Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

AnasayfaUmran'dan Umran Dergisi Eylül 2025/373. Sayı Çıktı!

Umran Dergisi Eylül 2025/373. Sayısında, “Üniversiteler Nasıl Ölüyor?” başlığı altında,” akademik dünya, sorunlar ve üniversitenin misyonu”nu ele alıyor.

AnasayfaUmran

Gazze soykırımı, Amerikan üniversitelerinin para odaklı ve Siyonist oluşumlara göbekten bağlı olduğunu göstermeye devam ediyor. Ticari dünyanın en saf hâliyle tahayyül edilerek kurumsal düzlemde taklidinin neticesindeki neoliberalizmin kontrolsüz treniyle Siyonist lobiye zincirlenen üniversiteler bugün cehennemi uçurumun eşiğindedir. Zira İsrail’e ve Siyonizm’e yönelik eleştirileri antisemitizm kapsamına alan tanımlar yaygınlık kazanmıştır. İsrail’in kuruluş tarihi ve ABD ile Batı Avrupa’nın büyük bir kısmının göz yumması ve desteğiyle İsrail’in Gazze’de işlediği soykırımla doruğa ulaşan Filistinlilerin yaşadığı Nekbe gibi konuları dürüstçe öğretmek artık imkânsızdır. Bir tarafta piyasalaşma ve yönetişim hiyerarşileri diğer tarafta İslâm ve göçmen düşmanlığı böylesi üniversitelerin karakteristik vasfı oldu artık. Günümüz Batı üniversitelerinin bir yandan akademik özgürlüklerin erdemlerine övgüler yağdırıp diğer yandan da merhametsiz Siyonist ideolojiyi kollamaları işte bu sebeptendir. Mesela Columbia Üniversitesi’nin Uluslararası Holokost Anma İttifakı (IHRA) tarafından kabul edilen antisemitizm tanımını benimsemesi sebebiyle bu üniversitede Ortadoğu gerçeklerinin öğretilmesi imkânsız duruma gelmiştir.

Günümüzde eğitim, kişinin mesleki eğitimi dışındaki tüm eğitimini ifade eden genel eğitimden üniversiteye ve sonrasına kadar ciddi bir kriz içinde. Yazılan binlerce kitaba ve yapılan bir o kadar araştırmaya rağmen eğitim sistemlerinde sağlıklı bir reforma imza atılamadı. Teknolojik ilerlemenin gölgesindeki tedavisi imkânsız yozlaşmalar birbirini izledi. Üniversitelerde yükselen yönetişim çılgınlığı ve sayılara, bürokratik ritüelleşmeyi koyultan performans göstergelerine dayalı değerlendirme sistemleri uzun zamandır eleştiriliyor. Türkiye’de bunların gerçek akademik değere odaklanmak yerine, niceliksel hedeflere ulaşma baskısı yarattığını ve bu durumun akademik kaliteden taviz verilmesine yol açtığı iddialarını doğrulayacak çok sayıda örnek var. Aslında üniversiteleri sıralamaya koyan ulusal ve uluslararası “lig fikstürleri” akademiyi kasıp kavuran yeni puanlama çılgınlığının bir parçası. Artık üniversitelerde ders anlatmak, araştırma yapmak ve programları koordine etmek gibi değer katan işlerden ziyade, prosedürleri tamamlamaya yarayan işlerle uğraşanların sayısı artıyor. Ayrıca üniversitelerde öğrencilerin memnuniyetine yapılan vurgu arttıkça öğretimin öneminin azalması durumu söz konusu.

Üniversite, bilhassa siyasal çalkantılarla sarsılan ve 1930’lardaki “trajik başarılarla” zihni zehirlenen ülkemizde aktüel ve süreklilik kazanan bir tartışma alanıdır. Erken Cumhuriyet devrinde milletin nomosunu ve bunun etrafında teşekkül eden geleneklerini ve davranışlarını bir buyrukla değiştirme politikaları hız kazandı. Üniversitelerin kuruluşundaki problem ve zamanla bunun toplumsallaştırılması ağır neticeler doğurdu. Türkiye’nin özgün tarihsel bağlamından kopmadan hatta o bağlamdan yola çıkarak geliştirdikleri düşüncelerle evrenselliği yakalayan düşünürlerimiz olmadı değil. Gelgelelim ülkenin Lozan zihniyetiyle sınırlanmasından dolayı bunların kayda değer bir tesiri olmadı. Hâl böyle olunca üniversite bir türlü ne milletin kültür merkezi ve millet kültürünün kaynağı ne millet eğitim ve öğretiminin kurucusu ve düzenleyicisi ne de manevi sahada devletin müşaviri konumuna gelemedi.

Günümüz üniversite sistemindeki derin sorunları ve neoliberal politikaların akademik dünyaya etkilerini eleştirel bir mercekten inceleyenler, üniversitelerin ticari işletmelere dönüşmesini detaylı bir şekilde analiz ediyorlar. Onların çalışmaları üniversitelerin bilgi üretme ve yayma misyonundan uzaklaşarak, daha çok piyasa odaklı bir modelde işleyen, rekabetçi ve giderek daha acımasız bir kuruma dönüştüğünü net bir biçimde ortaya koyuyor. Krizler 2020’deki korona salgınından sonra daha da belirginlik kazandı. Salgının sonuçlarının kamu eğitimine etkisinin gerçek boyutlarının kavranamadığı bu sürece yeni teknolojik araçların da eklenmesiyle eğitim sistemlerinin çoğu âdeta ıskartaya çıkarıldı. Bu durum akademik kapitalizmin folluğuna dönüşen üniversitenin gelecekte alacağı istikamet hakkındaki öngörülere de yansıdı. Gelgelelim gerçekten daha korunaklı ve özgür bir üniversite için yapılan radikal çağrılara rağmen akademik alan pek çok boyutuyla genelde piyasa mekanizması tarafından şekillendiriliyor. En iyi ihtimalle bilgi ekonomisinin yardımcı kolu görülen üniversitelerin iş hayatına hazır mezunlar üretecek şekilde yeniden düzenlenmeleri yönündeki baskılar artıyor. Batı üniversitelerinde olsun başka yerlerde olsun devlet popülizminin entelektüalizm karşıtı temayülleriyle kimi bölümlerin tam bir para israfı görülmesi ve bu mantıkla sayılarının radikal bir şekilde azaltılmasına yönelik talepler gündeme geliyor. 

*** 

Türkiye’de 2000’lerden itibaren üniversitelerde yaşanan kapsamlı dönüşümden beklenen sonuçlar bir türlü alınamadı. Seçkinci yatağı üniversiteden üniversitenin misyonunu yeterince anlayamamış geniş bir kesimin etkin olduğu vülgarize akademiye geçiş yaşandı. Üniversiteler çoğunlukla akademik hayatın gereklerini yerine getiremeyecek rekabetçi kariyer düşkünlerinin ve onun teşvik sistemlerinin ayartısına kapılanların elinde kaldı. Üniversitelerimizin tarihsizliğinden talihsizliğine, paradigma yanlışlarından amaçsızlığına, ortama iyi uyarlanamamaktan motivasyon eksikliklerine kadar kendine has birçok problemi var. Yeni kuşağın kafasındaki üniversite tasarımının ve donanımın yetersizliği de buna eklenmelidir. 

Hâl böyle olunca üniversitenin Türkiye’deki serüveni farklı açılardan abartılı övgü ve yergilerin ötesinde kapsamlı analizler ışığında ele alınmalıdır. Üniversite kurumu, yenilikler, yaygınlaşma, yükseköğretimin içeriği konularında tanımlayıcı bir çerçeve her zaman olduğu gibi zamanımızın temel karakteristiğinin yanında Türkiye’nin süreklilik kazanan problemlerinin tasvirini ve yeni yetişen neslin doğru bir teşhisini zorunlu kılar. Aslında Türkiye’de üniversite ne için vardır ve sonuçta ne olmalıdır, sorusunun cevabı ülkenin kimliğiyle doğrudan bağlantılıdır. Bugün yapay zekâ üniversiteleri ciddi anlamda sarsmaktadır. Gelecekte, bilimsel dergilerin editörlüğü yapay zekâya devredilecek. Yapay zekâ, bir makalenin intihal olup olmadığını, özgün olup olmadığını veya hangi yüzdelik oranda özgün olduğunu bize söyleyebilecek. Ama buna karşın bazı şeyler teknolojiyle yapılamaz. Mesela öğretmenlerin canlı insanlarla temasa geçmesi gerekir çünkü bir robotla konuşarak öğretmenlik öğrenilemez.

Şüphesiz maarifin en ileri kademesi olarak üniversite bir felsefe ile ve felsefi bir iddia ile başlar. Kendine ait bir üniversite isteyenlerin kendine özgü bir felsefesinin olması gerekir: Varlık anlayışı ile bilgi anlayışıyla, ahlak anlayışıyla, kültür ve medeniyet anlayışıyla. Bu itibarla üniversite üzerine geçmişte kalan tarihsel durumlardan doğmuş ve içinde bulunduğumuzdan hayli farklı bir toplumsal bağlamda ileri sürülen fikirlerin güncelliğini yitirdiğini, hepten aşıldığını düşünmek yanlış olur. Unutmamak gerekir ki fikirler olmadan insani seviyede bir hayat sürdüremeyiz çünkü yaptıklarımız onlara bağlıdır. Bu itibarla dergimizin bu sayısı üniversiteye yeni bakış açısı imkânları sunan anlayış biçimleri demeti daha da önemlisi özgün, sorgulayıcı ve esinleyici çalışmalarla zenginleştirilecek bir hatırlatma olarak düşünülmelidir. 

Yeni sayımızda buluşmak temennisiyle. 

Umran



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER