Arap dünyasında geçen hafta: BAE Libya'yı bölmeye mi çalışıyor?

Gazete Duvar'da yayımlanan ve Arap dünyasına seslenen ve çeşitli gazetelerden derlenen ve Arap dünyası ile ilgili konuların işlendiği analiz yazısı...

Arap dünyasında geçen hafta: BAE Libya

Arap dünyasında bu hafta gündemi en fazla meşgul eden konuların başında korona virüsü salgının yanı sıra, Libya’da Libya Ulusal Ordusu Lideri Halife Hafter’in kendisini bütün ülkenin başkanı ilan etmesi, Güney Yemen’de Birleşik Arap Emirlikleri’nin desteklediği Güney Geçiş Konseyi’nin özerklik ilanı ve Lübnan’daki protestolar vardı.

Uzun bir süredir Birleşmiş Milletler tarafından tanınan Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne(UMH) karşı başkent Trablus’u kuşatan General Hafter son dönemlerde ağır kayıplar vererek bazı bölgeleri kaybetmeye başlamıştı.

Suudi Arabistan, BAE, Mısır’ın yoğun desteğine sahip olan ve Rusya ile de ciddi ilişkileri olan Hafter, son haftalarda özellikle de UMH’nin hava operasyonlarıyla sahada gerilemeye başlamıştı.

Daha önce birkaç kez televizyonların önüne çıkarak artık sona yaklaşıldığı mesajını veren Hafter bu sefer 2015 yılında imzalanan Suhayrat Anlaşması’nı lağvettiğini ve kendisinin Birleşik Libya’nın tek başkanı olduğunu ilan etti. Hafter, söz konusu açıklamayı yaptığı görüntülü konuşmasında bu yetkiyi Libya halkından aldığını söylemesi ise dikkat çekti.

Arap medyasında konuyla ilgili yer alan yorumlarda, Hafter’in bu adımının sahada askeri olarak gerilediği bir dönemde gelmesine dikkat çekildi. Birçok yoruma göre Hafter’in bu adımının arkasında yine Suud-Mısır-BAE gibi ülkeler var. Rusya ve ABD’nin de Hafter’i bu konuda desteklemiş olabileceğine dikkat çekenler de var.

LÜBNANLILAR YİNE SOKAKLARDA

Geçtiğimiz sene Ekim ayında Lübnan’da siyasi değişim talepleriyle başlayan gösteriler Hariri hükümetinin istifası ve ardından Hassan Diyab hükümetinin kurulmasıyla nispeten hafiflemiş ancak devletin korona virüsü salgınına karşı aldığı sert tedbirler kapsamında kesintiye uğramıştı. Hükümet başkanı Hassan Diyab, hükümet kurulduktan sonra bazı vaatleri gerçekleştirmek için 100 günlük süre istemişti.

Geçtiğimiz günlerde Lübnanlılar 100 günlük sürenin bitmesine yakın hükümete bir mesaj vermek için araçlarla konvoy halinde başta başkent Beyrut olmak üzere birçok yerde gösteri yapmışlardı. Ancak bu hareketlilik daha sonra kitlesel gösterilere dönüştü.

Sokaklara inip gösteri yapan eylemciler, Covid-19 salgını sebebiyle dikkat edilmesi gereken sosyal mesafe kurallarına uymadıkları gerekçesiyle bazı kesimlerden eleştiri alırken, aktivistler ülkenin içinde bulunduğu zor ekonomik koşullardan dolayı halkın salgından değil açlıktan daha fazla korktuğunu belirtiyor.

YEMEN’DE ÖZERKLİK İLANI VE BÖLÜNME SENARYOLARI

Yemen’in güneyindeki Güney Geçiş Konseyi’nin BAE’nin başkenti Abu Dabi’den özerklik ilan etmesi bu hafta Arap dünyasında başlıca gündem maddelerindendi. BAE destekli olan Konsey’in bu kararı Arap basınında, BAE’nin uzun süredir Yemen’i bölme senaryolarının bir ön adımı olarak değerlendirildi.

Daha önce Kuzey ve Güney olarak ayrılmış olan Yemen 22 Mayıs 1990 tarihinde birleşmişti. Ancak “Arap Baharı” sürecinde ülkenin içine sürüklendiği durum ve dış müdahalelerden dolayı Kuzey-Güney meselesi tekrar baş göstermişti. Özellikle Birleşik Arap Emirlikleri uzun süredir güneydeki ayrılıkçı hareketleri destekleyerek başta liman kentleri ve stratejik bölgelerde kontrolü ele almaya çalışıyordu.

BAE HAFTER’İN YENİLGİSİNDEN SONRA LİBYA’YI BÖLMEYE Mİ ÇALIŞIYOR?’

“İşin açıkçası Mareşal (Hafter) alaycı bir şekilde kameraların önüne geçme konusunda eski silah arkadaşı Muammer Kaddafi’yi geride bıraktı. Kaddafi’nin bir mizah duygusu vardı ve emperyalizme karşı devrimci bir tutum sergilerdi. Hafter ise en başından beri çıkıp kesin bir dille konuşuyor ancak gerçeklik onu hemen yalanlıyor.

Olan biteni anlamaya çalışırsak, Hafter en başından devrimci ve meşru bir zeminden ve uluslararası kararlardan doğan hükümete karşı bir darbe gerçekleştirdi. Daha sonra, ülkedeki bölünmüşlük ve BAE-Suud-Mısır vesayetine dayanarak Mareşal ve ordunun genel komutanı oldu. Yabancı temsilcileri kabul etmeye ve yabancı başkentlerde ağırlanmaya başladı. En sonunda da kendisine siyasi koruma sağlayan tek güç olan ve Tobruk’ta bulunan parlamentoya ve başkanı Akile Salih’e darbe yapmaya kalktı.

Akile Salih ile arasındaki uçurum neden derinleşti? Acaba Hafter, Akile Salih onu yemeden kendi mi Akile Salih’i yemeye kalktı? Yoksa ortak kabul etmeyen iktidarda tek olmaya mı çalışıyor? Veyahut bu gelişmeler BAE’nin kararıyla mı gerçekleşti? Büyük ihtimal bunlar Hafter’in vasisi konumundaki BAE’nin Güney Yemen’deki faaliyetleriyle eş zamanlı gelişen talimatlarıdır. Öyle görünüyor ki, BAE, Hafter’in askeri olarak aldığı yenilgilerden sonra siyasi bir çözüme varılmasından çekinip Yemen’de yaptığı gibi tansiyonu yükseltip ülkeyi bölmeyi kararlaştırdı.”(Yaser Ebu Helale / El arabi El Cedid Gazetesi)

BEDELİ YİNE LİBYA HALKI ÖDEYECEK’

“General Halife Hafter, başkent Tarblus’a yönelik başlattığı kuşatmadan bir yıl sonra 2015 yılında imzalanan ve BM tarafından tanınan Suhayrat anlaşmasını lağvettiğini açıkladı ve kendisini Birleşik Libya’nın lideri olarak ilan etti. İlk beyanında bu adımı Libya halkının verdiği yetkiyle aldığını belirtti.

Ortada duran soru, Hafter’in özellikle bu zamanda böyle bir adımı atmaya iten sebeplerin ne olduğudur. Zira Hafter, son olarak başkent Trablus’tan Tunus’a kadar uzanan sahil bölgesinin çoğunu kaybetti. Üstelik Libya halkı Suhayrat anlaşmasını lağvetme ve kendisini ülkenin lideri ilan etme yetkisini nasıl verdi?

Birçok analize göre Hafter, Libya tarihinde olumlu/olumsuz bir dönüm noktası olabilecek bu kararı tek başına almadı. Aksine bu yorumlara göre Hafter bu adımı ulusal mutabakat hükümeti ve bu hükümete yönelik Türkiye ve Katar desteğini sonlandırmayı amaçlayan bölgesel ve uluslararası güçlerin vaadiyle attı. Buradaki güçler de Mısır, BAE, Suud, ABD, Rusya ve Fransa’dır.

Ünümüzdeki günler ve haftalar, Libya için belirleyici olabilir. Kimilerine göre ise artık sona yaklaşıldı. Ancak Libya halkı bir kez daha fillerin çekişmesini evlatlarının kanıyla ve canıyla ödeyecek.” (Rai Al Youm gazetesi)

LÜBNAN İSYANINI BALTALAYAN YANILSAMALAR”

“Lübnanlıların başına bela olan siyasi ve ekonomik felaketlere karşı isyanlarına tekrar başlamasının ardından siyasi tabakanın halkı düşürdüğü fakirlik ve bilinmezlikten nasıl çıkılacağıyla ilgili yeni yollar da aranmaya başlandı. Ancak bu arayışları Lübnanlıların emellerini yok eden bazı yanılsamalar da eşlik ediyor.

Bu yanılsamalardan ilki, devlette herhangi bir bürokratın veya hükümetin gerek halk baskısıyla gerekse de siyasi alandaki uzlaşmayla görevden alınmasının ülkedeki durumu düzelteceğine veya buna katkıda bulunacağını düşünmektir. Bu evhamı yaratan şeylerden biri Lübnan’ın bir hukuk devleti olduğu zannıdır.

İkinci yanılsama da, Lübnanlıların şu ana kadar ki hükümetlerin garantisi ve bankalarla işbirliğiyle toplanan paralarını bazı devletlerin veya yabancı bankaların araya girmesiyle tekrar geri alacaklarına dair olumlu düşüncelerdir. Ancak söz konusu paralar, hukuki bir kılıfla çalındı veya yurtdışına çıkarıldı. Dolayısıyla hiçbir kurum veya kuruluş bu paraları geri getiremez.

Üçüncü yanılsama da, Lübnan sisteminde yapılacak köklü bir değişiklik ileride mezhepsel şiddeti ve iç savaşı beraberinde getireceği şeklindedir.” (Hüsam Aytani / Suudi Şark’ül Evsat Gazetesi)

GÜNEY YEMEN’DE ÖZERKLİK BÖLÜNMEK DEMEK’

“Yemen ve Yemen halkını bölmek ve 22 Mayıs 1990 öncesine götürmek Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin sürekli var olan hedeflerinden biriydi.

Güney’de hirak adı verilen hareketin faaliyetlerine başlamasından ve bazı konularda hukuki taleplerde bulunmasından bu yana bazı kesimler Yemen’den ayrılmayı talep etmeye başladılar ve Suudi Arabistan ile Birleşik Arap Emirlikleri’nden destek almaya başladılar.

Ülkemize yönelik saldırılar ve güney illerinde Suudi ve BAE işgalinin başlamasından sonra ayrılıkçı sesler daha çok yükselmeye ve ayrılıkçıların bayrakları gerek özel alanlara gerekse de kamusal alanlara asılmaya başlandı. Üstelik ayrılıkçı politikalar sahada aktif bir şekilde uygulanmaya başladı. Özellikle de BAE’nin kontrolündeki Güney Geçiş Konseyi’nin kurulmasından sonra.

Ancak burada dikkat edilmesi gereken bir husus, Suudi Arabistan Yemen’in bölünmesi için çalışmakla birlikte bu bölünmenin ileride olmasını istiyordu. BAE ise bölünmeyi hızlandırmaya çalışmaktadır. Bunu da Abu Dabi’den özerklik ilan eden Güney Geçiş Konseyi üzerinden yapmaya çalışmaktadır.

Bugün gelinen noktada, özerklik ilanı ve ayrılıkçı faaliyetlerin kararı Birleşik Arap Emirlikleri’ne aittir. Bundan en çok fayda sağlayan da daha önce bölünmeyi ertelemek isteyen Suudi Arabistan’dır. Zira Suud da, Güney Geçiş Konsey’ine destek verme karşılığında Aden’de nüfuzunu arttırmaya çalışmaktadır.” (Abdülfettah Ali El Banus – Yemen El Savra gazetesi)