Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Ali Bayramoğlu: Öcalan, ‘silahla özgürleşemedik, demokratik siyaset ve entegrasyonla özgürleşeceğiz’ diyor

“Ali Bayramoğlu ile Bugünler”de bu hafta: “Öcalan, Kürt varoluşunu ayağa kaldırdık ama Kürtleri özgürleştiremedik diyor. Kürtlerin devlet karşısında dönüştürücü bir güç olarak hareket ederse özgürlüğün gelebileceğini söylüyor.

Ali Bayramoğlu: Öcalan, ‘silahla özgürleşemedik, demokratik siyaset ve entegrasyonla özgürleşeceğiz’ diyor

Abdullah Öcalan’ın PKK’nın fesih kararı aldığı kongreye gönderdiği “Perspektif” başlıklı mektubu tam metin halinde yayınlandı ve içindeki birçok alt başlıkla ilgili çeşitli tartışmalar oldu. Daha sonrasında Öcalan’la bayramda görüşen iki yeğeninin görüşmeye ilişkin açıklamalara yine medyada yer aldı. Siz Öcalan’ın son mektubunda ve yeğenlerinin aktardığı son açıklamalarında neleri önemli gördünüz?

 

Barış süreci, başından beri kimi kesimler için oldukça muğlak bir istikamette yol aldı. “Hükümet bunu neden yapıyor?”, “Dış dinamikler mi, iç dinamikler mi zorluyor?” gibi pek çok soru soruldu. Süreç, yanında ve dışında, hatta içinde olanları bile tam ikna etmedi ya da tam olarak bu süreçle ilgili bir netlik oluşmadı.

Örneğin Kürtler açısından bakıldığında; “Tamam silah bırakıyoruz, siyasete geçiyoruz ama nasıl? Nerede? Hangi imkanlarla? Hangi yapılarla?” gibi bir dizi soru ortaya atıldığı gibi “Acaba devletin bütün iddialarına teslim olup kendimizi mi feshediyoruz? Böyle mi anlaşılacak bu iş” endişesi ve korkusu da diğer taraftan dolaştı.

Kürtler bakımından barış sürecinin anlamını somutlaştıran, Öcalan’ın kongreye gönderdiği mektup ve İmralı’da yaptığı kimi görüşmeler oldu. Daha doğrusu bunlar, barış sürecinin Öcalan’ın kafasındaki anlamıyla ilgili bazı ipuçları veriyor. Bu ipuçlarını konuşmak önemli.

Kongreye gönderdiği mektubun tartışılan yönlerinden biri, Öcalan’ın kendisine verdiği aşırı önem. Öcalan’ın, narsistik iç dünyasıyla Marx, Hegel gibi düşünürleri aştığını söyleyen, diğer taraftan astronomiden antropolojiye, dinlerin kökenlerinin ne olduğunu tanımlamaya kadar uzanan teorik açıklamaları, başta sol kesimleri rahatsız etti. Buna hiç şüphe yok. Örneğin “Marx yanılmıştır, asıl kavga sınıflar kavgası değil devlet-toplum çelişkisidir” diye bir iddiası var mesela o metinde. Sol bunu garip karşılandı.

Diğer taraftan kendisinden, PKK’dan önce Kürt hareketinin öncüleri olan kişileri; Seyit Rıza’yı, Şeyh Said’i yetersiz bulan hatta kendisini devlete nihayetinde teslim etmek zorunda kalan kişiler olarak tanımlaması da zannederim örneğin Alevi gruplar arasında veya başka yerlerde tartışmalar çıkardı.

Bunlar tartışılagelir ama burada asıl önemli olan şu: PKK’nın lideri olan kişi kendi hareketini bu kadar belirleyebiliyor, Kürtleri bu kadar yönlendirebiliyor ve Kürtlerde bir güven mekanizmasının merkezi olabiliyorsa bunları tartışmaktan çok onun Kürt meselesine nasıl baktığını tartışmak daha doğru olur.

Ne diyor Öcalan?

Birkaç husus var benim gördüğüm.

Bunlardan bir tanesi geçiş ilgili. Silahtan siyasete geçişin nedenlerini belirliyor. İkincisi siyaseti tanımlıyor. Nasıl bir siyaset ihtimali ve imkanı olacağını varsayıyor ve geleceğe dair Kürtlerle ilgili bir ufuk çiziyor. Bunların bir kısmı oldukça somut.

Geçişle ilgili iki önemli vurgu gördüm açıklamalarında. İlki kendisine ve PKK’ya verdiği anlam. Öcalan, “Kürtleri geri dönülmez bir şekilde ayağa kaldıran PKK” diyor. PKK’ya verdiği anlam Kürt toplumsal ve siyasi tarihinde son derece önemli kendisi açısından. Onun için işte Seyit Rıza, Şeyh Said, Barzani gibi daha önce bu tür girişimlerde bulunmuş ama sonuç alamamış kişileri biraz küçümsüyor. Dolayısıyla Kürtlüğün tam temsili ve Kürtlerin bugün siyaseten ayakta durmalarının bire bir gerçekleştiricisi olarak kendisini ve PKK’yı görüyor. Bu bazı açılardan yanlış değil tabii.

Türkiye’de her şeye rağmen yüzde 10’a varan bir oy potansiyeliyle Kürt siyasi partilerinin varlığı, Kürt bilincinin bölgede kuvvetlenmesiyle PKK’nın verdiği mücadele arasında paralellikler olduğunu görmemek gerçeğe aykırı olur.

Öcalan, PKK’ya bu anlamı veriyor ama şunu da söylemekten geri kalmıyor. Evet Kürt varoluşunu ayağa biz kaldırdık ama Kürtleri özgürleştiremedik. Hedefimiz Kürtleri özgürleştirmekti. Bizim kullandığımız yöntem, yani silah yöntemi, çatışma yöntemi, özerk alan oluşturma hedefi; bu kâh devlet, kâh federasyon şeklinde karşımıza çıksın, örgütün mevcut ideolojik tutumu özgürlüğü sağlamaya hiçbir şekilde yetmedi ve yetmeyecek. Bu da PKK’nın bir değişim ve dönüşüm geçirmesinin kaçınılmaz gereğidir mevcut dünya koşullarında. Söylediği geçişle ilgili esas olarak bu. Özet: Silahla Kürtlerin özgürlüğü sağlanamaz bir noktadadır. Silah bir varoluşun altını çizmiştir ama özgürlük bunun fevkinde ve ötesindedir.

Ne yapılması gerektiğiyle ilgili, dönüşüm ve değişimle ilgili bakışı da ikinci noktayı oluşturuyor. Öcalan örgüte yolladığı mektupta bir tarih tezi geliştiriyor. Bu tezde tarihin motoru olarak sınıflar arası çatışmayı değil, bir tür devlet-komün karşıtlığını yani bir tür devlet-yerel toplum karşıtlığını diyelim, görüyor. Toplumla komünle farkı da ona göre, toplumdaki eşitsizliklere oranla komünün daha denkçi, daha eşitlikçi, daha yerel ve doğrudan bir yapı olarak ortaya çıkması.

Burada da çok sık kullandığı demokratik modernite, demokratik toplum gibi hedefler var. Devletle komün çatışmasında hedef; toplum/komün merkezli, farklı toplulukların bir arada yaşadığı bir demokratik modeldir diye bir tanımı var. Kürtlerin bugün bu istikamette hareket ettikleri takdirde özgürleşeceklerini yani bu komünü ayağa kaldırarak silahı bırakıp devlet karşısında dönüştürücü bir güç olarak hareket ettikleri takdirde özgürlüğün gelebileceğini söylüyor. Bunun taşıdığı anlam, ulus devlet ve ayrışmanın yerine demokratik toplum kurmak, ittifak ve bütünleşme hedefi fikrinin alması. Diğer ifadeyle Kürtler ancak demokratik bir toplum içerisinde, o toplumda taşıyıcı olarak devleti kendi karşılarında demokratik anlamda hizaya getirerek özgürleşebileceklerse bu ayrı bir devlet kurmaktan, ayrılmaktan, ayrışmaktan geçen bir yöntemle mümkün değildir. Bu ancak farklı kimliklerle, farklı yapılarla birlikte demokratik bir toplumu inşa etme bir ittifak ilişkisiyle mümkündür. Siyasete vermiş olduğu anlam: bir, demokratik toplumun inşası; iki, demokratik toplumun inşası içerisinde farklı dokuların, farklı yapıların kadın erkek gibi kategorilerden tutup işte Türk, Kürt gibi kimlik kategorilerine doğru gidip bunların bir tür eşit ama ittifak ilişkisi içerisinde var olması.

Bunun siyasetini yasal yollarla yapmak. Esas olarak Öcalan’ın söylediği iki önemli nokta bu. Yani geçiş: “silahla özgürlük gelmez.” İki, gelecek olan siyaset bundan böyle bir ittifak siyasetidir.

Bu tablo açıkçası Ortadoğu bölgesindeki Kürtlerin izlediği istikamette yakın duruyor. Nedir o istikamet diye baktığımız zaman; malum çeşitli ayaklanmalar yaşandı Kürtlerin siyasi varoluşunun peşinde. Barzani, Talabani çeşitli adımlar attılar ama bugün gelinen noktada, 4 ülkeye bölünmüş Kürtlere bakıldığında Irak’ta Kürtler kendi toplumlarına entegre olarak yol almayı ayrılmanın daha önünde bir hedef olarak belirlediler. Benzer gelişmeler Suriye’de de oldu. Suriye’deki Kürtlerin de temel hedeflerinden bir tanesi anayasal olarak Suriye’de tanınmak ve Suriye’de siyaset yapacak bir güce sahip olmak. Dolayısıyla ana hedef o toplumu değiştirmek ya da orada bir alan korumaktan çok demokratik olarak oraya entegre olmak istikametinde.

İran’ı bir kenara bırakalım. O farklı bir yer, farklı çatışmaların ve sert bir devletin olduğu bir yer.

Türkiye’de de Öcalan’ın önerdiği model bu: yani Kürtler Türk toplumuyla entegrasyon içerisinde siyaset yaparak yol alsın.

Şimdi burada tabii önemli birkaç şey var. Bu komün dediği, muhtemelen anarşist dönemlere, Marx dönemindeki Paris Komünü, ondan önceki komün önerilerini getiren Bakunin’e referans veriyor. Oradaki komün, toplumun farklı katmanlı kategorilerinden, kadınla erkeğin eşitliğinin sağlandığı, tam eşitliğin karar mekanizmalarında hayata geçebileceği vb. bir iddia, bir model var aklında muhtemelen. Bununla ilgili bir netlik olmamakla birlikte tahayyülünün bu olduğunu söylemek mümkün.

Bunun yanında Öcalan yine örgüte vermiş olduğu notta şunu da söylemekten geri kalmıyor: “Devlet bizden şöyle bir davranış bekleyebilir ama biz onların beklediği davranış kabul etmek zorunda değiliz. Bizim niyetlerimiz farklıdır. Bizim niyetimiz Kürtlerin özgürleşmesidir.” Şimdi buradaki özgürleşmenin altının bir tür; siyasi iradenin bir kısmının kullanılması, yerel demokrasi ile yönetim modeli ve kültürel kimlik unsurlarının siyasallaşması etrafında telakki ettiğini anlıyoruz.

Metnin sonunda bölge konfederasyonu gibi daha uçuk sayılabilecek bir önerilerde bunlara bağlanıyor. Yani buradan hareketle baktığımız zaman şunu söyleyebiliriz sonuç olarak. Öcalan anlaşılan hapishanede okuyan, dünyayı ve bölgeyi edebildiği kadar takip eden bir isim ve buradaki gelişmelere Kürt hareketinin intibak etmesinin, uyum sağlamasının bir varoluş aracı olduğunu görmüş ve örgütünü bu istikamette yönlendiriyor. Başarılı olur, olmaz, bu ayrı bir mesele. Buradaki teorik önerileri akıllıdır, değildir, saçmadır, tutarlıdır, o da ayrı bir mesele. Ama burada çok önemli iki şey var. Silahla özgürleşememek bir veri. Demokratik toplum yoluyla ve ittifak ve entegrasyon yoluyla özgürleşmek ikinci veri. Belki üçüncüsünü de şöyle eklemek lazım. Kendi kimliğini, kendi farklılığını bu demokratik toplum içinde korumanın yollarını aramak işte bunun içine artık özerklik mi koyarız, federasyon mu koyarız, güçlü yerel yönetimler mi koyarız, ne isterseniz koyarız. Ama Öcalan’ın meramının bu olduğunu sanıyorum. Nitekim akrabalarıyla yaptığı görüşmede anlıyoruz ki büyük siyaset peşinde. Yani bütün Ortadoğu bölgesi düzeyinde bir siyaset dizaynı ve gelişimi var kafasında. Rojava meselesine önem verdiğini, oradaki Kürtlerle HTŞ arasındaki anlaşmanın aksadığını ve bundan rahatsız olduğunu belirttiği görülüyor. Tabii “Türkiye ile ilgili olarak da Kürtler siyaset yaptıkları ve demokratik siyaset yaptıkları oranda büyürler. İşte DEM Türkiye’deki partiler arasında arasına yüzde 20 oy alıp girebilme potansiyeline sahip bir partidir. Bunlar için uğraşmalıdır. Demokrasi ve özgürleşme buradan gelir” gibi tanımları var.

Buradan neyi anlıyoruz?  “Kürt meselesi Türkiye ile sınırlı değil. Rojava meselesi son derece önemli.” Yani Suriye Kürtleri ile Türkiye Kürtlerini birlikte telakki eden bir Öcalan bakışı var.

Öcalan bakımından barış sürecinin anlamı ve istikametini böyle anlamak lazım diye düşünüyorum.



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER