Tarih: 28.10.2022 15:57

Anne karnında çocuğa ders vermek

Facebook Twitter Linked-in

Birkaç ay önce, iki gün ara ile, aynı etiket altında yer alabilecek iki vidyo ile karşılaştım sosyal medyada. İki vidyonun ortak noktalarından biri, yayına konu olan çiftlerin boşanmak istemesi, ikincisi ise “çocuk eğitimi” bahsinin boşanmada oynadığı rol.

İlk haber tek çocuklu bir ailenin boşanma hikayesi. Pelin Batu ve eşi, boşanma aşamasına geliyor, boşanma anlaşmalı değil de çekişmeli olunca tarafların yapıp ettikleri medya önünde “değerlendirme”ye açılıyor. Batu, eşi için uzaklaştırma kararı aldırırken çocuğunun kalp damar cerrahı babası, Pelin Batu’yu biricik evlatlarına ağır kitaplar okumakla suçluyor:

“Pelin Batu, üç yaşındaki çocuğa en ağır Fransızca literatür kitapları okumuş, psikolojik dengesini çöküntüye uğratmıştır.”

İkinci haber, YouTube kanalında Nurettin Yıldız’ın tanık olduğu, boşanmak isteyen dört yıllık evli genç bir çift hakkında. Neden boşanmak istediklerine dair net bir şey ortaya koyamadıkları için Nurettin Yıldız söz konusu gençlerle tek tek konuşuyor. Birbirlerini beğenerek evlenen genç çiftin evliliklerini sona erdirmek için hiçbir geçerli sebep ortaya koyamamaları dikkat çekici geliyor Yıldız’a. Sorduğu sorular neticesinde Nurettin Yıldız, kadındaki ilk kırılma anını yakaladığı kanaatine varıyor.

Kadın hamileliğinin son aylarında Ramazan-ı şerifi idrak ediyor. Hafız olan eşi “Birlikte teravih kılalım, çocuğumuz da Kur’an dinlesin” diyor. Hatimle teravih kılıyorlar, her rekatta birkaç sayfa okuyor Hafız Bey. Kadın zorlanıyor. Bu esnada hamile hanımının neler hissettiğini, namazı bu şekilde eda etmekte zorluk çekip çekmediğini hiç düşünmüyor Hafız Bey. Henüz dünyayı teşrif etmemiş bebekleri için iyi bir şey yapmaya niyet etmiş olduğundan emin, Allah rızası için ibadetine devam ediyor.

Kadın, eşi ile cemaat olup namaz kılmaktan çok mutlu oluyor başlangıçta. Lakin 5-6 rekat kıldıktan sonra başı dönmeye başlıyor. Selam verince “Ben dayanamıyorum, ya kısa sure okuyarak devam et ya da ben kendim kılayım” diyor.

Hafız Bey, hamile eşinin çektiği sıkıntıyı anlamak yerine “Teravihten kaçmak münafıklık olur” diye ısrar ediyor. Birkaç rekat sonra kadın bayıldığı halde Hafız Bey namazını bitirene kadar arkasına dönüp bakmıyor.

Adam için kadın “münafık”, kadın için erkek “merhametsiz”. Kadının boşanma isteğinin gerekçesi olarak bu merhametsizliği tespit ediyor başvurdukları hoca.

Pelin Batu ve doktor olan eşi ile Hafız Bey ve eşi arasında nasıl bir bağlantı olabilir diye soruyorsunuz.

Anlatayım.

Anne karnında çocuğun eğitimi meselesi giderek çığırından çıkıyor.

Mukayese için bu sütunda daha önce de yazmış olduğum Ebu’l-Vefa Hazretleri’nin oğlu ile imtihanını anlatmak isterim. Ebu’l-Vefa’nın oğlu çok yaramaz. Herkesin malını şişleyerek zarar veriyor. Mahalleli bir vakit babasına hürmeten çocuğun yaramazlıklarını hoş görse de zamanla hoşgörünün sınırı aşılıyor. Babasına gelip anlatıyorlar: “Efendim mahdumunuz mahalledeki herkesin her türlü malını şişliyor.”

Ebul’-Vefa hayret ediyor. Kendini iyice bir gözden geçiriyor. Haram lokma yuttum mu, harama baktım mı diye. Bir şey bulamıyor.

Hanımına mahallelinin şikayetini aktarıp “Böyleyken böyle. Ben kendimi iyice bir gözden geçirdim. Bir şey hatırlayamadım. Hele sen de bir kendini gözden geçir.” Karısı diyor ki “Ben bu oğlana hamile iken komşuda idim, canım çok çekti onun portakalına elimdeki şişi batırıp emdim.”

Derhal komşudan helallik isteniyor, portakalın parası teklif ediliyor. Komşu “Helal hoş olsun. Keşke söyleseydin de sana onu ikram etseydim” diyor.

Klasik anlayış, çocuğa anne karnında verilecek en iyi hediyenin ebeveynin haramdan uzak, sakin, huzurlu, erdemli bir hayat sürmesi üzerine kuruludur.

Postmodern terbiye, performans odaklı bir eğitime daha anne karnında başlıyor. Ebeveynlerin seküler ya da dindar olması fark etmiyor.

Anne karnında çocuk eğitmek bahsi özellikle Instagram mecrasında, sürdürülebilir olmaktan çıkıyor ve annelerde evladı için ödevini yerince yerine getiremediğine dair bir pişmanlık duygusu inşa ediyor.

YouTube’da, Instagram’da, seküler ya da dindar pek çok genç anne adayı, çocuklarına okudukları binlerce sayfadan bahsediyor.

Binlerce sayfa okumayan/okuyamayan anne adayları, daha yolun başında kendilerini başarısız hissediyor. Anne karnında ya da doğduktan sonra annesinin sesinden binlerce sayfaya maruz kalan çocukların akıbetine dair henüz fikir sahibi değiliz. Çocuğu eğitmenin ve çocuğa okuma zevki kazandırmanın yolunun bu olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Hele sakin. Hele yavaş.

Çocuklara kitap okumak bahsi, eleştirel bir bakış açısı ile de değerlendiriliyor elbet. Mesela şu vidyo:

Yatak, yatağın üzerinde elinde kitabı ile tipik Türk babası kostümü içinde askılı atletli baba ve onun yanında 6-7 aylık bir bebek.

Babası oğluna kitap okuyor: “Evet oğlumla şimdi duygular kitabını okuyacağız.”

Sayfalar çevriliyor. Her sayfada bir cümle. Baba bebeğe kitap okuyor: “Cici, çiçek topluyor. Bibi, balonlarını kaçırmış. Kiki, kuklası ile oynuyor ve 34 Tl verdiğimiz kitap burada bitiyor. Bu kitaptan ne öğrendik. Enayilik nedir. Di mi oğluşum. 34 Tl kitap mı alınır, sanki çok anlıyormuş muş gibi.” ((Instagram, @ayserengil)

Öğrenmek bahsini hayatımızdan çıkardığımız için “doğmamış çocuğa don biçme” konusunda aşırı bir gayret gösteriyoruz. “Hayat yordamı” kitaplardan çok önce aile ve arkadaş muhitinde başlar ve örgütlü zaman içinde değil zamanın doğal akışı içinde idrak edilir.

Sorun şu ki, dijital kültür zamanın doğal akışını idrak etmemiz önündeki en büyük engel.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —