Tarih: 27.01.2021 12:26

‘Akademik Kürtçe’ nedir, günlük konuşmanın önünde ‘engel’ midir?

Facebook Twitter Linked-in

K24türkçe'den İhsan Yalın, konu ile ilgili olarak, yazar Mustafa Aydoğan ile ilgili bir görüşme gerçekleştirdi.

Gerek sokakta gerkese de sosyal medyada sıkça duyduğumuz “akademik Kürtçe” kavramı etrafındaki tartışmalar yıllardan beri süregelen bir olguya evrilmiş durumda.

Kürtçe yayın yapan televizyonların muhabirleri sokakta röportaj alırken, birçok kez “Kürtçesinin yetersiz olduğunu” belirten ve mikrofona konuşmaya çekinen insanlarla karşılaşıyor.

Peki gündelik bir konu hakkında konuşabilmek için akademik Kürtçe mi bilmek gerekiyor yoksa bir kavram karmaşası mı var?

“Akademik Kürtçe” tartışmaları, komplo teorilerine kadar varmış durumda. İnsanların Kürtçe konuşmaktan caydırılması için bu kavramın türetildiğini düşünenler var.

Aydogan

Mustafa Aydoğan

İsveç’te yaşayan Kürt dilbilimci ve yazar Mustafa Aydoğan, akademik Kürtçenin ne olduğu, günlük konuşmada buna ihtiyaç duyulup duyulmadığı konularını K24’e değerlendirdi.

AKADEMİK DİL NEDİR?

Mustafa Aydoğan, bu soruyu şöyle yanıtlıyor:

“Akademik dil aslında her disiplindeki bireylerin akademik konuların anlatımında -gerek yazılı gerekse de sözlü olarak- kullandıkları dildir. Abartıdan ve süslü anlatımlardan uzak, gereksiz sözcüklerin kullanılmadığı, yöntem ve amaçla birlikte düşüncelerin iletildiği, argümanların analiz edildiği, bunun anlatılmaya çalışılan konuyla nasıl bağlantılı olduğunun açıklandığı, yararlanılan kaynakların belirtildiği akademik sohbet, panel, seminer, konferans ve benzeri yerler ile akademik metinlerde kullanılan bir dilden söz ediyorum.”

“Bunlara teknolojik gelişmeyle birlikte, özellikle Covid-19 sürecinde daha çok öne çıkan, “webinar” olarak adlandırılan web tabanlı yeni iletişim olanaklarını da eklemek gerekiyor” diyen Aydoğan, “Akademik yeterliliği gerektiren akademik alanın ve etkinliğin dili olarak tanımlayabileceğimiz bu dil, ayrıca kişisel olmayı dışlayan, tipik akademik ifadelerin kullanıldığı, kavramsal düşünmenin etkin olduğu kontrollü bir dildir. Bu nedenle akademik bir metinde konuşma dilinin öğelerini içermeyen bir dille karşılaşıyoruz. Bu dilin özel koşulları vardır. Burada doğru, yansız, eleştirel ve analitik bir yaklaşımı benimseyip bir disiplinin terimleriyle gerçeğe yoğunlaşan bir çalışmada kullanılan bir dil söz konusudur” şeklinde anlattı.

“GÜNLÜK DİL İLE AKADEMİK DİL BİRBİRİNDEN FARKLI GÖRÜNÜYOR”

Aydoğan, “Bütün ülkelerde bu dilin kullanıldığı alanın akademik alan olduğu kuşkuya yer bırakmayacak biçimde açıktır” diyor ve ekliyor:

“Yine bütün ülkelerde akademik alanın dışındaki alanlarda insanların akademik dil kullanmadığı, ancak o alanlara özgü dili kullandıkları da o kadar açıktır. Bundan ötürü, günlük dil ile akademik dil, deyim yerindeyse birbirinden çok farklı “iki dil” gibi görünmektedirler.  

Dünyanın herhangi bir ülkesinde çarşıda, sokakta ve benzeri toplumsal alanlarda bilim dilini kullanan sade bir insana hiç rastladınız mı? Pazar yerinde mallarını satmak için herhangi bir disiplinin terimlerine hâkim olup bilim dilini kullanarak bir akademisyen gibi bağırıp çağıran bir pazarcıya rastladınız mı? Domates satan bir seyyar satıcının akademik bir disiplinin terimleriyle mahalle sakinlerine el arabasındaki domatesleri satmaya çalıştığına hiç tanık oldunuz mu? Üstelik bu kategorideki insanların çoğu ana diline hâkim, hem mallarının kalitesini övme, hem de sizi ikna etme konusunda dillerini akıcı bir biçimde konuşmaktadırlar. Öte yandan, işsiz kesimin yoğun olarak toplandığı herhangi bir kahvehanede, 'Verilerin analizinde IBM SPSS programında (IBM Statistical Package for the Social Sciences Corp.; Armonk, NY, ABD) versiyon 20 yazılımı kullanıldı. Normal dağılım göstermeyen verilerin analizi Kruskal Wallis testleri ile yapıldı. Kategorik verilerin analizinde ki-kare testi kullanıldı. Sayısal değişkenler ortalama ve standart sapma ile kategorik değişkenler yüzde olarak rapor edilerek; sonuçlar %95 güven aralığında değerlendirilip, p değeri <0,05 olduğunda anlamlı kabul edildi' diye konuşan ya da yazabilen bir insana rastladınız mı? İlgili disiplin alanıyla ilişkisi olmayan Türkçe bilen hangi sade vatandaş bu biçimde konuşup yazabilir? Öte yandan üniversitede öğrencilerine ders anlatırken bir seyyar satıcı gibi günlük dili kullanan bir hocaya ya da doktora tezini günlük dille yazan herhangi bir doktora adayına da rastladınız mı?”

“AKADEMİK DİL BİLİM DİLİDİR”

Aydoğan “Neden böyledir?” sorusunu ise şu şekilde yanıtlıyor:

“Çünkü günlük dil günlük toplumsal bağlamlarda kullanılan dildir ve akademik dil ise bilim dilidir de ondan… Dünyanın hangi ülkesinde o dili konuşanların tümü akademik bir dil kullanabiliyor? Türkçe konuşan insanların tümü akademik bir dil kullanıyor mu? Ayrıca bütün dillerde buna benzer bir durum yaşanmaktadır. Kürtçede de durum aynı. Evet, bugün çeşitli disiplinlerde akademik Kürtçeyi kullanan, master ve doktora tezlerini bu dille yazan çok sayıda Kürt akademisyen ya da başka halklardan insanların olduğu bir gerçek. Ancak bunun yanı sıra, bugün “Ben akademik Kürtçeyi konuşamayan” ya da “Akademik Kürtçeyle yazamayan” ve herhangi bir bilim dalıyla ilişkisi olmayan milyonlarca değil, on milyonlarca Kürt’e rastlamak mümkün. Ama bütün dillerde normal olan bu durumun, Kürtçe söz konusu olduğunda neden bir sorun gibi algılandığını anlamakta güçlük çektiğimi belirtmek istiyorum. Bu konuda bilinçli bir uygulamanın sonucu olarak yaratıldığını belirttiğiniz, tartışmaya değer buluduğum bu algının, Kürtçeye yaklaşımın, daha doğrusu, Kürtçeden kaçışın bilinçsiz bir “rehberi” gibi bir işlev gördüğüne ve ana dili konusunda engelleyici bir rol oynadığına da tanık olmaktayız.”

“KÜRTÇENİN YETERSİZ OLDUĞU” SAVI

“Kürtçenin zayıf/yetersiz olduğu'yla ilgili sava gelince, konuşma dilini kısmen bildiği hâlde yazı dilinde yetersiz olan ve bu nedenle sorunun kendisinde olduğunu fark edemeyip kusurun dilde olduğunu iddia eden kimi Kürtlerin varlığı bir gerçek” diyen Aydoğan, şunları ekledi:

“Akademik dil' gerekçesiyle ‘yetersizlik’ gerekçesini ileri sürenler -bilinçli ya da bilinçsiz- bir yerde buluşuyorlar. Çünkü biri ‘akademik Kürtçe’yi bilmediğini, yani kendi yetersizliğini gerekçe gösterip Kürtçeden kaçıyor, diğeri de Kürtçeyi ‘yetersiz’ gördüğü için yanaşmıyor. Birbirinden çok farklı gibi görünen iki tutumun ortak noktasının, yaşamında Kürtçeye yer vermemek olduğunun tespit edilmesini son derece önemli görüyorum. Bir toplantıda, katılımcıları Kürtçe selamladıktan sonra Kürtçenin yetersizliğini öne sürerek, konuşmasını başka bir dilde sürdürmek isteyen, ancak ‘Kürtçe mi yetersiz yoksa sizin Kürtçeniz mi yetersiz’ diye sorduğum soruyla neye uğradığını şaşıran biri, birkaç dakika süren bir tartışmayla kendi yetersizliğini kabul ettikten sonra konuşmasına başka bir dilde devam edebildi. Aslında bu “yetersizlik”le ne söylenmek istendiğini de tartışmak gerekiyor. Burada çeşitli disiplinlere ilişkin terminoloji ‘yetersiz’liğinden mi söz ediliyor ya da genel olarak sözcük dağarcığı mı sorgulanıyor? Çeşitli disiplinlere ilişkin terminolojiden söz ediliyorsa, buna insan dilinin açık bir sisteme sahip olduğunu ve bu özelliğin belirli bir dilin değil, bütün dillerin genel özelliği olduğunu söyleyerek yanıt vermek mümkün. Buna dayanarak, kendi toplumlarının gereksinimlerine uyarlanabilecek yaratıcılığa sahip olan dünyanın tüm dillerinin çeşitli disiplinlere ilişkin  terminoloji sorununu çözebilecek güce ve kapasiteye sahip olduğunu belirtmek istiyorum. Kürtçe de dünyadaki her insan dili gibi sonsuz sayıda yeni terim üretme yeteneği olan bir dil olma özelliğine sahiptir. Bir dildeki genel sözcük dağarcığının o dilin konuşulduğu kültürde gereksinim duyulanla ilişkisinden söz etmek gerekiyor. Çünkü her dil kendi kullanıcıların gereksinimlerine uyarlanmıştır, gereksinim duyulduğunda, dil bu gereksinime yanıt verebilir. İsveç Kürt toplumu tarafından Kürdistan’ın tüm parçalarından Kürtlerin İsveç’teki derneklerinin 1981 yılında ‘Kürdistan Dernekleri Federasyonu’ adı altında birleştirilmesiyle ortaya çıkan durum bu konuda somut bir örnek olarak görülmelidir. Kürtçenin, Federasyon’un kurulmasıyla birlikte, Kürt toplumunun bu alanda beliren gereksinimine nasıl yanıt verebildiğinin canlı tanığıyız. Çünkü Kürtçe de dünyadaki her insan dili gibi, kapısını çalan hiçbir Kürt’ü eli boş göndermez.

Her iki algı da korkunun ve mevcut statükonun süreklileşmesine hizmet ediyor gibi duruyor. Tarihte benzeri nadiren görülebilen yasaklanmalara ve engellemelere konu olan bir sürecin ürünü... İnsanlarımızı çok yönlü saran ve gerçek kimliğiyle yüzleşmesini engelleyen bir işleve sahip olan bir asrı aşkın bir korkunun ürünü. Dejenerasyonu, kendinden uzaklaşmayı, kendine yabancılaşmayı koşullandıran asırlık bir asmilasyon politikasının sonucu...”

“ZAYIF DİL YOK AMA MAALESEF ZAYIF KÜRT ÇOK!”

“Sonuç olarak, Kürtçeden korkmanız için hiçbir neden yok” diyen Aydoğan, son olarak şu değerlendirmede bulundu:

“Ne kadar biliyorsanız, o kadar konuşunuz. Belli bir bilim alanında çalışmıyorsanız, kimse sizden akademik bir dil isteyemez. Kuşkusuz akademik dil de gerekli ama akademik disiplinler için... Kürtçenin ‘yetersiz’ olduğu yanılgısından da bir an önce kurtulmanız gerekiyor. Zira Kürtçe her insan dili gibi, her şeye yanıt verebilecek bir özelliğe sahiptir. Ayrıca Kürtçe’nin gücünü de küçümsemeyiniz. Çünkü zayıf dil yok ama maalesef zayıf Kürt çok!”




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —