arasındaki farktan başlayıp, ENKS ile PYD’nin öncülüğündeki çatı örgütü arasındaki gerilimi atladıkları zaman, Suriye politikasına nüfuz edemeyecekler. Hele KDP ile PYD arasında çoğulcu bir Kürt siyasetinin çatışmaları sürerken.
Türk ve Kürt milliyetçileri
Milliyetçiliğin hastalıklı bir türü, aşağılık kompleksine dayanır. Bireysel hayatlarında elde edemedikleri onur ve kibir arayışını, millî onur kalıpları ile doldurup telafi etmek bu hastalık türünün mekanizmasını özetler. Bir baltaya sap olamamışsınız, bir şey başaramamışsınız, kimse sizi adam yerine koymuyor, ezilip duruyorsunuz. Vatan, bayrak, devlet ve millet gibi yüce değerleri o ezilmiş omuzlarınıza yerleştirdiğiniz zaman heybetle yükseliyor ve anında adam sınıfına dahil oluyorsunuz.
Sosyal medya, bu hastalıklı milliyetçiliğin hezeyanlarıyla dolu.
Bu tür milliyetçilik ötekine, yani düşmana ihtiyaç duyar.
Aşağılık kompleksleriyle malul bu Türk milliyetçiliğinin ötekisi yani düşmanı olarak Kürtler, Türkiye’nin özellikle batısında çok yaygın bir şekilde hedef alındılar. Sahil bölgelerinde 1990’ların linç girişimlerini hatırlayın. Sonra Suriyeliler, bu hastalıklı milliyetçiliğin malzemesi olarak onların yerini aldı.
PKK ile mücadele eden devlet, bu ucuz ve ilkel milliyetçiliği alabildiğine kışkırttı ve kitleselleştirdi.
Kürtleri dışlayan, ötekileştiren bu aşağılık kompleksleriyle biçimlenen milliyetçilik türünün tokatlanması ve terbiye edilmesi gerekiyor.
Alpaslan Türkeş’in “Bir Kürt ne kadar Kürt ise ben de o kadar Kürdüm” sözü ile kendini Kürt ilan etmesini hatırlatarak, “ben de Kürt olmaya karar verdim” deyince ortalık karıştı. Lafın tamamını anlamaktan aciz bu aşağılık komplekslerinin milliyetçileri, oyuncağı elinde alınmış çocuklar gibi feryadı bastılar. Benim istikametim sağlam. Onlara tavsiyem: Aşağılık kompleksinin arazlarından kurtulmak için empatinizi geliştirin. Bir Kürt gibi yaşamayı ve düşünmeyi deneyin.
Sizin derdiniz Kürtler ve şu ülkemizi barışa ve zenginliğe taşıyacak süreç değil; oturun çalışın, bir şeyler başarın, bir baltaya sap olun. İnanın başarabilir ve bu güzel vatana ve millete küçük de olsa bir katkınız olabilir.
Sürecin selametinin yüzde 90’ı sağlam bir psikolojik iklime bağlı
Bahçeli’nin bıkıp usanmadan Türk kamuoyuna, Öcalan’ın da 27 Şubat çağrısı ile Kürt kamuoyuna verdikleri mesajlar, böyle bir sürecin nefes alınıp verilecek elverişli atmosferini tek başlarına oluşturdu.
Tokatlar işe yaradı.
Şimdi dünyayı siyahtan ve beyazdan ibaret algılayan kör gözlerin, düşman arayışından da alışkanlıklardan da uzaklaşıp rengarenk bir dünyanın zengin ayrıntılarını yakalamaları lâzım.
İran’da benim gibi Oğuz soyundan, aynı dili konuşan 20 milyon Azerî yaşıyor ve İran devletini de büyük ölçüde onlar çekip çeviriyorlar. Benim onlarla kader birliğim yok, yani aynı kaderin içinde yoğrulan aynı millî varlığın mensupları değiliz; ama Kürtlerle var. Hatta Suriye’de, Irak’ta yaşayan Kürtlerle bu coğrafyada aynı kaderi paylaşıyoruz. Biz yükselirsek onlar yükselecek, onlar yükselirse biz avantaj kazanacağız.
Geride kalan yüz yılın hikâyesi bölünme, parçalanma paranoyaları ile kabusa dönmüştü. Şimdi alıştığınız kalıpları bir kenara bırakın, derin bir nefes alıp bakın: Kürtlerle birlikte çoğalacağız. Daha fazla güvenlik, daha fazla özgürlük, daha fazla zenginlik, daha fazla onur ve övünç birlikte olursak gelecek.
“Eyvah Kürtler bağımsız devlet kuracak!” “federal sisteme geçilecek” diye karalar bağlayanlara söylüyorum: Empatinizi geliştirin ve bir Kürt gibi düşünün. Kürtler aptal mı, azına neden razı olsunlar?
Kaynak: medyascope.tv