Tarih: 07.06.2020 14:04

Amerika için bu girdaptan çıkış mümkün mü?

Facebook Twitter Linked-in

Milli Gazete yazarı Mustafa Kaya Analiz Etti...

Amerika tarihinin en büyük krizlerinden birisini yaşıyor. Amerikalıların böylesine olağanüstü bir dönemi Trump gibi bir başkanla geçiriyor olmaları en büyük talihsizlikleri olsa gerek. O, siyasi bir kişilikten çok, popülizme tavan yaptıran bir aktör ve zarar etmekten nefret eden bir tüccar gibi hareket ediyor. İncil ile verdiği poz, “Kiliseleri yakamayacaksınız” gibi paylaşımları, yüzüne kondurduğu sözde kararlılık pozları egosuna tavan yaptırdığı gibi tansiyonu daha da yükseltiyor. Ülke değil şirket yönetiyor sanki. “Emlak Kralı” lakabını hak ettiğini gösterircesine Amerika’ya da dünyaya da bu gözle bakıyor. Emri altındaki herkese şirketinin çalışanları muamelesi yapıyor. Görünen o ki bütün bunları da bilerek yapıyor. Toplumun sinir uçlarını harekete geçirip, yağmalamaları, sokak eylemlerini gerekçe göstererek ırkçılığı karartmaya, yokmuş gibi göstermeye çalışıyor. Tarihin derinliklerinde kalması gereken ne kadar nefret yükü varsa onları bugüne taşıyan hamal gibi hareket ediyor. George Floyd’a yapılanı dikkate alıyormuş gibi yapıyor ama aslında tek derdi var, o da kendisi. Aslında başka hiçbir şeyin hayatında önemi de anlamı da yok. Tekrar seçilmek için yapamayacağı, istismar edemeyeceği hiçbir şeyi es geçmek niyetinde de değil.

Peki, Amerika’da yaşananlar Amerikan Baharı olarak değerlendirilebilir mi? Bence bunu söylemek için çok erken. Neden mi böyle düşünüyorum, açıklayayım. En başta yüreklerindeki acıyı sokaklara yansıtan, barışçıl protestolarla bu hissiyatlarını ifade etmeye çalışanları bir kenarda tutarak söylüyorum. Amerikan toplumu aslında zannedildiği kadar siyasi bilince sahip bir halk değil. Manipülasyonlara çok açık bir yapıları var. Zihin dünyaları kolaylıkla kontrol altına alınabiliyor. Göçmenlerin kurduğu bir ülke olduğu için herkes bir başkasına karşı temkinli yaklaşıyor. Herkes birbirinden şüphe duyuyor. Bireysel silahlanmada rekor kıran toplumun önceliği kendisini ötekine karşı korumak. Herkes göç ettiği coğrafyanın karakterini de baskın bir şekilde beraberinde getiriyor. Gettolaşma had safhada. Yani Amerikalılar zaman zaman kendilerini farklılıkların harmonisi olarak takdim etseler de kazın ayağı çok da öyle değil. İrili, ufaklı her kriz işte böylesine yoğun bir şekilde sokakları hareketlendirmeye yetiyor.

Amerikan toplumu siyasi bilince sahip değil dedik ya, bunun için sadece seçimlere katılma oranlarına bakılması bile yeterli olur. Yüzde 40’larla, en fazla yüzde 60’ları bulan oranlar aslında ne demek istediğimizi ortaya koyuyor. Bu durum şöyle açıklanabilir; Amerikan toplumu kim gelirse gelsin, ya hayatlarında bir şeylerin değişmeyeceğine inanıyor, ya da siyaset umurlarında değil. İki partili bir sistem içerisinde belki de sorunlarının çözülebileceğine dair umutları yok. Yani Amerikan toplumu, ABD’nin devlet olarak dünyadaki etkinliği ile doğru orantılı olmayacak şekilde gelişmeleri çok da yakından takip etmiyor. Burada şu soru akıllara geliyor. Acaba Amerika’da demokrasi denilen şey halkın seçimlere alet edilmesi üzerinden mi tasarlanıyor? Burada bir başka soru da şu; Amerika’nın müesses nizamını kimler kontrol ediyor? Halk, hayatın salt vahşi bir mücadeleden ibaret olduğuna dair dayatılan yaşam biçimiyle ayakta kalmaya çalışırken, kim veya kimler bu ortamdan istifade ederek kendi maddi-manevi güçlerini tahkim etmeye devam ediyorlar? Soruları sorduk ama cevapları da aslında Trump’ın Ortadoğu’da attığı adımlarla ortaya çıkıyor. İsrail’e karşı verdiği “yeter ki bana ilişmeyin ne isterseniz vereyim” mesajları bizleri yeteri kadar bilgi sahibi yapmaya yetiyor.

Sonuç olarak son olaylar da gösterdi ki, Trump’ın egosantrik uygulamalarıyla Amerika daha güvenli hale gelmedi. Onun güvenlik merkezli politikaları Amerika’yı güvenli yapmaya da yetmedi. Demokratların adayı Joe Biden da “ununu elemiş eleğini asmış” bir görüntü veriyor. Yani ha Demokrat, ha Cumhuriyetçi fark etmiyor. Bu kısırdöngü Amerika’nın geleceği için umut vermekten çok uzak. Toplum kendi sorunlarına odaklandığı ölçüde, ülkelerinin dünyada yapmaya çalıştıklarına karşı da duyarlı olmak zorunda. Dünyayı yaşanmaz kılıp, içerde rahat yüzü görmeyi beklemek hayatın doğal akışına aykırı. Amerika için bu girdaptan çıkış zor ama imkânsız değil. Aslında çözüm de çok basit; başta kendi ülkelerindeki siyahlar olmak üzere, bugüne kadar hayatlarını zindana çevirdikleri herkesin yerine kendilerini koymaları, yani empati yapabilmeleridir.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —