Araştırma: Bir çömlek parçası Pasifik halklarının göçlerine ışık tutuyor

Araştırmacılar, inceledikleri çömlek parçasıyla destansı bir göç hikayesini ortaya çıkardılar.

Araştırma: Bir çömlek parçası Pasifik halklarının göçlerine ışık tutuyor

Amalyah Hart

Bilim insanları, insanların neden Güney Pasifik’te dağınık haldeki binlerce adayı kolonileştirdiğini izah eden bir kanıta ulaşmış olabileceklerini düşünüyorlar. Ve bu kanıt, Papua Yeni Gine’ye bağlı (PNG) küçük bir adada gömülü halde bulunan bir çömlek parçasına dayanıyor.

Pasifik Adaları’ndaki yerleşimciler, insanlığın en destansı göç hikayelerinden birine sahiptir. ‘Lapita’ adı verilen atalarla bağlantılı bir kültür grubu, yalnızca üç bin yıl içinde Dünya yüzeyinin üçte birine yayılarak gezegenimizdeki en ücra kara parçalarından bir kısmına ulaştı.

DÜNYA’NIN UCUNA YOLCULUK

Atalardan kalma bu Pasifik Adaları gruplarının, yola devam ederken kendileriyle birlikte Avustronezya* dilleri, domuzlar, köpekler ve tavuklar gibi yeni evcil hayvan türleri ile kendine has bir çömlek türünü taşıdığı düşünülüyor.

Nature Ecology and Evolution adlı dergide yayınlanan yeni çalışmanın baş araştırmacısı olan Ben Shaw, “Uzun zamandan beridir Lapita gruplarının Papua Yeni Gine’nin büyük kısmından uzak durduğu düşünülüyordu, zira orada zaten [başka] insanlar yaşıyorlardı” diyor. Öte yandan, yeni araştırmanın da gözler önüne serdiği üzere, bu hep böyle değildi.

Brooker Adası, Güney Pasifik’i oluşturan adalar zincirinde ilk adımlardan biri olan Papua Yeni Gine’nin güney ucuna yakın bir yerde denize doğru uzanan küçük bir kara parçası. Araştırmacıların aktardığı kadarıyla, ‘Gutunka’ adlı arkeolojik kazı alanı, dünyanın en fazla biyolojik çeşitlilik barındıran deniz ekosistemlerinden biri olan adadaki etkileyici bir lagünün kenarında, kuzeye bakan bir koyda bulunuyor.

FARKLI KÜLTÜREL KALINTILAR BİR ARADA BULUNDU

2018 ve 2019 yıllarında büyük bir hassasiyetle kazılan antik yerleşimin en eski katmanları, domuzlar, köpekler ve sıçanlar da dahil olmak üzere, bahsi geçen türleri içeren bir grup hayvanın kemiklerini barındırıyordu. Nature Ecology and Evolution dergisinde yayınlanan yeni araştırmada açıklandığı üzere, daha sonra açılan katmanlar, dışardan gelen obsidyen, dövme ile bağlantılı bıçaklar ve diğerlerinden farklı özellikler taşıyan kaplar dahil olmak üzere, Lapita kültürüne has zengin bir çömlek ve araç-gereç karışımını ortaya çıkardı.

Araştırmacılar, başlangıç aşamasında daha karmaşık bir maddi kültüre dair unsurların ve beslenmek amacıyla deniz kaplumbağalarının daha yoğun bir şekilde avlanmasının da gösterdiği üzere, Lapita halkının körfezde daha kalıcı bir üs kurmadan önce arada bir ziyaret amacıyla gelmiş olabileceğine inanıyorlar. Shaw, “Lapita kültürel grupları, neredeyse 3 bin yıl önce Vanuatu gibi uzak Pasifik adalarına ayak basan ilk insanlardı” diyor: “Buna karşın, insanların en az 50 bin yıldan beridir yaşamakta olduğu Papua Yeni Gine’de, Lapita yayılımının zamanlaması ve kapsamı tam olarak anlaşılamıyor.”

İNSANLIK TARİHİNDEKİ EN BÜYÜK GÖÇLERDEN BİRİ

Shaw, yaptıkları yeni keşfin, Lapita halkının neden 3 bin yıl önce Pasifik adalarını kolonileştirdiğini izah ettiğini söylüyor: Papua Yeni Gine’de yaşayan yerli halkla gerçekleşen temasın göç rotalarını etkilemiş ve toplulukların bir araya geldiği, birbiriyle etkileşime girdiği ve büyük ihtimalle aralarında sorun çıktığı zamanlarda bir adadan diğerine geçmelerine yol açmış olabileceğini savunuyor.

“Bu, insanlık tarihindeki en büyük göçlerden biri ve en sonunda göçün neden gerçekleşmiş olabileceğini ve neden o dönem içerisinde yaşandığını açıklamaya olanak sağlayan kanıtlar mevcut” diyor. Shaw, keşfin büyük bir şansın eseri olduğunu dile getiriyor: “Bunun önem taşıyan bir alan olacağını gösteren hiçbir emare yoktu; araştırdığımız alanlarda çoğunlukla önümüzü görmeksizin ilerliyorduk, bu yüzden samanlıktaki meşhur iğneyi bulmak gibi bir şeydi.”

Bununla birlikte, Shaw, keşfin anahtarının yerel halkla iş birliği yapmak olduğunu ve bundan ötürü Brooker Adası halkının, makalelerinde ‘kıdemli yazar’ olarak nitelendirildiğini vurguluyor. “İyi talihimizin büyük kısmı kültürel bilgiden kaynaklanıyordu ve yerel halkla yürüttüğümüz geleneksel topraklarıyla ilgili araştırmalarımızda dürüstlüğe ve şeffaflığa dayanan güçlü bir ilişki kurduk” diyor: “Onların açık izinleri olmaksızın, bunun gibi bir araştırma mümkün olmazdı.”

*Avustronezya dilleri, Güneydoğu Asya, Tayvan, Okyanusya ve Madagaskar’da konuşulan, yeryüzündeki en büyük temel dil ailelerinden biridir. Avustronezyalılar olarak adlandırılan ve 386 milyondan çok konuşanı olan dil ailesi, bu açıdan dünyanın en büyük beşinci dil ailesidir.


Yazının orijinali Cosmos Magazine sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                             Kaynak: gazeteduvar.com.tr